- 525 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DÜŞ
DÜŞ
İlk düş gördüğümde arkadaşım olacağına inanmadım. Ben ya attan korkardım ya da kediden. Sen ise bir kenarda oturup beni izlerdin. Küçüktün benim gibi fakat bakışlarında bazen bir abla şefkati olurdu. Gözlerin gülerdi beni neşeli gördüğünde. Öyleyken bile bana yardımcı olmazdın. Benim korkularımı yenmemi beklerdin. Her defasında onlar kazanırdı ve çığlıklarla uyanırdım. Ateşler içinde yanardım korkulu gecelerimin sabahında…
Gerçek yaşantımda karşıma farklı kimliklerde çıktığını yeni yeni algılıyorum. Her an yamacımdaymışsın da benim haberim yok.
Uykuya dalmadan etrafıma bakardım; yoksun!
Çizgi film kahramanı Heman, ellerini yumruk yapıp öne doğru uzatır ve başlardı uçmaya. Uykuya dalarken ben hep ormanların üzerinden, koyunların üzerinden hatta evimizin üzerinden bir yıldız misali kayıp giderdim. Ellerimin de nasıl olduğunun pek önemi yoktu. Her şekilde uçuyordum, Heman’a inat. Sonra sen çıkıverirdin karşıma! Tabiî ki her uçtuğum da göremiyordum seni. Ne zaman nerede belireceğini tahmin bile edemiyorum. Farklıydın benden tabi ki! Sen bazen bir serçe olurdun. Bir çok kez de o muhteşem görüntüsüyle dalında konmuş bir sığırcık. Tüylerin ne güzelde parlardı güneş vurdukça. Sonrasında ağır ağır açılırdı düşlerimin penceresi. Aslında uçtuğumu içimde hissettiğim an başlıyordu tüm olaylar…. Yaşadıklarım doğalmıydı bilmiyorum. Çok uzun yıllar geçti ben hala işin özünü öğrenemedim. Yaşım ilerledikçe hülyalarıma özlem duyuyorum. Nerde o eski rüyalar. Hey gidi günler hey!!!
Kedi yüzünden bir gecem bana asır gibi gelmişti. Sabah olması için Allah’ıma dua ediyordum. Güneş pencereden gözüksün ve bütün uyuyanlar uyansın diye ne çok bekledim. Ne uzun sürmüştü sabahın olması;
‘’Topraklı bir yerde arkadaşımla oyun oynuyordum.
Sen bir taşın üstünde pineklemiş öylece beni iz-
liyordun. Murat topa öyle hızlı vurmuştu ki, top
bayağı bir uzakta durdu. Koşarak almaya gittim.
Bir ara tebessümün geldi gözlerimin önüne. Topu
tam kucaklayacakken iki kedi yavrusu çıktı karşıma.
Bakışlarım bir anda buz kesti…. (Şu an hatırlamıyorum
ama belkide yatağımı ıslatmışımdır.)’’
Uyandığımda içim ağırıyordu. Vücudumda yaralar oluşmuş ve sanki birileri tuz basıyordu yaralarıma. Çığlıklarım kimbilir kaç köyden duyulmuştu o gece vakti……
Hastanede yattığım zamanı hatırlarmısın? Hava olsun diye ağaçtan atlamıştım. Serkan ağaçlara çok çabuk tırmandığından kıskanırdım. Dalların en uc noktasında ki dutları bile kopartıp yerdi. Kıcık olurdum bende. Biraz da O’na nispet etmek için atlamıştım o yükseklikten aşağıya. Düştüğüm gibi de oracıkta kalıverdim. Bir de yanılmıyorsam kafamı bir yerlere çarpmıştım. Burnum kanıyordu. Doktorun söylediklerini hatırlayabiliyorum; ‘’-bu gece gözetim altında kalsın, yarın öğle vakti taburcu ederiz.’’
Hastaneden çıktıktan sonra bir süre arkadaşlarımı izlemekle yetindim. Top oynarken ne kadar gürültü yaptığımızı hayretler içinde öğrendim…..
Gözlerim uzak bir noktaya daldığında çıkardın karşıma bazı zamanlarda. Adını sorardım; yanıt yok! Yaşını sorardım; yanıt yok! Niye ben; yanıt yok!
Bu kovalamaca ayağım iyileşene kadar sürdü. Günün birinde rüyamda benimle konuşacağını ve sorularıma cevap vereceğini söyledin….
Seni ben yaratmışım! Öyle diyorsun. Ne saçma. Ve buna benim inanacağımı sandın. İsmini burada herkese söylemiyeceğim tabiî ki! Adını şu satırlara yazmak seni yüceltirdi.
Di mi? Benim bilmem şimdilik yeterli, belki ileriki bölümlerde… Sorularıma cevap vermeden başladın beni bana anlatmaya. Bu arada birden nasılda insan oldun hala kafam almadı. Beni avucunun içinde göklere kaldıracak gibi duruyordun karşımda.
Arkadaşlarımdan biri bana korkak olduğumu söylese, bunun tersini ispat etmek için kedili rüya görmeye bile razı olurdum. Oysa ki senin, beni öyle bir anlatışın vardı ki. Artık kendi korkaklığıma güler olmuştum. Birden tüm kabuslarım komedi olmuştu. Geceler mışıl mışıl uyuma saatleriydi bundan sonra….
Peki sana bir sorum olacak;
‘’Madem ki seni benim korkularım yarattı, ben yarattım.
Nasıl oluyorda benim yarattığım bana korkmamayı
öğretiyor, bana akıl veriyor. Bu mantıksız değil mi?
Düşünme gücünü sana veren benim. Senin şimdiye
kadar söylediklerini benim zaten bilmem gerekiyor.
Öyle değil mi?’’ Kafanı iki yana salladın. Yüzünde
alaycı bir gülümseme vardı. ‘’hoşça kal’’ dedin ve
parmaklarını şıklatıp bir anda sığırcık oldun. Ardından;
‘’-Ne olur geri dön, geri dön!!’’ diye bağırıyordum.
Annem ıslak bezi alnıma koymuş beni uyandırmaya çalışıyordu. Kendime geldiğimde tüm rüyalarımdan daha çok korkmuş ve sırılsıklam haldeydim. Çok korktuğumu anneme söyledim. Kendinden emin bir şekilde başını salladı. Çok geçmeden babam da geldi. Annem ile konuşmalarından en kısa zamanda doktora gideceğimi anladım. Sebebini çözememiştim. Düş ve gerçek iç içe girmişti artık. Uykuda olduğum zamanları çok farklı yaşıyordum. Bir başka ben oluveriyordum. Gül bahçesinde renk renk çiçekleri kokluyorum. Hoplayıp zıplıyorum. Arkadaşlarımla top oynuyorum. Ağaçlara tırmanıyoruz. Ve bir anda düşler karışıyor. Önüme kocaman bir kedi çıkıyor! Sonra da sen eksikmişsin gibi damlayıveriyorsun rüyalarıma……
………………………..
Ertesi gün sabah erkenden kalktık. Annem üzerimi giyinmeme yardım ettikten sonra kahvaltımı yaptım. Babam benden önce kalkmış bahçede sigarasını içiyordu. Gözlerinden pek telaşlı bir izlenim yoktu. Sadece biraz merak ve sabırsızlık görebildim. Canım annem her zaman olduğu gibi kendinden emin bir haldeydi. ‘’-Aslan Oğlum’’ der dururdu her daim. Ağladığını hiç görmedim anacığımı. Ne zaman gözleri dolmaya başlasa kendini toparlar ve başlardı konuşmaya.
Dişlerimi fırçaladım ve arabaya binip yola koyulduk. Kasabadan şehire varmak yaklaşık yarım saatimizi aldı. Hastane yoluna çıkmadan önce okulumun önünden geçtik. Yaz tatili bitiminde üçüncü sınıf öğrencisi olacağım.
Kayıt işlemleri, sırada beklemek derken doktorun sekreteri;
‘’-Bulut Yıldırım’’ diye mübaşir gibi bağırınca babam ile birlikte muayene odasına geçtik. Doktor önce ateşime baktı ve babamla konuşmaya başladı. Anladığım kadarıyla yaz gribi felan olmuşum. Nasıl becerdiysem! Birkaç kutu ilaç ve bitti! Doktor seninle ilgili soru sormadı. Varlığından dahi haberi olmadı!
Eve dönüşte anneciğime sebze ve kasaptan et aldık. Saat 12:30 sularında köyümüze varmıştık. Üzerimde biraz kırgınlık vardı. Düzensiz uyumak belli ki çok yıpratmıştı beni. Annem biraz yemek yememe yardımcı olduktan sonra bir güzel yattım… Tabii o koca koca ilaçlarıda yutmak zorunda kaldım. Boğazımdan mideme giderken nasılda canımı yakmıştı.
Uykuya daldığımda bizim bahçede bir köşede oturmuş beni bekliyordun. Hızlı adımlarla yanına geldim. Seni gördüğüme sevinmiştim. Yanına gelince başladın konuşmaya;
‘’-Beni gördüğüne çok mutlu olduğunu biliyorum. İçinin
heyecanla dolup taştığını da biliyorum. Ama bu bizim
son görüşmemiz. Artık yalnızsın düşlerinde. Bu sana son
fırsat.’’
Yüksek sesle;
‘’-Neden?’’
dediğimi hatırlıyorum son olarak. Sonrasında gözlerimi ovalayarak uyandım. Bahçeye çıktım ve dut ağacında siyah renkleri ışıl ışıl parlayan sığırcığı gördüm. Asil bir duruşu vardı. Gagasıyla tüylerini düzeltti ve uçup gitti boşlukta süzülerek.
‘’-Güle güle git’’ dedim ve tekrardan yatağıma geri döndüm. Uykum öyle ağırdı ki akşam saatlerine kadar uyumuşum. Kalktığımda hava kararmaya başlıyordu yavaş yavaş. Annem ilaçlarımı içirdi ve devam ettim tatlı uykuma!!
Sizlere bu şekilde uykuda veda etmek nasipmiş. Mutlu kalın. Bir yerlerde tekrardan karşılaşacağız. Unutmayın bir adım uzağınızdayım………
Muhsin DEMİR
03 Ocak 2008
YORUMLAR
Aslında "kırmızı arabayı" da okumuştum. Bir hoş geldin bile diyemediysem bunun musebbibi sadece ben, mazlum okuyucu değil, yazarın pek içimi ısıtmayan cümleleriydi.
Şimdi hoş geldin diyorsam müsebbibi benim, okurun kibarlığı değil, yazarın okuru düşüyle sarmış olmasıdır.
Hoş geldiniz
muhsindemir
düşüncelerinizi filitreleme ihtiyacı duymadan paylaştığınız için teşekkürlerimi yollamadan edemedim.......
Bir vesile ile bu güzel paylaşımların yapıldığı siteyi buldum ve çok hoşnutum......
Umarım daha bir çok eserlerimi ve siz değerli dostların, büyüklerimin eserlerini yorumlama ve paylaşma imkanım olur.....
saygılar...............