YALNIZ YOLCU
Karanlık içinde beyazdı arayışım, soyut iç güdümüm parçalarını birleştirmeğe çalışıyorum, belirtisiz nesneler yuvarlanıyor usumda, sorular ile cevaplar zıt kutuplar gibi birbirini çekiştiyor ne çok parçalara ayrılıyorum, sen ise bütünün bir parçası gibi kah bir köşede, kah tam karşımda beliriyorsun, ellerini birbirine kavuşturmuş, sürekli gülümsüyorsun, parmak uçlarımla dokunmakla kaybolsan diyorum içimden, sanki içimde değilmişsin gibi...
vızıldayan sineği kovalar gibi ellerimi havalandırıyorum.
-Hiç değişmiyorsun, hep aynısın...
inanmıyorsun , yine de hafifçe başınla onaylıyorsun.
Özlemle ~yaşam arasında ters orantı kuruyorum, ne kadar özlersen o kadar ölürsün diyorsun.
Ermenek işçileri geliyor aklıma soma işçileri, mevsimlik işçilerin sıkıştırılmış hayatları ve diğerleri, ekmek arası ölmek! sloganı protonlaşıyor havada ; ucuz işçilik ucuz ölümler, kaz tüyü kadar hafif degil mi ?
Sistemin hergeleleri azraili kovar gibi bir de maden ocağının kapısında "bismillahirrahmanirrahim" yazısı aşmışlar. Gözüme ilk iliştiğinde yuhhh! dedim.
"Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla " şizofren inançsızlık değil benim ki ama insanların çaresizlikleri ve muhtaçlıklarını nasıl kullandıklarını anlamakta zorlanıyorum.
Bak yine gelemedim sana, her seferinde seni aramak için çıkıyorum yola kayboluyorum. Neredesin ülkem, yetişebilmek sana mola verdiğin bir zamanda, seni özlemek Kara Denizin ortasında tek başına kalmak gibi bir duygu, öldürmese de sürüdürüyor. Çok şey istemiyorum senden bir selam, birkaç kelime; "merhaba", "nasılsın", "özledim"
Çok zor değil mi bu yaştan sonra bunları dilemek, ayıp ediyorsun kalbim. Bir şeyler dokunmuş sana, yoksa durup dururken bu ağrıyı çekmek niye.
Bir fotoğraf kaldı hafızamda Caspar David Friedrich’in (bulutların üzerinde yolculuk) tablosu gibi arkası dönük, yalnız bir adam. Ben ise sırtı dönük adama baka kalan kadın. Gitmeleri seversin biliyorum, oysa ben gitmeleri dramatik bulurum.
"Aşkın en yalın hali dramatik olandır": diyorsun. Yapma böyle şakalar ne olur, en sümüklü halimle inanırım sana.
Nitekim inanmıştım, ama sevdiğin oyunlar vardı senin, araba sürmece, oyuncak araban bile yoktu yine de beni de bindirirdin yanına "hadi gidiyoruz " vınnnn !
-Tabii biz büyüdük oyunlar küçüldü ve sen tek başına vınnn.
Yok canım hesap sorma değil benim ki yanlış anlama lütfen, sadece var olma çabası, hani senin de söylediğin gibi "kelebekte bu yaprak sevdası onun doğasındandır " kendi doğamın sırrını çözemiyorum , durup dururken bu yolculuk niye, izlendiğini hisseder ya insan elini kolunu koymaya yer bulamaz işte öyle bir şey , cerrah bile ikinci kez aynı yerden kesmez ve mahkemeler bir suça ikinci cezayı vermez, bir sebebi varmış meğer herşeyin . Ancak ben ikinci kez dokunuyorum aynı yaraya belki de bundandır acıması, onun için adıma yara, sana tuz dedim. Şimdi bir parça şiirlerini içiyorsam içimi bastırmak için. Bir şey var aramızda sözü yok, havada uçuşan toz zerresi kadar çok. Belki sen bilmeyeceksin bunları sana yazdığımı, belki de kendimden korktugumdan yırtıp atacağım hepsini bilmiyorum, ya da kendimden kaçacağım yine. En çok insanlara şaşırım hayatta .Bana biri yeryüzünde en korkak canlılar kim dese, insanoğlu derim. Korkak! ancak korkutuğunu ya severek, ya da öldürerek bastırır. Kediden, köpekten, yılandan, ,..herşey den korkar insan, yılanı korktuğu için öldürür, köpeği sevdiği için evcilleştirir. Hayatta bazen böyle korkularımız olur sebepsiz. Ama biz yine de korka korka severiz, korka korka ölürüz.. .
Yine sağanak yağmurlu gözlerim ıslanmadan yetişebilsem otobüse. Haydi el salla !
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.