- 450 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Bizim Köyün Çobanı-1
BİZİM KÖYÜN ÇOBANI-1
Başlığı koyduk. Mahzuni’nin taşlamasını almamak olmaz. Buyrun öyleyse:
.
“Kaybetti sürüyü dağda uyurken
Derde düştü bizim köyün çobanı
Bu dağlar ovalar bizimdir derken
Derde düştü bizim köyün çobanı
Koç geldi tosladı vurdu devirdi
Kurt daldı sürüye büktü kıvırdı
Beş parmakla keçesini çevirdi
Derde düştü bizim köyün çobanı
Çoban uyandı ki sürü dağılmış
Mor koyunlar gizli gizli sağılmış
Sürünün köpeği suda boğulmuş
Derde düştü bizim köyün çobanı
Niyeti yok dönüp köye gitmeye
Yüzü tutmaz dağda nara atmaya
Yemin ettim diyor davar gütmeye
Derde düştü bizim köyün çobanı
Mahzuni der yazık oldu sürüye
Bizim çoban dönmez oldu geriye
Olan oldu akşam geldi beriye
Hapı yuttu bizim köyün çobanı”
Mahzuni’nin garip çobanı sürüsünü kaybeder dağda uyurken. Sürüye kurt girmiş,sürü dağılmış,sürünün köpeği suda boğulmuştur. Çoban uykularda. Uyanır bakar ki olanlar olmuş. Ne yapsın garibim? Yemin billah eder. Bir daha çobanlık yapmayacaktır. Yüzü yok ki köye gelsin...Vurur kendini yaban ellere. Çeker gider.
Bizim Oğulcuk’ta koyun keçi yok. Bir Gökay’ın davarı var. O da kendi yayar. Geceleri de dışarlarda kalmaz. Getirir ağıla kapatır sürüyü.
Koyun keçi yok da inek dana var. Yerleşiklerin hemen hepsinin birkaç ineği danası...Peynir yaparlar. Süt yoğurt... İhtiyaç fazlası sütü mandıracı gelir sabahın erken saatinde. Toplar götürür Boğazlıyan’a.
İlkbaharda sınırlı süreli bir çoban tuttu bizim öz Oğulcuklular. “Öz Oğulcuklu” dedim. “Bu da nerden çıktı?”mı diyorsunuz? İzah edeyim efendim. Yaz kış Oğulcuk’ta kalan Oğulcuklular’ı kastediyorum. Bizim gibi yazın gelip kışın gidenler üvey oluyorlar(!) En azından onların gözünde. “Lağlek(leylek) benim neden gomşum? Yazın gelir,gışın gider.” diyorlar. Halbuki biz de köyümüzün dertleriyle hemderdiz. Köyümüzün sorunlarının çözümü için elimizi taşın altına atmaktan geri durmayız. Bu yola can baş koyarız...
Neyse...Konuyu dağıtmayalım. Çoban tutuldu. Çobanın adı Lütfi. Kimisi Latif diyor. Lütfi anasının gözü. Geldi Sadullah emminin boş evine kondu. Yüksek avlulu, avlu dışında iki katlı konuk odasıyla büyük bir ev. Lütfi’nin on parmağında on marifet. Çobanlık yapıyor. At cambazlığı...Araba alım satımı. Köylü çok memnun. Kural koymuş. Sabah saat sekizde sürüyü alıyor. Akşam saat beşte getiriyor. Bir de atı var. Bizim bildiğimiz çobanın eşeği olur. Lütfi biniyor yağız atına. Amerikan kovboyları gibi. Sürüyü çekip çeviriyor. Bazen bu ata köyün gençleri de biniyorlar. Muhtar Ferat’ın oğlu Bayram böyle bir denemede attan düşüp bacağını kırdı. İbrahim Şenel Çorak’ta gölet in şantiye alanında at bindi,sürdü. Kontrolü kaybetti. Düz yolda seyir halindeki Belörenli Osman’ın arabasına çarptı. Hacı röno ağır hasar gördü. İbrahim hastanelik oldu. Kaza sonrası akşam “Geçmiş olsun!” dedim İbrahim’e. Hal hatır sordum. İbrahim’den önce Ahmet Şahingöz konuştu:
“Abi, İbrahim’in ve atın pek birşeyi yok. Lakin hacı rönoyu ferte çıkardılar.”
İlahi Ahmet...
Şimdi köyde Musa’nın, İbrahim’in, Kürşat’ın atları var. Lütfi’nin sayesinde. At kişnemesi duyar olduk. Çünkü nerden buluyorsa bulup getiriyor atları Lütfi. At cambazlığı yapıyor. Size bir şey daha söyleyim. Bir ikindi sonrası Lütfi sürüyü getirdi köye. Resul’un evinin orda bir hurdacıyla pazarlığa tutuştu. Hurdacı at meraklısıymış. Adamla sıkı pazarlıktaydı. Ben oradan ayrıldım. Boş geçmemiş, bir at satmıştır hurdacıya Kovboy Lütfi.
İki çift lafım daha var da söz uzar. “Öteki anlatıya kalsın gerisi.” deyip noktayı koyalım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.