- 824 Okunma
- 9 Yorum
- 1 Beğeni
BİR ENGELLİ VAR AMA????
Ben engelli bir insanım ancak engellilerin faydalandığı hiç bir haktan faydalanmadım bu güne kadar. Haa..Girişimlerim olmadı mı? Oldu elbette ama hep boşa çıktı .Mesela engelliler, engellerinin derecesine göre vergiden muaftırlar lakin ben bu konuyla ilgili olarak biri Antalya’da, diğeri Kocaeli’de olmak üzere iki defa tam teşekküllü hastane raporu için heyete girdim her ikisinde de ‘’ Sağlık durumunuz vergiden muafiyeti gerektirmiyor’’ dendi. Oysa aynı sağlık durumum beni askerlikten muaf etmişti ve vergi ile ilgili müracaatlarımı yaparken sağlık durumumda bir düzelme değil tam tersine giderek yaşlandığım için daha kötüleşme söz konusuydu.
Neyse..Konu olan ben değilim zaten
Ben Ne zaman bir belediye otobüsüne binsem seyahat kartımı çıkarmak için elimi cebime attığımda şoförler genel olarak ‘’ Geç abi ‘’ derler. Hatta bir iki tanesi ‘’ Arkadaşım kusura bakma ama sakatsın işte. Niçin sizlere özel ücretsiz engelli kartı almıyorsun ki’’ diyerek benim kart basmama kızarlar biraz. Bazen kartımı evde unutmuş olurum bozuk param da yoktur ki birilerine ‘’Akbiliniz var mı?’’ diye sorayım. Yürür geçerim. Şimdiye kadar hiç bir belediye otobüsü şoförü ‘’ Hooop bayım kart basmadın. ‘’ demedi.
Bütün bunları niçin yazdım:
Benim İstanbul’da yaşadıklarımın tam tersi yaşanmış Ankara’da…
İki kolu, bir ayağı ve bir gözü olmayan bir terör mağduru gazimiz belediye otobüsüne binmiş Ankara’da…
Olayı şimdi Oda Tv den aynen kopyalıyorum.
[ Gazi Yılmaz Yiğit “Gaziyim” diyerek geçti, kızıyla bir yere oturdu. İnerken, belediye otobüsünün şoförü Vahit Çatal, “Kartını bas, yoksa inemezsin” diye bağırdı. Yiğit, “Gazi olduğumu söyledim. Kart pantolonumun arka cebinde. Ellerim yok, çıkaramıyorum, siz alır mısınız?” dedi. Şoför peşpeşe saydırdı. Daha ağırları da var, ama tutanağa geçenler şunlar:
“Bana ne... Çıkarmak zorunda mıyım? Bunlar hep böyle. Benim için mi kollarını kaybettin. Sana iyi olmuş, iyi ki kaybetmişsin. Senin gibi şerefsiz bir gaziden 2 bin 500 lira tazminat aldım...”
Otobüsteki diğer yolcular tepki gösterse de şoför hızına alamayıp, Gazimize bir de yumruk salladı. Neyse ki, boşa gitti.
Karakolluk oldular. Gazi Yılmaz Yiğit şoförden şikâyetçi oldu. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden birileri gelip, olayı kapatmaya çalışsa da Yiğit, şikâyetinden vazgeçmedi. Tehdit ve hakaretten tutanak tutuldu.
Yılmaz’ın ağırına en çok giden ne oldu, biliyor musunuz? Küçük Zeynep’in yaşadığı şok... Zeynep ağladı, ağladı, ağladı...
Bu şoför ve türevleri, bu ülkeye nereden geldi?.. Gazilere bu kini nerede biriktirdi?..
Şehitlere “kelle” diyenlerce yönetilen bir ülkede, bu soruları sormanın ne kadar anlamsız olduğunu biliyor ve sadece utanıyoruz!..]
Oda Tv nin Ve daha pek çok medya organının olayı veriş biçimi aynen böyle. Ama bu gün bizzat o otobüsün kamerasına yansıyanlar şu yukarıda anlatınlardan çok farklı.
Peki otobüs şoförü , gaziye şerefsiz dememiş mi yani?
Lafı uzatmadan kameraya yansıyanları aynen yazalım değerlendirmeyi okuyucu yapsın.
Gazi belediye otobüsünden inerken başlıyor görüntüler ve ses kaydı.
Şoför-sizin kartınız var mıydı?
Gazi-lütfen bakar mısın ( Cebini şoföre yaklaştırıyor )
Şöför ‘’tamam ‘’ diyor. Ancak gazi ısrarlı cebine bakılmasında ve arabadan inmiyor.
Şoför-Tamam uğraştırma beni. Hadi inin lütfen hemşerim ya.Kapıyı açtım. Benim söylememe gerek yok.
Gazi-Kartımı görmek istiyorsun ben de gösteriyorum. Niye kızıyorsun?
Şoför-Arkadaşım ben kızmıyorum. Ben söylemeden göstereceksin. Hayret bir şey ya.
Gazi-Göreceksin abicim. Göreceksin.Bakacaksın o zaman.
Şoför-Çıkartıp göstereceksin.
Gazi-Ben nasıl göstereyim? Protez diyorum. Gözüne mi sokayım? ( Burada gazi oldukça hiddetli. Bar bar bağırıyor)
Şoför-Ben senin cebine mi elimi sokayım?
Gazi-Sokacaksın. Elim yok.
Şoför-Ne demek elim yok? ( Şoför gazinin iki kolunun da protez olduğunun farkında değil. Zaten resimde de görüldüğü üzere dışarıdan bakıldığında belli olmuyor)
Gazi-Ben bu ülkeye elimi vermişim kardeşim
Şoför-O zaman durumu izah edeceksin.
Bir karışıklık oluyor.Şoför oturduğu yerden kalkıyor.Otobüs karışıyor. Araya girenler var.
Gazi-Kimsin lan sen…Ben gaziyim..Çek lan elini. (Burada bir karışıklık var ama gaziye temas söz konusu değil kesinlikle)
Şoför-Yürü git
Araya bir kadın sesi karışıyor ama ben anlayamadım ne dediğini başka sesler de var
Gazi-Şerefsiz ( Şerefsiz sözünü ilk kullanan gazi )
Şoför-Serefsiz sensin. Şerefsiz olmasan böyle bir şey yapmazsın. Hayret bir şey ya.
Vatandaş- Şu yaptığınıza bakın ya.
Gazi-Plakanı ver..Plakanı ver
Şoför-Orada yazıyor.
Gazi-Ben yazamıyorum lan. Elim protez
Gazi arabadan iniyor ve cama vuruyor.
Şoför-Hayret bir şey ya..Cama vurma.. Enayi..La havle vela ..
Arada şoföre tepkiler var ama pek anlaşılmıyor…Gazi dışarıdan bir şeyler diyor ama onun ne dediği de pek anlaşılmıyor.
Şoför-Şimdi nasıl söylüyor ama?
Şoför- Bela ya bela..
Şoför- Protez demiyorsun hayır elini cebime sok diyorsun.
Şoför-Burada kamera var. Elini cebime sok diyorsun. Ben yolcunun cebine elimi sokmam.
Şoför-Bindiğin zaman insan gibi söyleyeceksin o zaman. Terbiyesizlik yapma.
Vatandaş-Kaptan sen haksızsın.Konuşma bak kaptan
Şoför- Allah görmüş de almış ya.
Vatandaş- Ağır konuşuyorsun. Bak ağır konuşuyorsun.Sus haksızsın.
Şoför-Gazi ise bana küfür edebilir mi?
Vatandaş-Haksızsın ama sen ya..
Vatandaş- İşte senin gibiler böyle çektirsin diye almış kolunu da.
Videonun gerisinde şoförün vatandaşlarla konuşması var ve kendisinin haklı olduğunu, gazinin kolunun birinin protez olduğunu anladığını ama öteki kolunun da protez olduğunu farketmediğini söylüyor ısrarla…Vatandaşların ‘’ Özür dile bu mesele kapansın ‘’ önerisine ise ‘’Yok öyle bir şey. Polis gelecek, haklıyı haksızı ayıracak’’ Diyor… Videonun devamında öyle kayda değer bir şey yok.
Melih Gökçek’in tweetlerinde belirttiği gibi gazinin protezli eliyle şoförü darp etmesi diye bir şey yok. Bunu şoför de teyid ediyor görüntülerde . Şoför telefon ediyor birilerine ve ‘’ Darp filan yok ‘’ diyor. Ayrıca şoför yine telefonda ‘’ O bana küfretti ben de ona küfrettim’’ diyor.
Peki hiç ama hiç bahsi bile edilmeyen ne?
‘’ Ben senin gibi şerefsiz bir gaziden 2500 Lira tazminat aldım.’’
Bütün sosyal medya organlarında bu görüntüler yayınlanmadan önce şoförün böyle bir ifade kullandığı da belirtilmiş ama görüntülerde yok.
‘’ Benim için mi kollarını kaybettin?’’ diye bir ifade de yok.
Bana göre bu olayda acı olan –ilk önce gazi demiş olsa bile- şoförün de ona ‘’ Asıl sen şerefsizsin ‘’ demesi değildir. Neticede hepimiz insanız. Ben de bu vatan için otuz dört senemi vermiş bir insanım ve engelliyim ama engelliyim diye beni ne kadar kızdırmış olursa olsun birine şerefsiz deme hakkım yok. Yine de şoförün bir gaziye ‘’Asıl sen şerefsizsin’’ demesini şiddetle kınıyorum fakat ondan daha kötüsünü yapmış şoför. ‘’Allah bilmiş de almış’’ Bırakın bir gaziyi, her hangi bir engelliye asla söylenmemesi gereken en ağır hakarettir. Bunu ancak ben gibi bir engelli anlayabilir. Farzedelim bu laf bana söylenmiş olsa ki söylendiği de olmuştur. Egelimden dolayı bir şey yapamadığım için hırsımdan ağlamışımdır. Farzedelim ki bu laf %90 engelli olan oğluma söylenmiş olsa. O lafı söyleyeni kıyma yapsam yüreğim soğumaz.Dolayısıyla olay ne kadar o içine tükürdüğümün pis siyasetinin bir malzemesi haline getirilmiş ve o şekilde sunulmuş ise de bu olayda şoför haklı demem asla mümkün değildir. Peki gazi haklı mı? Maalesef o da haklı değil. ( Bana göre tabii ki. Konu tartışılabilir)
Peki böyle kötü bir olay niçin daha da kötü bir şekle sokularak ve içine, olmayan unsurlar da karıştırılarak servis edilir? Hep o pis siyaset...Başka sebep yok.
İkinci resme geçelim şimdi de…
Yine bir engelli ile ilgili konu.
Olay yeri bu sefer Antalya…Antalya Merkez Piri Reis İlkokulu 2. Sınıf öğrencisi Selen Sargın…%30 Zihinsel engelli bir yavrucak. Normalde özel bir okulda eğitim alması ya da sınıfında kaynaştırılmalı eğitim görmesi gerekiyor.
Tabii ki kaynaştırmalı eğitim nedir pek çokları bilmez. İşin doğrusu ben de çok bilmezdim öğretmenliğimin son iki yılına kadar. O son iki yılda bir ilköğretim okulundaydım ve sınıfta zihinsel yönden diğer öğrencilerden geri olan bir öğrencimiz vardı. Bir gün müfettiş geldi okula. O sınıfa girdi ve bana ‘’Bu çocuk kaynaştırmalı eğitim öğrencisiymiş öyle mi ?’’ Diye sordu? Ulan kaynaştırma-oynaştırma ne bilirim ben, gelmişim liseden, anlamam öyle şeylerden. ‘’ Valla hocam öyle diyorlarsa öyledir. ‘’ diyerek kıvırdım. Müfettiş sınıfın yazılı kağıtlarını istedi. Verdim…Baktı çocuğun yazılı kağıdına. Sonra ‘’ Hocam olmaz ki..Çocuk kaynaştırmalı eğitim öğrencisi, siz diğer öğrencilere sorduğunuz soruların aynısını buna da sormuşsunuz ‘’ dedi. Ondan sonra tabii ki o çocuğa artık ‘’ Ananın adı, babanın adı, dedenin , ninenin adı ne? ‘’ Türünden sorular sormaya başladım. Böylece kaynaştırmalı eğitimin ne olduğunu da şıppadanak anlamış oldum (!) Fakat kötü oldu aslında. Daha önce yanındaki arkadaşının kağıdını fotokopi gibi kendi kağıdına aktarıyordu çocukcağız ne iyi. Şimdi onun soruları değişince yanındakini dürter oldu ‘’ La senin ananın adı neydi ?’’ diye…Alışmış ya her sorunun cevabını arkadaşından almaya. Ben ‘’Annenizin adı nedir’’ diye soruyorum, o da yanındaki arkadaşına soruyor ‘’ La Ümit ! Senin annenin adı neydi?’’ diye…Neyse daldık hatıraya Selen’i unuttuk.
Benim o son iki senemde bir de Eda diye öğrenci geldi okula. Down sendromlu ve %60 zihinsel engelliydi. Okul Müdürümüz onun sınıf öğretmeni olacak bayanın da onayı ile okula kaydını yaptı ve hiç bir Allahın kulu veli ne Eda ne de İsmail yüzünden ( Yukarıda bahsettiğim öğrencinin adı İsmail’di ) okul idaresine ya da sınıf öğretmenlerine gelip de tek bir şikayette bile bulunmadılar ‘’ Eda ve İsmail’i evlatlarımızla aynı sınıfta okutmak istemiyoruz ‘’ Diye…Eda ve ismail’in sınıf arkadaşları da asla ‘’öteki’’ muamalesi yapmadılar sınıf arkadaşlarına…Sonuçta ikisi de okullarını bitirmiş. Eda ne yapıyor bilmiyorum ama İsmail aşçılık yapıyormuş bir otelde. Haa unutmadan. Bizim okula başladığında zihinsel engellilik oranı %60 olan Eda’nın bu zihinsel engellilik oranı senenin sonunda %30a düştü. Sadece ve sadece sevgiyle…Başka hiç bir şeyle değil.
Evet..Selen’e gelelim şimdi..
Selen’in kaydı yukarıda belirttiğim okulun 2. Sınıfına yapılıyor. Fakat yerel gazetelerin ya da ulusal gazetelerin o bölgeye ait eklerinin yazdığına bakılacak olursa kızılca kıyamet kopuyor. Selen’i o sınıfta istemiyor diğer öğrencilerin velileri. Ancak bu ‘’İstemezük ‘’ isyanından bekledikleri sonucu alamayınca bu sefer velilerden biri bir yerel gazeteye ‘’ O çocuk o okuldan alınmazsa çocuğa linç girişiminde bulunacağız’’ Diyor.
İlkokul ikinci sınıfa giden üstelik de engelli bir çocuğa linç girişimi ve bunun basın yolula duyurulması??? Böyle bir şey yapılmışsa yapan kişi için insan demek elbette mümkün değil ama aynı zamanda akli dengesi de bozuk olması lazım. Hangi gerizekalı işlemeyi düşündüğü bir suçu doğrudan doğruya basın yoluyla duyurup bir nevi kendisi hakkında suç duyurusu yapar ki?
Sonuçta Selen’in babası savcılığa müracaat ediyor ve evladının can güvenliği sağlanıncaya kadar onu okula göndermeyeceğini bildiriyor.
Hem annesi hem de babası rehberlik öğretmeni olan Selen, okula gönderilmiyor. Ama İl Milli Eğitim Müdürlüğü Selen’i tekrar o okula ya da bir başka okula kazandırmak yerine bir memur oldukları halde basına demeç verdikleri için anne ve babasına soruşturma açıyor.
Baba ve anne bu sefer olayı mahkemeye intikal ettiriyor. Bunun üzerine hemen her türlü güvenlik önlemleri alınarak Selen okula geri döndürülüyor ve hem okul yönetimi hem de sınıf öğretmeni Selen’e çok iyi davranmaya, özel ilgi göstermeye başlıyorlar.
Peki bitti mi bu olay? Nerdeeee…
Selen okuluna, sınıfına geri dönünce bu sefer diğer öğrencilerin velileri çocuklarını okula göndermiyorlar. Resimde de görüldüğü gibi Selen sınıfında tek başına eğitim öğretim görüyor.
Peki bu olayın arkasında başka bir şey var mı? İşte onu bilemiyorum ama gerçek olan bir şey varsa o da diğer öğrencilerin velileri Selen’i o sınıfta istemiyorlar. Selen özürlü olduğu için mi istemiyorlar yoksa başka bir sebebi mi var bilemiyorum ama Selen’i o sınıfta istemedikleri kesin. Bunu da bazı velilerin şu konuşmalarından öğreniyoruz:
E. Ö.
Bizler artık bu durumdan yorulduk. Bu konunun bir an önce çözüme ulaşmasını istiyoruz. Bu noktadan sonra Milli Eğitim Müdürlüğü soruna kalıcı bir çözüm bulmalı. Çocuklar çok yıprandı.
K. B.
Benim çocuğum da engelli ve kaynaştırma eğitimi öğrencisi. Kendi çocuğumun eğitim hakkının korumasını istiyorum. Selen’in ailesi çocuğun raporunu getirip durumunu belgeleseler de biz de kurtulsak.
Y. T.
Benim gazetelere ’linç girişimi yaparız’ gibi bir ifadem olmadı. Selen’e birçok konuda yardımcı olduk. Babası ile çok kez konuştuk ama sonuç alamadık. Duruma bir an önce çare bulunması lazım.
O veliler eğer sadece ve sadece Selen engelli bir çocuk olduğu için kendi çocukları ile aynı sınıfta okumasını istemiyorlar ve tüm kıyamet bundan kopuyorsa unutmamaları gereken şey şudur: Engelsizlikten engelliliğe geçiş sadece ve sadece dört-beş dereceye bakar. Allah hiç kimsenin evladına vermesin, evladınızın vücut ısısında beş derecelik bir artış; al sana engelli bir evlat… Allah düşmanımın çocuğuna bile vermesin. Allah hiç bir anne-babayı evladı ile imtihan etmesin.
Direksiyon başında bir anlık dikkatsizlik, ya da siz ne kadar dikkatli olursanız olun bir başka şoförün dikkatsizliği; al sana engelli bir hayat.
O bakımdan karşınızdaki engelli her kim olursa olsun ve sizi ne kadar kızdırmış, hatta tahrik etmiş olursa olsun ona sakın ha sakın ‘’Allah bilmiş de seni böyle yapmış’’ Demeyin. Çünkü Allah sizin içinizden ve dışınızdan geçen her şeyi bilir de siz onun ne bildiğini bilemezsiniz. Ya sizin için de bir engellilik düşünüyorsa? O zaman diyebilecek misiniz ‘’ Allah bildi de beni böyle yaptı’’ diye? ’’Allah’ın gücüne gider’’ Sözü boşuna değildir.
Yazımın başlığında ‘’ Bir engelli var ama????’’ dedim ya yanlış aslında. Keşke ‘’Bir tane’’ olsaydı engelli…O kadar çok ki…Yok yok bedensel ve zihinsel engellilerden bahsetmiyorum…İnsaf, vicdan, izan, anlayış, hoşgörü, sevgi, saygı engellilerden bahsediyorum.
Resim: Üsttekiler Gazi Yılmaz Yiğit’e ait..Sağdaki resimden de görüldüğü gibi dışarıdan bakınca kol ve bacağının protez olduğunu anlamak mümkün değil. ( ben de öyleyimdir. Yürümediğim takdirde ayağımın sakat olduğu dışarıdan anlaşılmaz )
Alttaki resimde solda Selen Sargın’ı anne ve babasıyla görmektesiniz. Sağdaki resimde ise sınıfında yalnız başına…
YORUMLAR
Kaleminize sağlık,hep ayakta uyutuluyoruz zaten,sadece bilmemiz gerekenler söyleniyor.
sami biberoğulları
Sağ olun var olun.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam hepimiz engelli adayıyız da bunu hiç gale almayıp kirli siyasete alet ediyoruz ya en can alıcı tarafıda bu oluyor insan denilen insan siyaset için ne dolaplar çeviriyor insanlık adına çok yazık çok kaleminize sağlık saygılarımla
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
güzel bir konuya değinmişsin hocam
Benim yazmak istediğim basınla ilgili basın bizim memlekette başlı başına kral.Bazen olmayan olayları olmuş gibi gösteriyor.Hele işin içine siyaside girerse (sol ,sağ) boyut başkalaşıyor.Batıda ki gibi olmalı yasalar uygulanmalı.
Ben Sami hoca şöyle böyle desem aslı olmadık şeylere cezamı çekmeliyim.
Çamur at izi kalsın olmamalı.
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Her şey insanlar için.Engelliler hayatta ki zorlukların tüm dezavantajlarını
yaşıyorlar.İnsanlar; kendilerine nasıl davranılmasını istiyorlarsa o şekilde
empati gücüyle denge kursalar keşke.Çoktur ;noksanı eksiği insanın.
Hepimizin.İstinasız herkesin.Ama bir tek kural var ki, unutmayacaksın.
Öyle bir kural ki,son derece basit ama bir o kadar da temel: kalp
kırmayacaksın.Kırdığınız her kalp,ettiğiniz her kötü söz,incittiğiniz her
can, yüreğiniz üzerinde bir ağırlıktır.Terör mağduru gazi Yılmaz Yiğit,
Selen Sargın gibi tüm engellilerin sadece yanındaki aile bireyleri günlük
yaşamda onların çektiği sıkıntıları yaşıyor,hissediyor,duyumsuyor...
Aslında çok fazla bir şey istemiyorlar,sevgi, saygı ve istenildiği takdirde
yardımlaşmanız yeterli.Okudum,içlendim.Çok anlamlı yazınıza tebriklerimle.
Saygı ve selamlarımla.
sami biberoğulları
İnsanlar kırdıkları kalbin hiç bir mekana sığmayan ama sadece küçük bir organ olan kalbe sığabilen bir varlık olduğunu, kırılan her kalbin yüce Yaratanın mekanı olduğunu bilselerdi dünya çok daha yaşanılası bir yer olurdu mutlaka.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam,
yazıyı okumaya başladığımda,
kamera kayıtlarının var olduğu bölüme gelmeden,
''Bu kadar da insafsızlık olmaz. Bunda bir bit yeniği var.'' dedim kendi kendime.
Sonuçta,
haklı çıkardı beni yazının devamı.
Her iki tarafın da kusuru olmuş bu işte.
Sonucu güzelce bağlamışsınız zaten.
Okuldaki engelli çocuk olayına üzülmedim desem, yalan olacak.
Bazen çok şaşırıyorum insanlara.
Bulaşıcı bir hastalığı mı var çocuğun?
Anladığım kadarı ile, onun varlığının sınıfın eğitim seviyesinin düşmesine sebep olacağını düşünüyorlar.
Çok yanlış, çok sevimsiz.
Sana bir anımı anlatayım.(Bu anılar da, hep sen yazınca aklıma geliyor.)
Ankara'dan, Hatay'a gittiğimiz ilk sene idi.
Oğlum ilk okul ikinci sınıfa gidiyordu.
Sınıfında, yürüme engelli bir çocuk cardı. Bir kemik hastalığı idi ama ismini bilemiyorum maalesef.
Bizim oğlan sevdi onu, beraber oturdular.
Dersleri iyi değildi doğal olarak, benimkisi sınıf birincisi.
Hiç problem olmadı.
Bir gün okuldan çağırdılar beni.
Benim oğlan, öbür sınıftan bir çocuğu bir güzel benzetmiş.
Velisi gelmiş, şikayetçi olmuş.
Nedir, ne değildir derken sordular benim oğlana neden dövdün diye.
Önce cevap vermek istemedi.
Benden cesaret alınca da söyledi sebebini.
''O çocuk, engelli arkadaşımı itti, yere düşürdü, ben de dövdüm'' dedi.
Yani,
hayatımda en çok sevindiğim anlardan biridir o an. Bıyık altından gülmüştüm epeyce bir süre.
Öğle yemeklerini okulda yiyorlardı, yemekhanede.
Oğlumun arkadaşı yürüyemediği için,
onunkini sınıfa getiriyorlardı.
Benim oğlan tutturdu,
''Ben de sınıfta yiyeceğim, arkadaşı yalnız kalıyor'' diye.
Onunkini de sınıfa getirdiler mecburen, arkadaşı da yalnızlıktan kurtuldu.
Yani,
böyle güzel olaylar da olmuyor değil hayatta.
Ben de bu hikayeyi yazayım bir gün.
Çok anlamlı ve gerekli bir yazıydı.
Sağ ol hocam.
sami biberoğulları
Senin delikanlının bu çok güzel ve bir baba için gurur verici öyküsünü yazmakta geç kalmışsın.
Senin gibi usta bir kalemden bu hikayeyi sitemizde mutlak görmek istiyorum.
E ne duruyorsun o zaman. Yazmaya başla bakalım.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Yine gönlümüzden vurdun hakikatler ile Sami kardeşim, hakikat ve gerçeklerin tüm güzelliği ile gözlerimiz yaş aksa da keşke olmasaydı,Keşke az daha bedenimizde taşıdığımız kimimiz kalp kimimiz yürek kimimizin gönül dediği bu merkezin ne işe yaradığı konusunda bilgili olsak da böylesi üzücü olayları hiç yaşamazsak...Selam ve dua ile..
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
olay farklı yansıtılan farklı sag olun bizleri aydınlattınız ellerinize saglık saygılarımla..
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.