- 584 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
APARTMANIMIZIN HALLERİ
Ah felek bey amca ah! seni bir elime geçirirsem yok mu..yemin sana yedi ceddin bile kurtaramaz elimden seni.
Bak, İnönü paşa “Sizi ben bile kurtaramam” dedi, kurtaramadı. Seni de kurtaran olmaz. Öyle şanına şöhretine hiç güvenme. Sen gel beni dinle.
Yaptığın bunca haksızlıklara son ver artık. Aldığın bu ahların hesabını nasıl vereceksin onları düşün.
Dünya kime kaldı ki sana da kalsın. Felek melek dinlemez AZRAİL bilesin.
Ben senin kimlere güvendiğini biliyorum ya neyse..
Israr etme bak! peki söyleyeyim o zaman.
Sen o çevresi ateşsiz çemberinden geçirdiklerine güveniyorsun ama hiç güvenme. O gün geldiğinde, üstümüze is bulaşır diye bacadan bile geçmez onlar.
Nah! aklına şaşayım senin. Zaten sende zerrecik akıl ve vicdan olsaydı, hak edenlere keleği bile çok görürken, namussuzlara avokadoları çöpe döktürür müydün hiç. Dahası, o talihsizleri o çöplerin içine salıp, sonra da solistliğini kendinin, vokalistliğini de çembercierin yaptığı, kör olası çöpçüler aşkımı süpürmüşler, şarkısını söyler miydiniz canımın içi Erkin Koray’a inat o çatlak sesinizle arsızca.
Sonracıma kimilerine..yo hiç bekleme. Kolsuz yelek dedirtemezsin bana. Çünkü bu sözde, senin o kapalı gözlerin görmese de sana karşı açık seçik bir komplo harekatı söz konusu.
Öyle tabii. Yelek dediğin zaten kolsuz olmaz mı a şaşkın! Aslında sen kendini kelek yerine koyuyorsun ama bunun bile farkında değilsin
Sen de oradaydın o gün. Burası küçük Türkiye. kimin ne dediği belli değil demiştim de, "Bu apartmanda benim dediğim olur” demişti yönetici de.O günden bu güne hep dediği olmuyor mu aynen dediği gibi.
Kaba kuvvet harekatının yavaş yavaş hız kazanmaya başladığı o yıllarda; kendisi kiracı olduğu halde, apartman yurttaşına dükkanının tam karşısına yaptırdığı merdiveni kullanmayı men eden. Apartmanın kamu alanı sayılan bahçedeki gülün kokusunu bile vergilendirmeyi düşünen. Bugünkü gibi her aile bireyine bir araba yerine, her sokağa birkaç arabanın düştüğü yine o günlerde. Dükkan kapısının açık seçik görünmesini engelliyor gerekçesiyle araba sahiplerine yapmadığını bırakmayan BAKKAL Sabri bey amca, Kırmızı kart görmediği için attığı sayısız gollerle bir anda ünlenen ve bölgesel hemşerisi saydığı bu sağını-solunu gösteremeyen garip yolcuyu, modern, çağdaş bir apartmana, ’Apartman Sorumlusu’ gibi önemli bir bir göreve getirirken, kendisini bile yolcu edecek kadar HANCI olacağını, o bile tahmin edememişti onca deneyimine rağmen.
Bu torpilli sorumlunun gerçekte garip bir yolcu mu yoksa usta bir oyuncu mu olduğu, ustaların ustası ve onun has hemşehrisi olanlar tarafından bile anlaşılmadı uzun süre.
Sonrasında başta hemşehrileri olmak üzere, hemen tüm apartman sakinleri, ona bahşedilen ve nice tahsiller yapmış bir çok gencin düşlerini süsleyen bu çok karlı mesleğin akıl almaz nimetlerinden bol bol nasiplenip, geri kalanını da kamyon kamyon memleketine gönderdiğini görüp duyduklarında, soru önergesiyle birlikte sesli protestolarını da dile getirmişlerdi. Fakat o nefis ayak çalımlarıyla bir zamanların Brezilyalı ünlü golcü futbolcu Pele’yi bile şaşkına çevirmişti.
Bunların işe yaramadığı durumlarda ise, bir zamanların çocuk, şimdinin büyük oyunu olan o çok zevkli, yağ satarım bal satarım /ustam öldü ben satarım, oyununu sahneye koymuştu başarıyla.
Yıllar önce İtalya’ya yolladığımız makine yağlarını “Bunlar memleketimizin en nadide zeytinlerinden derlenmiş yeni mahsul has yağlarımızdır. Ve bin bir derde devadır. Eğer yağlar fazla gelirse, bizim Fatihi Sultan’ ın gemileri karadan yürüttüğü gibi, sizde bunları kara yollarınıza döker, gondollarınızı kaydırırsınız
“Yapmayın yahu! Din kardeşi olmasak da, yüzleri aynı denize bakan kapı bir komşuyuz. Hem biz bu yağların ustasının da ustasıyız. Siz bize bile bu oyunları edebiliyorsanız. Yazdığınız muhteşem senaryolarla daha kimlere ne oyunlar edersiniz kim bilir?” diyerek bizi bütün dallarda OSCAR’ a layık görmüşlerdi daha o zamanlardan.
Biz de daha büyük bir şevk ve yaratıcılıkla çalıştık ve hiç kimselere kaptırmadan o ödülleri. Gururla övünçle ve yılmadan taşıdık onları taa bu zamanlara kadar milletçe.
O da bunları bildiğinden olsa gerek, elindeki mendilleri “Bakın sayın seçmenlerim, elimde gördüğünüz bu ıslak mendiller, ne bir damla terkos, ne kapalı su yüzü görmemiş olup, tek benim acı dolu yüreğimde damla damla biriktirdiğim saf, temiz, katıksız halis göz yaşlarımla yıkanmıştır. İnanmazsanız buyurun kalite kontrolünü bizzat kendiniz yapın” der ve oyuncuların arkalarına salıverir mendilleri usulca. Ardından arabasına atladığı gibi denizden değil de karadan çıkar memleketinin kekik kokulu yaylalarına. Direksiyon elinde, bir başkadır benim apartmanım şarkısı dilinde..
Oyuncular ise, kalite nedir? Nasıl bir şeydir? Kaliteli bir ürün neresinden bakıldığında anlaşılır? Bunu herkes anlayabilir mi? Paramızla resmen ölüm satın alırcasına aldığımız ürünlerin hesabını soracağımız yine resmi bir yer var mı? Sorularına yanıt aramak yerine, arkalarındaki mendilleri arama çabalarına başlarlar. İşte tüm bunlar konuşulup yaşanırken ben bir kez bile olsun bizim meclisin kapısından geçmediğim gibi olan bitenlerden bile hiç haberim olmamıştı. Ama bir çok şey hep bana mal ediliyordu. Çünkü ben kapı arkalarında değil, kapı önlerinde konuşmuştum hep.
Ayrıca ben, yarattığı sessiz anarşiyi ve bana göre aklının hakkıyla aldığı sorumlu-sorumsuz unvanlı hizmetlinin yüzüne karşı söylemiştim hakkındaki düşünce ve eğrilerini açıkça.
Bu nedenle çıtım bile çıkmazken, sanki bütün anarşileri ben yaratıyormuşum gibi adım çıkmıştı bal gibi.
Yalnız adım çıksa yine eh..
Aynı toplantıda o kopasıca dilim durmamış “verdiğimiz onca paralarla yapılması gerekenler yerine, çatıyı bir altın kaplatmadığınız kaldı” sözlerime birlikte benim o 24 ayarlık altın değerim, bir anda tedavülden kalkmış bir pul gibi değersizleşmişti. Bana kendi makamını devretmeye hazırlanan yöneticimiz bu sözlerimden sonra bunun lafını bile etmedi.
Benim kıvraklıktan ve riyakarlıktan bihaber olan bu dümdüz dilim, koskoca bir koltuğu bile çok uzaklara itelemişti. Bana akıllı diyenin aklına şaşarım ben.
Böyle bir koltuğu gözden çıkarmak kolay değildi tabii. Hiçbir usta koltukçu böyle ’sihirli’ bir koltuğu yapacak malzemeyi keşfedememişti henüz.
(1998 tarihli ALICISI BULUNAMADI adlı kitabımdan alıntıdır.)
YORUMLAR
Değişen bir şey yok aynı tas,aynı hamam.Sadece Ringolar değişmiş.:))))))
tebriğimle.
DEVRİM DENİZERİ
Sağlıcakla..ak
Memlekette ne olaylar cereyan ediyormuş.
Biz, biraz uzak kaldık hayatın realitesine ama,
kolları sıvadık, azimle işe giriştik evel Allah.
İlginç ve güzel bir çalışma.
DEVRİM DENİZERİ
Çok selamlar uzak diyarlara..
Feleğin cinsiyeti erkek midir? Felek Amca dediğinize göre, erkek olsa gerek.İyi ama, alemin erkeğine neden "kahpe felek" diyoruz ki?Feleğin işi gücü haksızlık, hırsızlık, dolandırıcılık mıdır? Feleğin çemberinden geçenler illaki apartman yöneticiliğinden tutun da memleket yöneticiliğine kadar, tüm yönetimleri tekellerinde mi tutacaklar? Ve illaki sırtlarını dayayabilecekleri destekçileri de bol olacak! Bu düzen değişmeli...Azıcık bizim gibilerin de popoları değmeli o sihirli koltuklara... ya nasıl? Zor...Saygıdeğer yazarım, yazınızı yazdıktan sonra elden geçirilmemiş haliyle, yani kadı kızında da bulunur türündeki noksanlıklarıyla merabalaşarak, keyifle okudum.GÜZELDİ.SAYGILAR.
DEVRİM DENİZERİ
Hem sonra bu yakıştırma feleğin kadın olmasını gerektirmez sanırım.
Erkeklere de bu tür yakıştırmalar yapılıyor.
Sağlıcakla kalın. Ne iyi geldi yorumunuz.