- 481 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Son pişmanlık fayda vermez!
Ne garip şu hayat! İnsanı her fırsatta farklı bir sürprizle karşılıyordu. İnsanın önceden ne yaşayacağını belirleme ve ne yaşayacağına karar verme özgürlüğü yoktu. O, kendine sunulan dayatmaları yaşamak zorunda idi.
İnsan yaşadıklarında da yaşayacaklarında da ne kadar özgür? Ya da özgür mü? Zira son dönemlerde yaşadıklarına bakılırsa gelişen olaylar, tamamen kendi istemi dışında gerçekleşmişti. Sanki önceden her şey belirlenmiş, ona da vakti gelince sadece yaşamak düşüyordu. Yoksa kader dedikleri şey bu mu? İnsanın özgürlüğü sadece yaşamak mı?
Akşam olmuş hava iyiden iyiye kararmıştı. Herkes evine çekilmiş, sokakta in cin top oynuyordu. Durmuş Efendi ve Zehra Teyze akşam yemeğinin ardından komşuları Mahmut Ağa rahatsızlandığı için, geçmiş olsun ziyaretine gitmişti.
Kezban durgundu. Çünkü abisi Davut, Hasan ile birlikte geldiklerini kimseye belli etmeden hazırlanmasını ve akşam gelip kendisini nişanlısı Hasan’a kaçıracağını söylemişti. Kezban itiraz etmişti. Ancak Davut bu itiraza kulak asmadı.
Yüreğine hüzün çökmüş gurbet, hasret ve özlem şimdiden içini acıtmaya başlamıştı. Endişeli idi... İçini tarif edemediği bir sıkıntı kaplamıştı. Yakalanıp ele güne rezil olmak da var. Lakin ağama da karşı çıkamam diyordu. Sandıktan özene bezene işlediği kenarı dantel işlemeli beyaz bohçayı çıkardı. İçine bir kaç parça elbise ile 3-5 tane oyalı yazma koydu. Başka ne konur bilmiyordu ki, küçücük bohçaya... İçine koymak istedikleri sığar mıydı? Karanlık gecelerde gaz lambasının ışığında bin bir hayallerle işlediği, göz nuru döktüğü çeyizlerinin hangi birini koyabilirdi? Kim bilir ne zaman alabilecekti onları... Belki de hiç bir zaman, dedi. Hazırladığı küçük bohçasını aldı kapının eşiğine oturdu Davut’u beklemeye başladı.
Kız kardeşleri Selma ve Aynur yanına geldi:
-Gitme abla! Annem babam çok üzülür gitme, diye yalvardılar.
Kezban kararlı idi.
-Artık geri dönemem, dedi.
Kısa bir süre sonra Davut geldi, sert bir sesle:
-Daha hazırlanmadın mı kız?
-Tamam abi hazırım, dedi…
Ancak birden evden çıkamadı işte...
Evin önünde oyalanıp durdu. Zaman yaklaştıkça heyecanı iyice artmış, eli ayağı titremeye başlamıştı. Ayakları birbirine dolaşıyordu. Gitmekle gitmemek arasında kaldı. Bu durumu fark eden Davut kızarak, Kezban’ın arkasından itekledi.
Kezban göz yaşlarına hakim olamıyordu. Kız kardeşleri ile vedalaştı. Onlara nasihat etti:
-Mutlaka okuyun okulunuzu bitirin, altın bileziğinizi (mesleğinizi) kolunuza takın. Benim gibi cahil kalıp bu duruma düşmeyin dedi.
Bohçasını aldı, ayağına geçirdiği lastik terliğiyle, bir müddet kapının eşiğinde bekledi. Başını çevirdi geride bıraktıklarına baktı. Hayalleri, anıları, umutları, özlemleri, beklentileri kalmıştı ardında. Al yazma örtülmüş yüzüne arkadaşlarının; “Kınayı getir aney, Parmağın batır aney bu gece misafirem koynunda yatır aney”türküsüyle ellerine kınası yakılıyordu. Kınalı elleri ile telli duvaklı beyaz gelinliğin içinde, zarif ve güzel bir gelin olmuştu. Beline kırmızı kuşağını abisi Davut bağlıyordu. Davullu zurnalı çıkıyordu baba evinden...
Davut’un:
-Hadi ne bekliyorsun kız çabuk ol!
Diye kızması ile irkildi.
Bir daha belki de hiç gerçekleştiremeyeceği, ömrünün sonuna kadar içinde bir uhde olarak kalacak olan tüm genç kızlık hayallerini, özlemlerini arkada bıraktı ve çıktı...
İnsan bir kere o eşikten çıkmaya görsün. Ne kadar pişman olursa olsun çıktığı kapıya geri dönemiyordu. Zira son pişmanlık fayda vermiyordu. Kezban da Pişmanlığın acı veren soğuk yüzünü hissetmesine rağmen geri dönemedi. Elinde bohçası ile Davut’un arkasında hiç bilmediği bir geleceğe doğru küçük ancak seri adımlarla yürüyordu...
İnsan hayatı kararlardan ibarettir. Hayatımız verdiğimiz kararlar doğrultusunda şekillenir. Doğru yerde ve doğru zamanda verdiğimiz doğru kararlar bizi mutlu ederken, düşünmeden ölçmeden tartmadan bencilce ve güdükçe verilmiş yanlış kararlar ise insanı, sonu gelmeyen pişmanlıklara ve keşkelerle örülü bir hayal dünyasında mutsuzluğa mahkum eder. Hayat asla hata kabul etmiyor,. İnsan kararlarında ne kadar özgür? Ya da gerçekten karar verme durumunda özgür müyüz?
Yorumu size bırakıyorum...
Muhabbetle,
Hanife MERT
YORUMLAR
Bak şimdi? Mübarek zaten nişanlısı değil misin, neden adam gibi düğün yapmak varken kaçırıyorsun? Adet mi, yoksa para mı sebep anlamadım. Anlamadım ama, demek ki var ya da oldu böyle şeyler zamanında...
Kendimi yazıya kaptırınca, ahkam kesmeye de başlamışım :)
Kaleminize sağlık, saygılarımla
Hanife Mert
Ben kararların önemine dikkat çekerken, ben de eksik bir öykü paylaşmışım.:) Bu öykü yazımını tamamladığım ancak henüz yayınlatmadığım romanımdan bir bölümdü. Kezban'ı nişanlısı kaçırıyor ağabisinin yardımıyla... Çünkü Kezban'ın anne ve babası Hasan'a vermekten vaz geçiyor. Hasan da çareyi kaçırmakta buluyor. Gelişmeler kitap olunca çıkacak ortaya... Çok teşekkür ediyorum zaman ayırdığınız ve değerli düşüncelerinizi paylaştınız için...
Selam ve saygılar
nitemtran
Ağabeyi hakkaniyetli biriymiş.
Teşekkürler