- 1426 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ETRAK-I BÎ İDRAK , %80 İ APTAL OLAN TÜRK MİLLETİ VE STOCKHOLM SENDROMU -2-
ETRAK-I BÎ İDRAK , %80 İ APTAL OLAN TÜRK MİLLETİ VE STOCKHOLM SENDROMU -2-
2. BÖLÜM : Celladına aşık olmak mı yoksa başka bir şey mi?
Bu gün Stocholm Sendromundan bahsedecektik.
Stockholm Sendromu nedir? Neden İsveç’in Başkenti ile anılır?
Herşeyden önce Stockholm Sendromu psikolojik bir rahatsızlıktır. Kafaları karıştırmamak için en basitiyle tanımlayalım: Bir kişinin ya da kişilerin kendilerini rehin alan insanlarla özdeşleşmesidir. Bu rahatsızlık 1973 e kadar bilinen ya da adı konmuş bir rahatsızlık değildi. 1973 de yaşanan bir olaydan sonra rahatsızlığın adı konmuş oldu.
23 Ağustos 1973 günü Stockholm’de bir bankayı soymak üzere basan soyguncular 4 banka görevlisini 6 gün (131 saat) rehin tuttu ancak bu altı gün içinde rehinelere iyi davrandılar. Rehinelerle aralarında iyi ilişkiler oldu. Hatta öyle ki polsin bankayı basacağını ve rehineleri kurtaracağını yine rehineler haber verdiler soygunculara. Sonunda soyguncular yakalandı ancak gelin görün ki rehineler, soyguncuların aleyhine ifade vermediler. Tam tersini yaparak aralarında para toplayıp soyguncular için avukat tuttular.
İşte bu olaydan sonra rehinelerin kendilerini rehin alanlarla özdeşleşmesi olarak psikoloji literatürüne yeni bir rahatsızlık daha eklendi ve bu olay ilk kez Stockholmde dikkkatleri çektiği için adına Stockholm sendromu dendi.Oysa benzer olaylar tarihte o kadar fazlaydı ki. Mesela Nazi kamplarında kendilerine diğer Nazi subaylarından nispeten daha iyi davranan subay ya da erlere aşık olan Yahudi kadınları gibi.
Evet Stockholm Sendromu İsveç’te böyle bir olayla kendinden bahsettirir ama İngiltere’de yaşanan olay Çok daha ilginçtir.
İngiliz bir milyarder babanın kızı kızı olan Patty Hearst bir terörist grup tarafından kaçırılır ve rehin tutulur…Gelin görün ki bu kadar milyarların içinde yüzen bu kadın çok kısa süre içinde nişanlısından ayrılarak bu teröristlerden biriyle evlenir. Lakin olay bununla da kalmaz. İki ay sonra Patty Hearst kocasıyla birlikte bir banka soygunu yaparken yakalanır ve hapse tıkılır.
Bir diğer iginç örnek yine bir İngilizle ilgilidir. 2001 yılında İngiliz bayan gazeteci Yvonne Ridley, Afganistan’da Taliban tarafından kaçırıldı, ilk 11 gün onlarla kavga etti, yemek yemedi. İslâm dinini incelemesi şartıyla serbest bırakıldıktan sonra İslâm dinine ilgi duydu, 2003 yılında da Müslüman oldu.
Türkiye’de bu örneklerin benzeri var mıdır peki?
Tanıma uyan en bariz örnek Sibel Erkanlı olayıdır. 1971 de İstanbul- Maltepe’de Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir tarafından evinde rehin alınan 14 yaşındaki Sibel Erkanlı , 51 saatlik bir rehin alınma olayından sonra Mahir Çayan yaralı, Hüseyin Cevahir ölü olarak ele geçirilince ‘’ Hüseyin abi de Mahir abi de iyi insanlardı. Üzüldüm vurulmalarına ‘’ Diyerek üzüntüsünü dile getirmiş, daha sonra da onlar aleyhine olabilecek bir ifade vermemiştir. Hatta Mahir Çyan ve Hüseyin Cevahir’in ‘’ Biz etrafımızı saran asker ve polise seni öldüreceğimizi söylüyoruz ama korkma, sana bir şey yapacak değiliz ‘’ Dedikleri de Sibel Erkanlı’nın ifadeleri arasında yer alır.
Başka?
Hemen aklımıza gelen örneklerden biri de Gazeteci Hasan Cemaldir. Dedesi Cemal Paşa Ermeniler tarafından katledilimiş olduğu halde Hasan Cemal bu gün için Türkiye Cumhuriyetinin Ermenilerden özür dilemesini isteyenlerin başında gelir.
Bunun dışında Kadir İnanırdan Cüneyt Arkına, hatta Orhan Gencebay’a kadar pek çok sanatçımız esas oğlan olarak filmin esas kızını kaçırmışlar, onlara kötü muamele etmişler ama kızlar daha sonra esas oğlanlara aşık olmuşlardır. …( En ses getireni Kadir inanır’ın baş rolünde oynadığı ‘’Yaban’’ dır.) Bu tür örnek filmler çoktur bizim Yeşilçamda..Avrupa ve ABD sinemasında da vardır örnekleri oldukça bol miktarda
Peki Stockholm Sendromu sadece rehin alma olayları ile mi ligilidir? Hayır…Patty Hearst örneğinden sonra psikologlar kendilerine kötü davranan insanlarla özdeşen kişiler için de Stockholm Sendromu rahatsızlığına hükmetmişlerdir. Mesala babasının ya da ağabeyisinin veyahut bir başka yakının sürekli trecavüzüne uğrayan birinin bir müddet sonra bu ilişkiyi normal görmesi hatta kaçması, kurtulması mümkünken bunu yapmayıp tam aksine tecavüzcüsüne aşık olmasıdır.
Bizde bazı kadınların ‘’ Kocamdır, döver de sever de ‘’ ifadesi de aslında Stockholm Sendromunun en bariz örneğidir. Kadın kocasının onu dövmeye hakkının olmadığını düşünmüyor tam tersine ‘’ Bir kusurum olmasa dövmezdi. Aslında beni seviyor ‘’ Diye bir de kocasının savunmasını yapıyor.
Peki Stockholm sendromunun tersi örenkeler de var mıdır? Elbette…Yani rehine alınan değil de rehin alan aşık olursa? Bu durumda rahatsızlığın adı Lima sendromu oluyor.
Stockholm Sendromuna bizde ‘’ Celladına aşık olmak ‘’ denir. Ya da amiyane tabirle ‘’ Deveye diken, insana ….. yakışır’’ seriz bu durumlara. .. Celladına aşık olmak denince de işler karışır…
Evet…Geldik zurnanın zort dediği yere…Kırmadan, dökmeden, kimseleri rencide etmeden nasıl altından kalkacağız bilemiyorum ama uzun süredir kafamı karıştıran bir konudur bu celladına aşık olma konusu. El yakan, dil yakan konuşulması ve tartışılması adeta tabu olan bir konudur. Çünkü cellat diye kastedilen ATATÜRK, celladına aşık olarak kast edilen ise Alevilerdir. Her ikisi de tartışmaya kapalı bir konu Tartışmaya kapalı konu ama aynı zamanda da insanı şişiren bir konu. Neden mi insanı şişiren konu? Anlatayım:
3 Kasım 2013 Tarihinde İstanbul Kadıköy’de çok kalabalık bir miting yapıldı. Mitingin adı ‘’ BİZ ALEVİLER ‘’ O gün ben ‘’ Yahu dur bakalım bu insanlar ne istiyor, ne diyor, niçin böyle böyle bir mitinge gerek duydular. Öyle ya bu topraklarda milyonlarca Sünni bu güne kadar ‘’Biz Sünniler ‘’ diye bir mitig yapmazken Aleviler niçin böyle bir mitinge ihtiyaç duydular?’’ diye sadece meraktan daldım miting yapanların arasına. İşin ilginç tarafı memlekette kesinlikle sağcı alevi yok herhalde ki CHP den TKP ye, ÖDP den HDP ye bütün sol partiler bayrak ve flamalarıyla oradayken ne AKP ne MHP, BBP ya da adlarını bilmediğim sağcı partilerden hiç birinin bayrak ve flaması yoktu alanda. Pek çok sosyalist gruplar ile Alevi dernek ve konfederasyonlarının flamaları, pankartları ‘’ Medet Ya Ali ‘’ Yazılı bandlarla süslenmiş başlar vardı alanda. Ve yine ilgiçtir Apo posterleriyle ve oldukça kalabalık bir grup olarak ‘’ Biji Apo, Biji Serok’’ nidalarıyla HDP liler gövde gösterisi yaparken bırakın ‘’ Ulan siz de kimsiniz?’’ demeyi alkışlandı bu grup resmen.
Neyse…Kim ne kadar aksini söylerse söylesin demokratik bir ülke burası ( Daha doğru bir tabirle Dingonun ahırı - Herkes kafasına göre takılmakta serbest.) Haydi bir an için biz de liboşlaşalım ve ‘’ Demokrasilerde farklılıkları kucaklamak gerekir ‘’ Diyerekten Pkk lısını da ÖDP lisini de, Komünisitine de, Maocu, Leninci her ne varsa kucaklayalım….
Kürsüdeki vatandaş konuşuyor:
-Biz dün hepimiz Ermeniyiz demedik mi?
Cevap veriyor kalabalık
-Eveeeetttt.
Devam ediyor:
-Biz dün hepimiz Kürt’üz demedik mi?
Kalabalık yine hep bir ağızdan
-Eveeeettttt
-Şimdi de hepimiz Aleviyiz diyoruz.
Alkışlaaar alkışlarrrr.
-Eyvallah.
‘’ Hepimiz Ermeniyiz, Hepimiz Kürt’üz e biz de eyvallah diyelim mi ki acep ?’’ diye düşünürken Kürsüye asılı resimler dikkatimi çekiyor ki bu resimler aşağı yukarı her Alevinin evinde de vardır : Hz Ali ( Temsili Resmi ), Hacı Betaş-ı Veli ( Temsili Resmi ) ve Atatürk..
Atatürk resmi önünde ‘’ Biz dün hepimiz Ermeniyiz demedik mi, Biz dün hepimiz Kürt’üz demedik mi?’’
Kafa karışıyor ister istemez. Eğer Atatürk hayatta olsaydı acaba ‘’ Aferin aslanlarım’’ mı derdi yoksa kendi üslubuyla ‘’ Bu nasıl bir Atatürk sevgisi…Sizin akl-ı perişanınıza şaşarım ‘’ mı derdi ?
Yalnız tezat bu kadarla kalsa iyi?
Alana koskoca bir pankart geldi oldukça kalabalık bir grupla..Grubun adı anons edildi ve alana girdiği duyuruldu. Yine alkışlar ortalığı inletiyor. Peki o grubun elindeki pankartta ne yazıyor? ‘’ ’DERSİM’İN HESABINI CHP DEN, TAKSİM’İN HESABINI AKP DEN SORACAĞIZ’’
Gezi katliamı ve AKP dediğininiz zaman bunu isim olarak somut isimler olarak ortaya koyarsanız hangi isimler çıkar karşınıza: Dönemin Başbakanı R.Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Öyle değil midir? Yani öç öncelikle onlardan alınacak ve onların tarftarlarından.
Dersim olaylarına katliam dediğiniz zaman ve bunun öcünü CHP den alacağınızı belirttiğinizde somut isimler kim peki? Her fırsatta ‘’ Ben Dersimli Kemal’im ‘’ diyen Kemal Kılıçdaroğlu değil herhalde. Dersim olayları olduğunda hayatta bile değildi çünkü. 1937 de Dersim isyanını başlatan Seyid Rıza idam edildiğinde Cumhurbaşkanı olarak Atatürk, Başbakan olarak da Celal Bayar vardı. O halde Dersim’in öcünü kimden kimden alacaksınız? Ayrıca Dersim’in öcünü alacağınız CHP nin kurucusu kimdir? Bir başka soru Dersim’in öcünü alacağınız CHP her zaman en çok oyu kimlerden alır? Alevilerden.
Şimdi gelelim zuranın daha da zortladığı yere.
Dersim’de ( Ki 1935ten sonra artık Tuncelidir ) 1937 ve 1938 yıllarında yaşananlar bir isyan idiyse ve devlet asileri ortadan kaldırdıysa niçin öç almaya kalkıyorsunuz ki?
Yok isyan değil de Alevi katliamı idiyse , yani olaya bir katliam gözüyle bakıyorsanız böyle bir katliamdan Atatürk’ü nasıl ayrı tutarsınız da her evinizde baş köşede Atatürk’ün resmi olur?
İşte bu soruyu sorduğumuzda aldığımız cevap da ilginçtir ‘’ Atatürk’ün böyle bir katliamdan haberi yoktu’’ Yahut da ‘’ Atatürk o günlerde gözünü bile kıpırdatamayacak kadar hastaydı.’’
Atatürk o günlerde hastaydı ama öyle gözünü kıpırdatamayacak kadar değil elbette…Yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi. Bakın o fotoğraf neyin nesidir . Bizzat Sabiha Gökçen’den dinleyelim:
"Bu benim çok sevdiğim, bana göre de çok anlamlı olan bir fotoğraftır. Bizim filo Dersim’e hareket ettikten sonra Atatürk yanındakilerle birlikte büyük boşlukta bizi kaybolana kadar izlemiş sonra dudaklarından biraz üzgün, biraz kırgın şu kelimeler dökülmüş: ’Ulusal Kurtuluş savaşını bu millet el ele gerçekleştirmişti. Şimdi bu birliği bölmek, bozmak, barışa kan bulaştırmak istiyorlar. Yazık... Çok yazık."
Yani Atatürk hasta değildi ve Dersimde neler olacağını da gayet iyi biliyordu. Öyle olmasa Yakın dost olarak gördüğü Dersim Milletvekili Diyap Ağa’ya ‘’ Bütün aşiretini topla ve Dersim’den çık. Hatta kedilerinize varıncaya kadar her şeyini al ve Malatyaya kadar git ‘’ der miydi?
Ayrıca aynı yıllarda Hatay’ın anavatana katılması için çatır çatır bir siyasi mücadelenin içindeydi Atatürk. Evet hasta olmasına hastaydı ama devlet ve memleket işlerinden tamamen elini ayapını çekmiş değildi.
Ancak ilginçtir ki Aleviler tüm bunlara rağmen hem Dersim olaylarına katliam derler hem de bu katliamda Atatürk’ün hiç rolü olmadığını savunurlar. Dahası Sabiha Gökçen Dersim üzerine bomba yağdırırken başbakanlık koltuğunda oturan İsmet İnönü’nün de suçu yoktur Tüm suç Seyid Rıza asıldığında başbakan olan Celal Bayarındır. Celal bayar da - O günlerde henüz çok partili hayata geçilmediği için- CHP lidir otomatik larak.
Peki bu söylediklerim tüm Aleviler için geçerli midir? Hayır elbette. Çünkü onlar içinde Dersim’i bir başkaldırıya devletin verdiği cevap olarak görüp ‘’ Üzücü bir olay ama devletin başka çaresi kalmamıştı’’ diyenler olduğu gibi ‘’ Dersim bir katliamdır ve bu katliamın baş sorumlusu da Atatürktür’’ diyenler de vardır ama bunlar azınlıkta kalırlar. Çoğunluk 10 Kasımda Atatürk için yas tutar, 15 Kasımda da Seyid Rıza için… ( Seyid Rıza 15 Kasım 1937 de Elazığda idam edilmiştir.) Yani çoğunluğa göre Dersim bir katliamdır ama bu katliamda Atatürk’ün hiç bir sorumluluğu yoktur. Yine ilginçtir ki Bu gün İstanbuldaki bir hava alanımıza ‘’ Sabiha Gökçen’’ adının verilmesine şiddetle karşı çıkmışlardır ( Çünkü Dersimi bombalayanlardan biri de odur ) ama Sabiha Gökçen’i Dersim’e gönderirken ona kendi tabancasını verip ‘’ Sakın sağ olarak ele geçme. Sağ olarak ele geçirilirsen bunu kendini öldürmek için kullan ‘’ diyen Atatürk’e toz kondurmazlar.
Peki bütün bu durum bir Stockholm Sendromu mudur? Ya da bizim ifademizle celladına aşık olmak mıdır?
Aslında bu sorunun cevabı gayet açık: Eğer ‘’Dersim bir katliamdır ‘’ diyenlerden iseler ve buna rağmen Atatürk’ü seviyorlar ise buna Stockholm Sendromundan başka bir isim vermek mümkün değildir. Ya da bizdeki adıyla celladına aşık olmak…
Peki Bunun başka bir izahı olabilir mi?
Var…Var olmasına var da artık burada zurna zortlamıyor resmen parça parça oluyor:
Eğer Atatürk’ün Mehdi olduğuna inanılıyorsa?
Ya da Hz. Ali’nin reankarnasyon ile Atatürk olarak tekrar dünyaya geldiğine?
Hatta ????
Gelecek bölümde inşallah.
YORUMLAR
Stocholm Sendromunu bir güzel anlamış olduk. Hatta gerektiğinde kullanılmak üzere dağarcığıma da aldım :)
Bu arada yazdıklarınız arasında İngiliz milyarder babanın kızı Patty Hearst olayını gayet iyi hatırlıyorum. Onu kaçıranlardan birine aşık olup nişanlısından ayrılmasını ve terörist bir gruba katılıp yaptığı soygunu da. Çok yazılıp çizilmişti ve filmi de yapıldı sanıyorum. Aklımda kalmasının sebebi de sanırım öyle bir babanın kızının nasıl olup da böyle radikal bir değişime uğramış olmasındandır sanırım.
Diğer konular da çok bilgi sahibi değilim, bazılarını okuyup yorumsuz bırakmamda bu yüzdendir. Çünkü siz yazdıkça anlamaya fikir sahibi olmaya çalışıyorum.
Kaleminize sağlık,
Billur T. Phelps tarafından 11/7/2014 2:57:03 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Ben Stockholm Sendromu denince aklıma hep iki şey gelir 1- Kadir İnanır'ın İranlı bir bayanla oynadığı '' Yaban '' Filmi, ikincisi de çok şahit olduğum '' Kocamdır döver de sever de '' olayı)))))))))))
Öteki konu ise maalesef benim bile yeni yeni derinliklerine nüfuz ettiğim, daha doğrusu etmeye çalıştığım çok çapraşık bir konu.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam bu günlerdede Türkiyenin belası olan pkk var bunları türkiye vatandaşı deyip vurmamamızmı lazım askerimizi vurdukları halde buna devlet halkına katliam yaptı nasıl diyebiliriz o zamanlarda buna benzer orada bir terör içindeler nasıl olacaktı vurmayacaklardıda her yolu denemişler olmamış vatanın bekası için bu yola mecburen baş vurmuşlar Biz dersimde katliam yapacağız diye güle oynaya gitmemişlerdir saygılarımla
sami biberoğulları
Ben de aynı şeyi söylüyorum.
Bu gün '' T.C. nin öldürdüğü tüm pkk lıların öcünü alacağız'' Demekle Dersim'in öcünü alacağız demek arasında çok da fark yoktur. Lakin pkk nın öcünü almayı düşünenler mesela bütün evlerini Osman Pamukoğlunun resimleriyle süsleseler, Osman Pamukoğlu onlar için bir evliya olarak nitelense bu çok saçma bir şey olmaz mı?
Anlatmaya çalıştığım işte bu?
Selam ve sevgilerimle.
Hocam bu günlerdede Türkiyenin belası olan pkk var bunları türkiye vatandaşı deyip vurmamamızmı lazım askerimizi vurdukları halde buna devlet halkına katliam yaptı nasıl diyebiliriz o zamanlarda buna benzer orada bir terör içindeler nasıl olacaktı vurmayacaklardıda her yolu denemişler olmamış vatanın bekası için bu yola mecburen baş vurmuşlar Biz dersimde katliam yapacağız diye güle oynaya gitmemişlerdir saygılarımla
Uzun bir yorum yazmıştım ama vazgeçtim hocam. Sizi takipteyim. Bir Tarih öğrencisi olarak yazılarınız ilgimi çekiyor. Ama henüz Sabiha Gökçen'in yan koltuğunda oturmuşum da, Dersim'de taş taş üzerinde bırakılmaz iken her bir şeyciği görmüşüm gibi ahkamda bulunacak bilgim yok. Olamayacak da. Keşke şu koca defterdeki Dersimliler çıksa da yansız yalansız şu işin iç yüzünü, atalarından dedelerinden dinlediklerini anlatıverseler. Yansız-yalansız-canlı tanıdıklardan duyduklarını. Şu zor şartlarda bile ırkçı olmamak için insanüstü çaba sarf ediyorum. O da sırf dinimin hatrı için. Keşke herkes en az bu kadar kendiyle savaşabilse ve tabularını bir kenara bırakıp karşıdakini dinlemeyi başarabilse. Her tartışmada siyaset pisliğinin içine girmese. Konuya odaklanılabilse...Ama nerde!
Hocam bir de sizden rica ediyorum, şu barış maksadıyla Ankara'ya çağırılıp idam edilen asilerle ilgili bir yazı kaleme alın. Bu hep kafama takılmıştır. Bir devlet neden asisine yalan söyler, onu bulunduğu delikte yakalayamaz da bu şekilde tuzağa düşürür. İlginç değil mi? Seriyi bitirdiğinizde bu konuya da el atmanızı rica ediyorum :) Ve beni zahmet olmazsa mesajla yazıdan haberdar edin.
sami biberoğulları
Öncelikle uzun bir aradan sonra sizi tekrar sayfamda görmekten son derece mutlu olduğumu belirteyim. Umarım Tarih öğrenciliğiniz de başarılarla dolu olarak devam ediyordur.
Dersimli ( Tuncelilili) Arkadaşların bir şeyler yazmasını ben de son derece isterim.
Ankara'ya çağırılıp da idam edilen asiler hakkında bir bilgiye sahip değilim. Bu sitede ''Şalcı Bacıdan İlker Başbuğa İçimize Sinmeyen İdamlar'' ı yazdım on üç bölüm ( Malesef Adnan Mendereste kaldı. Devam etmedim ) O dizi yazısında Ankara'da idam edilenleri de anlattım ama öyle içlerinde barış için çağrılıp sonra asılan yoktu.
Sanırım bir karışıklık var burada.
Selam ve sevgiler.
Aynur Engindeniz
Öğrenciliğime gelince, ağır aksak işte. Bebekten ne kadar fırsat bulabilirsem. Bir de sadece öğrenmek için okuduğum için pek acelem yok. Dört yıllık okull ne zaman biter Allah bilir :) Aslında ben genel olarak bu tür yazıları takip etmeye çalışıyorum. sözüne ettiğiniz yazı dizisini de başlangıç bölümlerini okuma fırsatım oldu. İnşallah tamamını okuyacağım.
Saygılar selamlar.
sami biberoğulları
Tamam da onlar idam edilmedi. O bakımdan şaşırdım...
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Şirket’in birine muhasebeci lazımmış iş başvurusunda bulunan muhasebeci adaylarıy'la şirketin patronu tek tek görüşüp bizzat kendisi mülakata tabi tutuyormuş, bire bir görüştüğü muhasebeci adaylarına sadece bir soru soruyormuş, iki kere iki kaç eder? İlk aday herhalde bu soruya hızlı cevap vermek gerekir düşüncesiyle hemen 4 demiş. Diğer aday sorunun basitliğinden bunda bir iş var deyip 3 diye cevap vermiş. Diğer bir adayda göze girmek için 5 demiş böylelikle hiçbiri istenilen cevabı verememiş Patron teşekkür edip biz sizi ararız deyip adayları odasından göndermiş
En sona kalan muhasebeci adayını da odasına çağırıp aynı soruyu ona da sormuş iki kere iki kaç eder? Adam şöyle bir etrafına bakmış odada kendilerinden başka kimsenin olmadığını görünce ofisin kapısını kapatıp usulca patronun yanına yaklaşıp siz kaç etmesini istiyorsunuz? Demiş
Bir ülkenin uzak yâda yakın tarihi inkâr ve yalan üzerine kurulmuşsa tarihte yaşanana olaylarla ilgili normal olmasa da herkesin kendi siyasi anlayışı üzerinden yorum getirmesi gayet doğaldır.
Devlet denilen iradenin kendi insanı'nı bombalayarak imha etmesi sadece (asiler) diyerek ‘’nedenleri ve ön gerekçeleri’’ sorgulanmaksızın meşru görülürse o katliamlara maruz kalanların çocuklarının da hesap sorması, (demokratik sınırlar içerisinde) normal ve meşru bir haktır bundan daha doğal ne olabilir.
Kaleminize sağlık değeli hocam
Saygı sevgilerimle
sami biberoğulları
Ben emekli bir öğretmen oluncaya kadar tam 33 sene öğretmenlik yaptım..Bunun üstüne dört sene üniversite, üç sene de lise yıllarını koy , eder 40 sene...Kırk sene bu memleketin okullarında Tarih okudum, tarih öğrettim ama Dersim diye bir konu yoktu. Ne lisede, ne Üniversitede, ne de öğretmen olduktan sonraki yıllarımda. Tarih okudum ve okuttum ama Dersimi değil...Bilmem anlatabildim mi?
Selam ve sevgilerimle.
İlginç bir konu.
Yorumcuların fikirlerini merakla beklemekteyiz gerçekten.
Detaylı bilgi sahibi olmadığımız için,
ahkam da kesmek istemiyoruz.
Hocam,
yine ses getirecek bir konuya değindin.
Bizler,
ne kadar uğraşırsak uğraşalım,
bu yakın tarihi şeffaflaştıramıyoruz aklımızda.
Zira her okuduğumuz kaynak ayrı telden çalıyor.
Bu aralar,
Hasan İzzettin Dinamo'nun,
Kutsal İsyan romanını okumaktayım.
Gerçekten Kurtuluş Savaşını detaylı ele almış, bilmediğimiz çok şeyi anlatmış.
Ama yine de bir yerde saplanıp kalıyor kendi fikirlerinin çıkmazına.
Sözün özü,
bu kaynak meselesi insanın canını sıkıyor.
Bu nedenle ilgi ile okuyoruz yazdıklarınızı.
Gerçekten çok faydalı oluyorsunuz.
Anlayanlara tabi ki.
Bir tutam hayat tarafından 11/6/2014 12:57:06 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Serhata yazdığımı sana da yazayım.
Ben emekli bir öğretmen oluncaya kadar tam 33 sene öğretmenlik yaptım..Bunun üstüne dört sene üniversite, üç sene de lise yıllarını koy , eder 40 sene...Kırk sene bu memleketin okullarında Tarih okudum, tarih öğrettim ama Dersim diye bir konu yoktu. Ne lisede, ne Üniversitede, ne de öğretmen olduktan sonraki yıllarımda. Tarih okudum ve okuttum ama Dersimi değil...Bilmem anlatabildim mi?
Selam ve sevgilerimle.