- 1950 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR İNSAN MİMARIDIR VEYSEL ODUNCU HOCAEFENDİ
Veysel Oduncu… Bir Kur’an hafızı… Bir muallim… Bir hoca efendi… İlmi, ahlakı ve insani özellikleri başta olmak üzere, aile reisliğinden çocuklarını yetiştirmesine kadar hemen her konuda örnek olmuş, sevenleri tarafından parmakla gösterilmiş bir ışık şahsiyet… Nazilli İmam Hatip Lisesi’nin açılmasında, arsa temininden inşaat işlerine kadar bilfiil önderlik yapmış, ancak kendisini öne çıkarmaktan daima sakınmış olan bir faaliyet öncüsü ve eğitim gönüllüsü… Hizmetleri, sadece imamlık yaptığı mahalle ile sınırlı kalmamış, 1966-1983 yılları arasında Nazilli’de bir neslin yetişmesine öncülük etmiş; başta din görevlisi arkadaşlarına olmak üzere; çevresine, mahallesine, kısacası bütün bir ilçeye her hâliyle örnek olmuş bir güzel insan…
KURAN’A ADANMIŞ BİR HAYAT
Veysel hocamız, 1927 yılında Afyon ilinin ve ülkemizin en eski ilçelerinden biri olan Bolvadin’de dünyaya gelir. Henüz beş yaşında iken mahallelerinde Bülbül Hoca olarak bilinen Ömer Efendi’den namaz sure ve dualarının yanında bazı kısa aşrı şerifler ile temel dinî bilgiler öğrenir. Aynı zamanda Ömer Efendi’den bidat ve hurafelerin dinimizde yeri olmadığına; Kur’an, mevlit ve sala gibi dinî kıraat ve okumalardan para alınmaması gerektiğine dair öğüt ve sohbetler dinler. Veysel hocamız, Ömer Efendinin bu konuşmalarından çok etkilenir. Bu sözler, görev süresi boyunca onun için bir yol, bir rehber, bir yaşam prensibi olur. Sadece, devletin kendisine tahsis ettiği maaşın dışında hiçbir dinî görev ve merasimden para almamayı ta o günlerde aklına koyar.
Bolvadin’in köklü ailelerinden birine mensuptur Veysel hocamız. Çocukluk günleri şehirde geçer. Bu arada İlkokula başladığı yıllarda babasından Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okumayı öğrenir. Bir evin tek çocuğu olması dolayısıyla, babası onu ayrı bir ilgi ve disiplinle yetiştirmek arzusundadır. Onun; hem Kur’an ve dinî bilgiler yönüyle iyi yetişmiş bir hoca, hem vatana millete yararlı bir insan, hem şehrin yakınındaki bağ bahçe ile ev işlerinde kendisine yardım eden bir evlat olmasını istemektedir.
1942 yılının sonlarına gelindiğinde ise, az da olsa ülkemizin bazı il ve ilçelerinde olduğu gibi Bolvadin’de de bir Kur’an kursu açılır. Bolvadin halkı, bu Kur’an kursunun açılmasına çok sevinir. Ve halk, kendi arasında toplayıp vermek kaydıyla yıllığı üç bin lira maaşla bu kursa bir hoca tutar. Bu zat, İnegöl’ün Yeniyenice nahiyesinden Kurra Hafız Eyüp Bilgin Hoca Efendi’dir. Eyüp Hoca Efendi, 1940’lı yıllarda ülkemizin önde gelen Kur’an ve kıraat hocalarından biridir. Her şeyden önce öğrencilerine, özellikle hafızlığa devam eden talebelerine çok düşkündür. Hatta Bolvadin’e gelirken, hafızlık yaptırdığı yirmi iki öğrencisini de beraberinde getirir. Bu öğrencilerden biri de, eski Nuruosmaniye Camii İmam Hatibi Kurra Hafız Hasan Akkuş Hoca Efendi’dir.
EVLİLİK Mİ İLİM Mİ?
1943 yılında bu Kur’an ilminin halkasına Veysel Oduncu hocamız da katılır. Burada başarısıyla hocasının dikkatini çeker ve hemen hafızlığa başlatılır. Bu arada babası, Veysel hocamızı hafızlık yaptığı sırada komşularının kızı Döndü hanımla sürpriz şekilde nişanlar. Nişandan, ne öğrenci olan Veysel’in ne de ona hocalık yapan Eyüp Efendinin, hiç kimsenin haberi yoktur. Eyüp Efendi, bu ani gelişmeden hiç hazzetmez. Geleceğini parlak gördüğü, bin bir hayalle yetiştirdiği bu öğrencisinin nişanlanmasına şiddetle karşı çıkar. Sonunda iş, ya kurs ya nişan noktasına kadar gelir ve kurstan ayrılmak zorunda kalır. Bu kurstan hiç beklenmedik şekilde ayrılmak, Veysel’i ve babasını çok üzer.
Ancak Veysel hocamız, tahsilini sürdürmek ister. Sonunda, Bolvadin’e yaklaşık 60 km bir mesafede bulunan ve yetiştirdiği öğrencileriyle şöhreti bir hayli yayılmış olan Akşehir Kur’an kursuna gider ve orada hafızlığını tamamlar, dinî bilgisini ilerletir. Bu kursun hocası, İstanbullu Hoca olarak bilinen Ardanuçlu Hacı Süleyman Özus Efendi’dir. Süleyman Özus Efendi aynı zamanda çok yönlü, nüfuzlu, umur görmüş bir Osmanlı beyefendisidir. Gençlik yıllarında Sultan II. Abdülhamid’in saray imamlığını yapmış bir şahsiyettir. Hatta bugün mezarı Akşehir’de, Nasrettin Hoca türbesine yaklaşık otuz metre uzaklıkta bulunan aile kabristanlığındadır.
Akşehir’deki Kur’an kursuna yaklaşık bir buçuk yıl, dört yıl süren askerlik hizmeti ve evlilik sonrasında da devam eden Veysel Oduncu hocamız, burada 1946 yılına kadar tahsilini sürdürür, hafızlığını pişirir. Daha sonra bir müddet babasıyla birlikte kendi bağ bahçe işleriyle uğraşır. Nihayet hocamızın kaderi, Bolvadin’de oturdukları mahallenin camisine yeni bir minare yapılmasıyla değişir. Mahalle sakinleri, iyi yetişmiş bir hoca ve genç bir hafız olan Veysel Efendiden günde beş vakit ezan sesi dinlemek ister. Babasından bunu özellikle rica ederler. Veysel hocamız da o yıllarda yirmi sekiz yaşında üç çocuğu olan bir babadır. Hem Bolvadin ovasında bulunan arazilerin imarıyla uğraşmakta hem babasına ev işlerinde yardım etmektedir. Ancak babasının bir sözünü iki etmeyecek kadar terbiyeli ve tevekkül sahibi bir evlattır. Neticede kıramaz babasını ve o camide yaklaşık bir yıl kadar ücretsiz olarak hem müezzinlik hem imamlık görevi yapar.
GÜL YETİŞTİREN ADAMLAR BUNLAR
Daha sonra Bolvadin’e yakın bir komşu ilçe olan Çay’ın Bulanık köyünde din görevlisi olarak çalışmaya başlar. Burada hem imamlık yapar hem yeni açtığı Kur’an kursunda öğrenci yetiştirir. O yıllarda Çay ilçe Müftüsü olan Tahsin Tural Çalışır, hocanın bu Kur’an kursu hizmetinden çok memnun kalır. Bu hizmeti daha verimli hâle getirmek için resmileştirir ve kendisini kadroya almayı teklif eder. Daha sonra Çay ilçesinden isterler Veysel hocayı… O zaten hiçbir zaman kendisi bir görev almak, bir yere gelmek taraftarı değildir. Sadece istenilen yere gitmek, hizmete ihtiyacı olan yörelerde bulunmak arzusundadır. Burada, Çay ilçesinde Kur’an kursu öğreticisi olarak beş yıl kadar hizmet eder.
Ancak o günlerde Ankara yolculuğundan dönen devrin Nazilli Müftüsü Kadir Samsun, Çay’da görev yapan Veysel Oduncu hocayı ziyarete gelir. Yaptığı hizmetleri yerinde inceler ve memnuniyetini ifade eder. Onu, Çay’dan daha büyük bir ilçe olan Nazilli’nin merkezindeki bir kursta görev yapması konusunda ikna etmeye çalışır. Aslında Veysel Hoca Efendi, hizmetlerini doğup büyüdüğü bölge olan Bolvadin ve Çay ilçesi civarında sürdürmek istemektedir. Ancak Nazilli Müftüsünün bu konudaki ısrarını görünce, konuyu sayıp sevdiği kişilerin düşüncesini alarak halletme yoluna gider. Kendisinden bir ara Arapça sarf ve nahiv dersleri aldığı Adil Okur Hoca Efendi’nin “Aman evlat! Durma git… Sen Nazilli gibi büyük yerlerde daha iyi hizmet edersin” sözleri karşısında hiçbir şey söylemez; sevip saydığı hocasının bu teşvikinde bir hayır olduğunu düşünür ve 1966 yılında Aydın’ın Nazilli ilçesine göç etme kararı alır.
Nazilli yılları, hocamızın hayatında; çocuklarını ve öğrencilerini yetiştirdiği, dinî ve hayrî hizmetlerini yoğun şekilde sürdürdüğü en verimli zaman dilimidir. Hocamız burada, önce şehrin önemli ibadet merkezlerinden biri olan Hacı Ethem Camii’nde imam hatiplik görevi yapar. Yaklaşık iki ay sonra Nazilli eşrafından bir grup insan, Veysel hocamızın cevherini keşfetmekte gecikmez. Onun, şehrin ortasında yer alan Koca Cami’nin tam karşısında, Müftülük binasının bitişiğindeki Kız Kur’an Kursunda görev alması için müracaatta bulunurlar. Artık hoca efendi, bir yandan kız Kur’an kursunda geleceğin temiz, inançlı nesillerini yetiştirmekte, diğer yandan Nazilli Hayırsevenler Derneği’nin muhasebe işlerini yürütmektedir.
1970’li yılların ortalarına doğru faaliyete geçecek olan Nazilli İmam Hatip Okulunun arsa temini, plan-proje ve inşaat işlerini de bu dernek aracılığıyla başlatmıştır Veysel hocamız. Bir gece arkadaşlarıyla, yanında en güvendiği dostu Nazilli Lisesi din dersi öğretmeni Ahmet Altıntepe ile birlikte çarşı esnafından Uluborlulu Halıcı Hacı Ahmet (Gürler) Efendi’nin dükkânında İmam Hatip Okulu Yaptırma ve Yaşatma Derneği’ni kurarlar. Böylece bu derneğin yaptığı hizmet ve faaliyetler sayesinde, 1969 yılında bugünkü adıyla Nazilli İmam Hatip Lisesi’nin ilk temelleri atılmış olur.
Okulun sadece yapım ve inşaat işlerinin takipçisi değildir hocamız. 1974 yılında açılan bu çiçeği burnunda eğitim yuvasının daha çok işi vardır. Birçok öğrencinin yatılı kalma ve barınma ihtiyacı, ısınma, odun kömür, yiyecek içecek… Sonunda bir hizmeti daha omuzlamak gerektiğini fark eder. Okulun yatılı öğrencilerinin kaldığı alt katta fahri olarak yurt müdürlüğü görevini yürütmeye başlar. Öğrencilerin ihtiyaçlarıyla tek tek ilgilenir Veysel hocamız. Bir de okul binası daha henüz yarımdır. Sadece yurt olarak kullanılan alt kat, bir de beş altı derslikten ibaret olan üst kat… Ve en önemlisi öğrenciler… Sınıfların yetersizliği, sıra, masa, yazı tahtası… Halkın talebi her geçen gün bu okula artmakta ama okul bu artan talebe yetişememektedir. Ardından bir kat daha yapılmasına karar verilir. Bu sefer rahatlamıştır, çocuklarını bu yeni dinî okulda okutmak isteyen veliler… Veysel hocamızın oğlu Mehmet de bu öğrencilerden biridir. Ama nasıl bir öğrenci… Okulun en efendi, en akıllı, en çalışkan öğrencisi… Okul birincisi…
KİTAP DOSTUDUR VEYSEL HOCA
Veysel Oduncu Hoca Efendi’nin özellikleri, sadece bunlardan ibaret değildir. O aynı zamanda çok iyi bir okuyucu ve kitap dostudur. Bu okuyuculuk ve dostluk, öylesine söz gelimi söylenmiş bir ifade değildir. Onun hem Nazilli’deki hem Ankara’daki evlerinin bütün duvarları kitaplıktır. Hocamızın bu özelliğini bilmeyenler, biz bir eve mi geldik yoksa bir kütüphaneye mi tereddüdünü yaşayabilirler. O sadece okuyup geçmez; sayfaların kenarına şerh düşer, şayet kuşkulu bir durum söz konusu ise o konuyu araştırır. Okuyup bitirdikten sonra da kitabın en arka sayfasındaki boşluğa, kitabın genel özelliği, konusu ve ilmî değeri hakkında kanaat ve izlenimlerini yazar. Müellif veya yazarına dua eder; arada bir tenkit edilmesi gereken bir yorum veya düşünce varsa, onu da açıkça belirtir. Daha sonra tarih atar ve imzalar. İlmen dolu bir şahsiyettir Veysel hocamız. Buna rağmen o, yazmayı değil hep okumayı tercih etmiştir. O, okumaktan ve hizmet etmekten yazmaya zaman bulamamıştır desek, kanaatimce daha doğru olur.
Veysel hocamızın en belirgin vasıflarından birisi kanaatkâr oluşudur. Yazının girişinde de kısmen değinmeye çalıştığımız şekliyle, o maaşının dışında hiçbir dinî görevden para almamıştır. Devletin kendisine takdir ettiği maaşla kıt kanaat geçinmeye ve çocuklarını okutmaya çalışmıştır. Dahası o, çocuklarının herhangi bir kurumdan burs almalarına bile razı olmamıştır. Küçük kızı Nuray Hanımın anlattığına göre, İlahiyat Fakültesi’nde okurken kendisine özel bir kurumdan burs alabilir miyim diye sormuş; Veysel hocamız da bunun üzerine, “Kızım o burslar fakir ve muhtaç kimseler için veriliyor. Bizde çok şükür öyle bir durum söz konusu değil” diyerek bu teklifi geri çevirmiştir. Elbette yedi çocuğun hepsi birden çeşitli okullarda okuyunca, zaman zaman çok zorlandığı günler olmuştur. Böyle durumlarda Bolvadin’de bulunan arazilerini satmış, çocuklarına sıkıntı hissettirmemeye çalışmıştır. Hatta Nazilli’deki oturduğu evi de bu arazilerden bir kısmını satmak suretiyle satın almıştır. Kısacası hocamız; mümkün olduğunca alıcı değil verici, şikâyetçi değil şükredici, tüketici değil üretici olmuştur.
AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN...
Onun bir diğer önemli özelliği, tam bir insan mimarı olmasıdır. O hem dil hem hâl ehlidir. Bundan böyle onun insan yetiştiriciliğinin örneğini çocuklarında görmek mümkündür. Yedi çocuğunun altısını üniversite ve yüksek okullarda okutmuştur Veysel hocamız. Büyük oğlu Osman Nuri Bey Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı görevine kadar yükselmiş, en küçük kızı ve evladı Nuray Hanımefendi İlahiyat Fakültesi mezunu bir öğretmendir. Bir diğer kızı Ümmühan Hanım tıp doktorudur ve aile hekimi olarak görev yapmaktadır. Ortanca kızlarından Adile Hanım İktisadi ve İdari Bilimler mezunu, bir zamanlar Ankara’da Kadın ve Aile Dergisi’nin editörlüğünü yapmış bir öğretmen; Sultan Hanım yine İlahiyat mezunu ve emekli Kur’an kursu öğreticisidir. En büyük kızı İhsaniye Hanımefendi ise bir Müftü eşi ve ev hanımıdır. Nazilli İmam Hatip Lisesi’nde okurken her yıl sınıf ve okul birincisi olan Mehmet Oduncu abimiz mi? O da Hukuk Fakültesi mezunudur ve Vali olarak görev yapmaktadır. Veysel hocamız, onca hayırlı hizmetinin ardından 1983 yılında emekli olduktan sonra Nazilli’den ayrılmış Ankara’ya yerleşmiştir. Bu yerleşmenin sebebi ise çocuklarıdır. Onlara hem iyi bir babalık yapmak, hem de onların daha iyi okuyup yetişmelerine katkıda bulunmak içindir.
Veysel hocamızın, anne babasının tek çocuğu olduğunu biliyoruz. Ancak Rabbimiz ona yedi evlat nasip etmiştir. O; evlat, torun, gelin, damat derken yetmişi aşkın nüfusun büyüğü ve atası olarak bu dünyadan ayrılmıştır. Muhterem eşi Döndü Hanımefendiyi 2006 yılında rahmeti Rahman’a uğurlayan hocamız, 02 Ocak 2014 tarihinde Ankara’da 22.30 sularında vefat etmiştir. Ertesi gün cenazesi Diyanet İşleri Başkanlığı, Ahmet Hamdi Akseki Camii’ne getirilmiş; 3 Ocak Cuma günü yüzlerce kişinin katıldığı bir törenle Karşıyaka Mezarlığı’na defnedilmiştir. Vefatına kadar evi, özellikle hafta sonları çocukları, torunları, çocuklarının arkadaşları ve sevenlerinin ziyaretleriyle âdeta dolup taşmıştır. Rabbim makamını cennet, toprağını nur eylesin.
Mesut ÖZÜNLÜ
* Bu yazı ilk defa 16/11/2013 tarihinde Dünya Bizim kültür sitesinde yayınlanmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.