6
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
996
Okunma
Deneyimlediğimiz yönetici görevlerinin bir birikimi olarak, oldukça farklı yönlerini görürüz paylaşımcıların; bazen niyetler konuşmuştur, bazen de sanat. Yıllardır bir yandan kendi kalemimizi geliştirmenin yollarını aramak, bir yandan da sanata verilen erdemi korumak adına, nice mürekkep hokkası harcadık.
Neredeyse şiir paylaşımcı profilini çıkardık; insanın tüm kiplerini gördük sanal sayfalarda. Şiir konusu ile sınırlansa da, nice sosyal olaylara gebe kaldığımızı, onurun çiğnendiğini, sanatın ezildiğini veya hiç gerek yokken pohpohlandığımızı bile izledik sahne arkasından; bazen de buna kışkırtanlar oldu, bazen de sanatı görmezden geldiler; hatta sufle verenler bile vardı. Yani sanatçı kişiliğin gerektirdiği erdemler yerine, onca huylarını şiirle perdeleyen sanat dışı müşterilerle sürdü siteler.
Peki bunlarla savaş, hiç biter mi? Aslında kimin veya ne için savaştığımızı biliyor muyduk? ‘Şiir’; sadece ahenkli sözlerle ortaya dökülen, bir ‘sıla gecesi’ şarkısı mıdır; önce gururla yazılıp, sonra da zevkle dinlenip, gece tatlı düşlere dalacağımız? Onca dizenin niçin yazıldığını bilmeyenler; şiir sanatının kolay harcanmasına da göz yumanlar olacaktır elbette.
Bu denli bilgi kirliliği içeren bir acunda, insanoğlunun bilinçlenmesi, bilginin özetlenmesine, çarpıcı olarak topluma sunulmasına bağlıdır oysa. Öyküler yazarsınız; okuyacak ve dinleyecek beşikler gerekir; roman yazsanız, okumak için uykunuzun kaçması veya ‘boş’ bir zaman gerekir, size de kimse okumaz. Oysa şiir, çarpıklığı beş dakikada verir size; kişileri veya olayları kafanızda canlandıracak öğelere sahiptir; birkaç dörtlük sonrasında hemen fikirlere ulaşır ve kafaya nakşeder.
Gerçekten de, her ne kadar lise ve sonraki çağlarımızda edindirilen edebiyat kültürünün izlerinden hareket edilerek şiiri açıklamak için örnekler verilse de, neredeyse çoğu kişiye özgü tanımlardan da oluşan birçok bakış açısı gördük şiir için. Birininkine ’şiir’ derken, diğerininkine ’şiir’ demeyen, yine sadece sizsiniz; yani bu konuda her zaman olduğu gibi, yine yalnızsınız.
Gerçek şu ki; onu tanımlamak, ’his’leri tanımlamakla eşdeğerdir; oysa ’his’ler, sadece duyumsanabilir, iç dünyadadır; nasıl ki ruhu açıklayamıyoruz, herhangi bir tanım öneremiyoruz; yani sizi, ne kadar çabalasanız da, sadece döküntüleri, düşlediklerinizin somut çıktılarını, yani dünyadaki herhangi bir nesneye (imgeye) bağlayabildiklerinizi dışarıdakiler ancak algılayabilir. İşte tam bu sırada yapılan eyleme yahut işleve "şiir sanatı", bu işi yapana "şair", bu işe de "şiir" diyoruz.
İster kara sevda olsun, isterse, orman kanunu; her birinin çözümlenmesi gerekir; niçin insan, açmazlarda kalıyor, niçin çözümde tıkanıklık yaşıyor, niçin acı çekmeden mutluluğu bulamıyor; aç kalmadan da tokluğun veya paylaşımın değerini? Eğlenmek için şiir veya başka bir sanatı icra edenlerin kısa süreli çıktılarla ilgilenmesi doğaldır; onlara kralın soytarıları da yeterdi; çünkü kimin çıplak olduğunu söylemeleri zaten yasaklanmıştı.
Şiir soytarısı; ister şiir karalasın, ister çalsın, isterse başkasının yazdığı için yorumlaşsın; bir iki deneme sonrasında kendini ele verir; ama bu yönü görmek istemeyenler, kendi şiirlerine yönelen getirilerle yetinebilir. Ellerine aldıkları dikdörtgen biçimli yazıları sancak gibi taşırlar; her sayfanın önde geleni, ‘şiir asmaca’ yarışının da asla yenilmezi, her buluşmanın da teşrifatçısıdırlar. Paylaşımcı yapay dostlarına yaktığı yağ kadar, kendi tavasına (sayfasına) yorum düşeceğini bilir. Neredeyse paylaşımdaki karşılıklılık ilkesini, kötüye kullanır; üyelere solmuş çiçek uzatır; ama gül kokuları bekler. Eğer sanat dışı amaçlarla bezeli ise hedefi; onun tahlillerden kopyalanmış övgü dolu sözlerinin sınırı olamaz. Artık asılan şiir, anlamını yitirmiştir; onu asan elin kişiliği öne çıkar; ne sunduğu önemli de değildir. Yorumda ise, şiire değil, narsist kişiliğine yönelen birkaç sözün emaresini arar. Sanki beş dakikada şair olacaktır, birçok etkene bağlı yazılmış bir yorumla.
Şiiri halk için kullanıp, doğru düşünmeleri için ışık niyetine değerlendirmek; şiir dili gerektiren zorlu bir süreçtir. Öte yandan, şiirin çoğu sanat dalına göre kısa ve öz oluşu; her insan tarafından ‘han’ olarak kullanılmasına da izin verdiğinden; onun korumak için açılacak savaş da zorlu bir savaştır.
Bu yolda neler yapılabilir? Şiiri, ışık olarak kullanan paylaşımcıların, hem şiir denemeleri desteklenmeli, hem de ona yorum yapanların kalemi bileğlenmelidir. Doğru yorumlar onurlandırılmalı, doğru şiirlerin şairine ulaşılmalı, gerekirse diğerlerine ders vermesi sağlanmalıdır. Öte yandan, şiirin halktan uzaklaşmasına, ışığını yitirmesine yol açan soytarılarsa afişe edilmelidir. Şiiri kötüye kullananların paylaşımı karartılmalı, yorumlaşma skorları veya reyting adına yorum kalitesinin düşmesine izin verilmemelidir.
Şiire yeni başlayanların sorumluluğunu sizler veya bizler almazsak, öğrencilerin doğru başlaması için acılar içinde yine yıllar mı geçmeli? Sorumluluktan kaçındığımızda, ortalığı sanat maskesi takınmış soytarıların basmayacağının bir garantisi var mıdır?