9
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
923
Okunma
Doğru ya da yanlış temiz ya da kirli anlaşılır ya da anlaşılmaz olsun..
Dünyayı saran bu yoğun bilgi bombardımanının içinden çıkılmaz karmaşası içinde gerçeği görebilmek ve temiz kalabilmek hiç öyle kolay gibi görünmüyor..
Teknolojinin akıl sınırlarını zorladığı. Toplumların iç içe geçtiği. Avuçlara sığabilen minik telefonlar sayesinde dünyanın öteki ucundakilerle sesli ve görsel iletişimlerin kurulabildiği. Hızla değişen yeni dünya düzeninin her geçen gün farklı boyutlar kazandığı böyle bir zamanda, insanlar arasındaki her türden rekabet ve yarış da haklı olarak kızışıp hız kazanmakta.
Başta edebiyat ve resim olmak üzere her sanat dalı zamanın gereği olarak alışılmışın dışında farklı bir tarz bir üslup ve yorum biçimi yarattı kendi kendine..
Uzun yıllar sonra eserlerine paha biçilemeyen dünyaca ünlü ressamların çalışmaları, geçmişte zerrece kabul görmemiş. Bir şişe içkiye bile alıcı bulamamıştı. Eser sahipleri sefalet içinde ölüp gitmişlerdi.
Aslında bu gün de değişen pek bir şey olmadı bu anlamda bence..
Çünkü bana göre klasik sanat çalışmaları, her ne kadar İşin tekniğine ve kurallara dayandırılsa da, bir beğeni, bir hissediş ve kabullenme olgusu içeren göreceli bir durumdur ayrıca da..
Böyle bir girişi neden yaptım derseniz..
Edebiyat dediğimiz bir ortamın içindeyiz mademki..
Sözü naçizane biraz da oraya getirmeye çalışacağım da ondan. .
İyi bir yazın ustası olabilmenin öncelikli yanı; fevkalade iyi bir okur, çok dikkatli bir gözlemci/ araştırmacı ve biraz da doğuştan kendine bahşedilen yetenek sayesindedir bildiği gibi..
Tabii daha başka etmenleri göz ardı etmemek koşuluyla..
Her başarılı ve kalıcı işlerde olduğu gibi, durmaksızın çalışmak. Kendini yenilemek. Ruhun derin manasını kavramak. Kendi iç dünyasına sayısız yolculuklar yapmak. Ve çok geniş bir bilgi-kültür birikimini elde etmiş olmaktır daha çok da..
Başkalarını taklit etmek, onlarla yarışmak yerine, kendi özüne yönelmek. Kendisiyle yarışmak ve kalemini çok daha üst noktalara doğru tırmandırmak olmalıdır bir yazarın ideali bana kalırsa..
Bu konuda daha fazla ileriye gitmem doğru olmasa da..
Defterde zaman zaman rastladığım ve oldukça başarılı bulduğum kalemlerden söz etmeden geçmem de doğru olmaz..
Daha çok da genç kuşağın bireyleri olduklarını düşündüğüm bu güzel kalemlerle övünç duyduğumu da eklemeliyim sözlerime ayrıca..
Defterin ‘seçici kurul’ dediğimiz kurul üyeleri ise kendi gönüllerine göre seçip duruyorlar istedikleri isimleri..
Şimdi şu alttaki cümlenin yazdıklarımla bir ilgisi olmadığını düşünebilirsiniz. Ama var aslında..
‘Özür dilemek bir erdemdir’ sözü oldum olası beni çileden çıkaran hatta tiksindiren bir sözdür..
Özür dilemek bir erdemse eğer; İnsani erdemler. Ahlaki- manevi onca yüce ve kutsal değerler ne tür ve nasıl değerler oluyor dersiniz?
Sen kalk insanlara korkunç zararlar ver. Hayatlarını karart. Yaşam haklarını ellerinden al. Hiç olmadık çirkin söylem ve tehditlerle onları savunmasız bırak. Ve hata devlet idaresinde görülmedik ihmallere göz yum. Umursama. Duygusal sosyal anlamda alabildiğine yıprat. Sonra da kalk bir ÖZÜR sözcüğünün arkasına sığın ve olan bitenleri olmamış say!
İnsanlık hali dediğimiz haller vardır ki, insanı bazen yaptıklarına söylediklerine bin pişman eder.
Ufak tefek hatalar. Yanlış anlamalar. Bir anlık öfke. Psikolojik durumlar, insanı özür dileme noktasına getirebilir sonuçta. Bunu alışkanlık haline getirmek. Hele ki bunun bir erdem olduğunu düşünmek çok yanlış bir düşünce bir inanç olur..
İşte bu bağlamda bir Edebiyatçı’ nın görevi yalnızca şık, ilginç, farklı bir üsluba hakim olmak. Ya da toplumda her dönem rağbet gördüğü bilinen o yürek burkan gözyaşı içeren türden edebiyat yapmak değil . Toplumun sakat, aksayan gerçek sorunlarını dile getirmek olmalıdır kanaatimce.
Dikkatimi çeken bir başka durum ise; üyelikleri uzun yıllara dayanan ve çalışmaları sıkça güne gelen bir çok ismin, yine belli isimlerin dışında pek kimseye yüz vermemeleri.
Olumlu yada olumsuz yapıcı ve samimi eleştiride bulunmaktan kaçınıyor olmaları..
Yine bazı üyelerin çalışmalarına yapılan değerli yorumlara - ki ben asıl çalışmaların yerine yorumlara takılırım. Onları okumaktan haz alır ve onlara değer biçerim gönlümce.
Hatta eski bir üyemize ‘Yorum Sihirbazı’ yakıştırmasını yapmıştım. O da bunu pek benimsemişti-
bir ‘Teşekkür’ mesajı bile iletmediklerini görüyorum.
Bu durumu kınayan üyelere de rastlamıştım bir aralar. Şimdinin trendi bu demek ki..!
İşte burada devreye görgü, zarafet, incelik, olgunluk ve hazım giriyor kanımca..
Gösterilen ilgiye teşekkür etmek düşmüyor mu bu çalışmaların sahiplerine adabı-muaşeret gereği..
Öte yandan yazı ya da şiir sahibi üyelerin, yorum yapan üyelerle aralarında geçen yararlı ve hoş teatiler ise yabana atılır gibi değil bence..