- 890 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
BEKLEYİŞ-1
BEKLEYİŞ-1
Herkes uçsuz bucaksız tel örülülerle çevrili geniş çiftliklerde hayat sürerken Bay Logan, kasabanın en uç kuzeyinde yer alan küçük bir çiftlik evinde yaşardı. Değişken zamanlarda kasabaya indiğinde ise ne o kimseyle konuşur ne başka bir kimse onun varlığına aldırırdı.
Ne kirli sakalına ne homurtuyla geldiği o kırmızı eski kamyoneti sessiz kasabanın dikkatini çekerdi. Onun varlığını hisseden markete bakan genç Leo’dan başkası değildi. Birkaç kez konuşmayı denemiş fakat onun somurtkan bakışları karşısında sonunda oda diğerleri düşünmeye başlamıştı. Kasabada arada bir dolaşan kimliksiz bir gölge sınıfına sokmuştu…
**
-Geldi, geldi, geldiler ! Hadi kalk…! Nefes nefese yanındakini bir yandan dürterken, ahırın çatı aralığından derenin bulunduğu ağaçlık alana bakıyordu. Kısa boylu cılız olan üstündeki sersemlikten kurtulup,
-Tamam, tamam telaşlanma. Her şey planladığımız gibi. Çok sessiz olacaksın konuştuğumuz gibi tamam mı ? Anselmo heyecanla başını defalarca aşağı yukarı salladı. Merdivenden inmeyip sırayla ahırın içindeki saman balyalarının üstüne atladılar. Kapıyı açmak yerine ahırın tamir edilmemiş kırık tahtasında sıska bedenlerinin de yardımıyla çıkıp boylarının iki katı olmuş mısır tarlasını yara yara geçtiler. Dere kenarındaki kavaklara yaklaştıklarında biraz soluklandıktan sonra bir süre emekleyerek ilerlediler. Marsel, kısık bir sesle,
-Üç işaretimle aynı anda ateş ediyoruz. derken bakışları sık sık hedefe çevirip duruyordu. Anselmo fal taşı gibi yerinden çıkan gözlerle bakarken yine başını salladı taktik hocasına. Marsel’in işaret parmağı kalktı ardından orta parmağı, baş parmağının kalkmasıyla çayın kenarındaki sukut son bulmuştu. Birkaç çalıkuşu onların koşuşturmasından ürküp çok daha uzak bir bodur kuşburnunun dibine saklanmıştı. Anselmo bir yandan sevinç çığlıkları atarak çayın karşı kıyısına düşe kalka koşarak ilerlerken ne kadar ıslandığını bile umursamadığı ortadaydı. Marsel onun arkasından bakıp katıla katıla gülmekle yetinip ağır adımlarla onu takip edip taşlardan sekerek karşıya geçmişti.
-Sakin ol ufaklık sakin ol.Hemen onun ağzını bağlamalıyız. Bizi ele vermesini istemezsin değil mİ ! Elimizi çabuk tutmalıyız yoksa geri kalanlar tekrar öç almak için buraya gelirler. derken yüzünde halen az önceki kahkahasından kalıntılar vardı. Gömleğinin ucundan biraz yırtıp Anselmo’nun zapt etmeye çalıştığı avlarının ağzını bağladılar. Yerde duran kopmuş kanlı kolun üstünü önceden oraya bıraktıkları baslı saç levhayla örtüp üstüne bir kaya parçası bıraktılar. Çay boyunca ilerlediler birkaç saat. Suyun sığ aktığı bir yere vardığında Marsel diğer hüneri olan balık avına başlamıştı. Toprağın neredeyse dışına fırlamak üzere olan söğüt kökünün suyla birleştiği yerde kolunu sokabildiği kadar sokuyor.Biraz bekliyor. Sonra tüm çevikliğiyle kolunu sudan çıkarmasıyla otların üzerine bir balık atıyor.Ardından bir iki derken ikisine yetecek balık olduğunu anladığından sudan çıkarken Anselmo’nun ağzını sıkıca kapadıkları avlarıyla konuştuğunu izlerken tebessüm ediyordu. Marsel’in sırt çantasından parlayan bir şey çıkardığını görünce dikkatini ona yoğunlaştırıp ona yaklaşıyor.
-Bu ne Marsel ?
-Ha …Haaa… Haaa göremiyorsan al tak belki görürsün. Diyerek gülmesini sürdürürken bir yandan da elindekinin bir gözlük olduğunu ona gösteriyordu.
-Bu…bu..Bayan Mary’nin okuma gözlüğü değil mi ? Onu ne zaman yürüttün. Sesinde az telaş az burukluk hakimdi. Marsel onu rahatlatmak için sakin bir tonla,
-Rahat ol Anselmo, o yeni gözlüklerini aldığı gün bunu kendisi bana vermişti. Hatırlamıyor musun ?
-Hııı. Hatırlar gibiyim ama çok az….
klavye yorgunluğu az bitkinlik gripsel ama bay logan’a ayıp olmayacak sonraki bölüme...
-