İZLEDİM HAYALİMİ
Hatırlar mısınız seksenleri?
Kenar mahallede kerpiçten avlulu bir evimiz, küçük bir bahçemiz vardı. Neler sığdırmıştık üç metre karelik bahçeye ayçiçeği, mısır, çift renkli süs kabağı, maydanoz, soğan ve daha anımsayamadığım şeyler.
Kahvaltıdan sonra iş başı yapar, kaldırımları ölçer, akşam ezanıyla sokak tarabalarını çeker eve dönerdik.
Ihlamur kokulu sabahlara merhaba derdik. Mahallemiz buram, buram ıhlamur kokardı, dalları arsayı ihata eden kocaman bir ıhlamur ağacı yaşardı. Seke, seke dallarında şahikaya kadar uzanan minik parmaklarla titreye, titreye toplardık ıhlamurları. Tırmanması kolay inmesi tehlikeli ve zordu.
Teknoloji yoksunuyduk, tüp bitince gazocaklarında çaylar demlenirdi. Biraz meşakkatli olurdu ama çayın tadına doyum olmazdı. Evimizdeki tek elektronik eşyaydı yeşil radyomuz. Masumiyetin ve saflığın tavan yaptığı yıllardı. Haberleri, futbol maçlarını, Türk sanat müziğini nasıl olurda yeşil bir kutudan dinleye biliyorduk bu konuda değişik teorilerim vardı, en son yenemeyip merakımı radyoyu kaldırıp, sağından, solundan, kenarından içine bakmaya minik insancıkları görmeye çalışırdım.
Seksenler bizler için siyah beyazdı bunu televizyon aldığımız gün öğrenmiştim. On tane kanal tuşu, kapağı aç, ayarı yap, frekansı yakalar…ama o kadar kanal yok... İzlemeye doyamazdık vestern filmlerini, imrenirdik kovboylara: John Wayne, Clint Eastwood, Yul Brynner olur rüyalarda at sürer, uykuları bölerdik.
Telden arabalar yapan abilerimizin etrafında kelebek olur uçuşur, öğrenmeye çalışırdık işin inceliklerini. Arabanın tel direksiyonunu gerçek gibi kullanırdık.
Mahalle takımımız vardı, mahalleler arası futbol turnuvası yapar fakat tamamlayamazdık, kavgayla biterdi. Düşe kalka oluşan yırtıklar pantolonumuzu futbol topu şeklinde renklendirirdi.
Okul sahasında sınıflar arası maçtayız ne kadar heyecanlıyım, ayaklarımda yeni ayakkabılar, ben çok sıkı bir golle maçı bitirip sıraya girince ikinci yarı başlar Hamza öğretmen terli olduğumuzu ve ayakkabılarımızı yıprattığımızı söyler kulaklarımızı çeker sevincimizi askılardı…
O zaman cips yok! Leblebi tozlu şeker mucizesi vardı, pipetle çeker, bazen öksürük nöbetlerine girerdik.
Çocukluk hayali işte en büyük tutku buharlı trendi. Gerçeğini hiç görmesek te filimler de izlemek çok tatlıydı, ama almak o kadar pahalıydı… Hatırlarım ilk maaşımı aldığım anı vitrinlerde tren aradığımı…Hediye paketi yaptılar bir çocuğa aldığımı sandılar…Oysa o şanslı çocuk bendim…Ambalajı itinayla açıp, rayları birbirine takarken duyduğum heyecanı! Vagonları birleştirip raylarla buluşturduğum ve pili taktığım anı! Tüm dünyalar benimdi! Trenim salonda turlarken buğulu gözlerle izledim hayalimi…