Şair Yorumcu Etkileşimi
Gerçekten de şair (şiir sunan kişi), bir sitedeki sayfasında hasbelkader onurlandırıldığında; bu etkinin farklı sonuçları da ortaya çıkabiliyor. Şair yorumcu etkileşimi, neredeyse bulunduğu ortamı varlığıyla etkileyerek derişimini değiştiren, dalga boyuna girişim yapan bir kusur veya bakteriye de dönüşebiliyor.
Öncelikle bir yorumcuyu, bir başkasının (sıradan) şiirine çeken etken; karşıdakini kendi şiirine çekme çabası olarak başlar. Çünkü yorum; şiirinin dışarıdan nasıl gözüktüğünü, kullandığı dilin, halk tarafından anlaşılır bulunup bulunmadığını, duygularının içerdiği fırtınaların dizelere yansıyıp yansımadığının teyidi için zorunludur. Çünkü subjektif bakış, sadece içsel dünyaya aittir; duygularının tartılmasına hiç kimse izin vermez. Şiir hakkında görüş almak; kendi içindekinin benzersiz / tartışılamaz / yüce olduğunun tartışmaya açılması değil; toplumsal iletişim yolunun ne kadar kotarıldığına ilişkindir. Bu da, ortak görüş üretilmesi gereken, yani objektif bakışa izin veren tek yoldur. Gerçekten de sitelerde yazı/şiir paylaşan dostların, diğerlerinden beklediği şey; onların da beklediği şey olunca; geriye kalan tek şey; mütekabiliyet, yani karşılıklı olarak yorumlaşmaktır.
Peki, yorumlaşırken dostları kırmak mı; zaten bir sitedeki dostluk, şiir paylaşımından ve şiirleri sanatsal açıdan yorumlamaktan öte veya bundan başka bir şey olabilir mi? Sanki onlarla şiirleşmek / yorumlaşmak yerine, çay içmek yahut zora düştüğünde arabasını vermekle sitedeki birlikteliği sürdürebilir miydiniz? Borç para istediğinde küsüp gideceği korkusuyla mı yorumdan kaçınacaksınız; yani ne kaybedeceksiniz ki şu yorumdan? Korktukça, şiirini düzeltmeyen şahlanıp duracak öte yandan, yahut şiirini geliştirme heyecanını yitirince ayrılıp gidecek buralardan. Oysa yorumlaştıkça, uzaklaşmak yerine, hırslanarak kaleme sarılacak, sizinkini irdeleyecek, sizinkini yerecek veya yükseltecek; öneriler getirecektir. Yani şair ile yorumcu etkileşiminin temelinde, sarsılmaz bir organik bağ vardır: ’karşımızdakine her türlü devinimi sağlayan, biziz’; yani bizim kalemimizdir. Korktukça, kendinizi izole edecek, diğerlerinin yapay dostluklarına muhatap olacaksınız. Oysa yanaştıkça, şiirinize gelecekler, birlikte gelişmeniz için yeni yollar açılacaktır. Bu ilişki tekniği, etkileşimin ne kadar ayrılmaz ve girişimli (müdahaleci) olduğunu göstermeye yeterlidir.
Şiire gelenin yorumu, iki farklı yönde gerçekleşebilir; yaptığı yorumun karşılığının geleceğini bilerek, ya hiç risk almadan ‘eline sağlıkla’ geçiştirir, ya da risk alarak ‘biliyorsa şiirin teorik yapısını’, bilmiyorsa da ‘şiirin kendisine verdiği duyguları’ yorum olarak yazar. Bu açıklama; yorum kalitesinin, şiire değil, başka birçok etkene bağlı olduğunu göstermeye yeter.
Asıl süreçse daha sonra başlar: yoruma icabet etmek isteyen ilk şair, ikincisi için yazacağı yorumun kalitesini belirlerken; kendisine gösterilen ilginin devamına, gelen yorumun kendisinin onurlandırmasına/eleştirmesine bağlı kıstaslara dikkat eder. Yani ilk yorumun kalitesi düşükse, ikincisi de ona uymayı şiar bilerek, daha da düşük kaliteye geçmek zorundadır. Böylece yorumcular, kendi şiirlerinin gerçek resminden uzaklaşarak, sanal âlemin yapay gül kokularıyla bezeli cennetinde yaşarlar.
Belli ki risk taşıyan tarafta kalan yorumlar ve şairler, her ne kadar sayıca az olsalar da, tam tersine giderek kalitede üst sıralara doğru ilerler. Yaptığı yorumun kalitesi, diğerini etkiler; daha iyisi için kaleme sarılır; onu gerçek dost bilir, şiirine asılır. Mertlik yansıyan kalemini, hiçbir icabî karşılık verdiğine saplamaz, yağını bulaştırmaz.
Etkileşimdeki başka bir girişim de; sıradan bir şiir, yahut onu sayfaya asan şairin, kendisine yazdığı yorum nedeniyle, birdenbire bir ‘dost’ şaire, hatta, giderek sıklaşan icâbetlerle şiir buluşmasına katılan daimî dostlara dönüşmesidir. Hiç beklenmediği bir anda şiir, değerli veya mâzur görülmesi gereken, kusurları gizlenmesi gereken bir esere, şairi de henüz keşfedilmemiş bir cevhere dönüşür. Hele kalemde kısırlık diz boyu ise, her aklına geleni ‘şiir’ diye asar, tıkanınca da kopyalar veya intihâle girişir. Sıradan yorumcu, bir tahlil uzmanı veya sanat tarihçisi de olmadığından, bunun orjinaliyle ilgilenmez; aforizmanın etkisinde kalarak, sahte kaliteye övgüler yağdırır. Dışarıdan bakıldığında ise görülen resim; sıradan iki şiir denemesi veya iki şair çırağının sanat dışı bir etkileşimini çizer. İki müteşair birbirine ‘üstâdım’ demekle meşgûl olur, her ikisi de şiirlerini iyileştirme çabasından söz edemezler.
Bazen de bir yorumcu ‘iyi niyet’ taşımakla birlikte, karşısındakinin hem kişiliğini (huylarını) ve hem de sanatçı düzeyini bilmediği için yorum yazmakta ve hatta icâbet etmekte çekingenlik gösterir. Bu durum, yorumlaşmanın hiç başlamamasına yol açtığı gibi, sonrakilerin de bunu izlemesini önler. Oysa, henüz hiç tanımadığımız birinin, dostluğunun yitirilmesi veya onunla ‘kan davası’ başlatmaya gerektirecek düzeyde bir ilişki teklifi (difraksiyon) söz konusu bile değildir. Ancak bazen, hiç öngörülmediği hâlde bile şiirle tanışanların, olumlu sosyal iletişime geçerek daha yoğun bağlarla yaşamlarını ikili olarak sürdürdükleri de başka bir gerçektir.
‘İyi niyet’ taşıyan her bir yorumcunun, kendi şiirine karşılık beklediği de, her zaman doğru değildir; çünkü çoğu kere ortama birikimlerini sunmak, bir nebze de olsa, katkı vermek isteyen ‘olgun’ paylaşımcılar, bir sonraki şair-yorumcu aşamasıyla ilgilenmezler; iletişimin / etkileşimin sürekliliği yoktur. Çoğu kere rastgele şiir veya şair seçerek katılımlarını / katkılarını yaparlar; genelde favorileri yoktur; ancak gelişmek isteyen ve bunun için alçakgönüllü kalemleri hissettiklerinde, onları gelişen-favori olarak listelerine yükseltirler.
Bazen de şiir asan ve yoruma gerek duyan paylaşımcının, yorumlaşma noktasındaki ‘iyi niyet’ini bile ezen düzeyde ‘narsist’ (kendi niteliğini öne çıkarma, kendini beğenme) olduğunu görebiliriz. Kendi şiirini ezdiğini veya gölgeleyeceğini düşündüğünden, başkasınınkine doğru da olsa, teşvik edici sözleri yazamaz; buna eli varmaz. Sanki şiirde gelişsek, birilerinin şiirin engelleyecekmişiz gibi politikalar bile izleniyor şu narsizm yüzünden sanal sayfalarda. Aslında şiirdeki eğitiminizi sürdürürken, "önce ben" diyemezsiniz; ortak zeminlerde at koştururken de, sadece "benim şiirim" de.
Bazen de yorumcu, daha başından sanat dışı ‘başka niyet’ taşıyor olabilir; sanal ortamın ilişkilendirme, karşılıklı etkileşim, sosyal veya ekonomik getirilerle sonuçlanma gibi çıktılarını kullanmak isteyen sayısız ‘insan’ vardır. Belki de nâdiren tam tersine, şiire / şaire benzemeyenlerin, kazara bir şairle tanışıp, sanata meyletmeleri de mümkündür.
Şair-yorumcu ilişkisinin asıl kötü sonucu ise, sitedeki paylaşım trafiğinin kalitesi olarak belirir. Hiç yorumlaşmayan bir ‘şiir asmaca’ oyuncusu; genelde site editörlerince / seçki kurullarınca onurlandırılmaz, belki de paylaşımın kalitesinin düşüklüğünden dolayı cezalandırılırlar. Oysa seçkiler; sitenin kuruluş amaçlarından sapmaması gereken bir kalitede olmalıdır. Diğer üyelerin geliş amaçlarının, şiirden kopmaması için de bu, gereklidir. Tam tersine, çok yorum yazan, yahut yorum yazdığı için kendisine çok sayıda icâbet edilen bir paylaşımcıyı onurlandırmak amacıyla, seçki kurulunca veya yakınlaştığı / dost niteliğine bürünen editör bileşenlerince sanat dışı dereceler verilir. Böylece sitenin kendisi, şiir sanatının dışına çıkmaya izin vermiş olur; sanal ortamın yapaylaşmasının yolunu açar.
Ne editörler familyasının, ne de mimlenmiş şairler kabilesinin; bu türlü bir kalite bozulmasına araç olmaları beklenmemelidir; sitenin uzun soluklu kalabilmesi, diğer sanat eleştirmenlerince düzeyli bulunması için.
Sitelerdeki çoğu paylaşımcı üye, paylaşım aksamalarını yaşamış, bir kişinin kaleminin ucundaki şiirin gelişiminin nelere bağlı olduğunu sınamıştır. Herhangi bir geri bildirim gelmeseydi, bugünkü şiir düzeyinin değişmediğini gözlemlerdi belki de yıllarca.
Öte yandan, ’yorum özürlü’ sıfatı hiç de kabul edilebilir değil; çünkü hiç kimse böyle bir özürle doğmadığı gibi, sonradan da bir işlevini yitirmez. Demek ki, cesareti toplayıp, birkaç kişiyi örseleyeceksiniz; kırılmaları hâlinde dost yitirmiş olmayacaksınız aslında. Onlar zaten size değil, yazdıklarınızın şiirleriyle uyuşmasından rahatsız olur ve gücenirler. Gerçekte onlar, kendilerine kırılırlar; zaten kendilerine barışık değillerdir, ama bunu da bilmezler.
Gerçekten de şiir asmak ve yorumlaşmak; birbirinden ayrılamaz parçalar olarak gözüküyor. Kendimce de, yöneticilik/editörlük derken, oldukça fazla sayıda isteyerek veya zorunlu yorumlaşmada bulundum. Yani, hiç yapmamışlar veya yorumlaşma kıstaslarıyla ilgili kaygılarım da olmamıştı. Ancak sanal ortama dışarıdan bakabilirsek, farklı niyetlerin olduğunu da görüyordum.
Sonuçta sanal ortam, toplumsal bir araçtır; insanların davranış modellerine açıktır; onların kişiliğine, huylarına, sanatta gelişim hedeflerine, göreli yükselme için yerme niyetlerine, sanat dışı amaçlarının var olup olmamasına bağlı olan paylaşma katılımıdır; birçok etkileşimin, bu tür kıstaslara bağlı girişimlerle farklı sonuçlandığı da bir gerçektir. Etik kurallar, insan olan her yerde öne çıkarılmalı, sanatın da etiği hem desteklediği, hem de onunla beslendiği unutulmamalıdır. Öte yandan, sanal ortama dönüşen çağdaş dünya (küresel) iletişiminin kaçınılmazlığında şiir sanatı; şair-yorumcu etkileşimini (yönlendirme, müdahale, intervene) zorunlu kılmakta, ikisi arasındaki bu interaktif ilişkinin yarattığı olumsuz girişimlerin de (nüfuz, karışma, saçılma; interfere) en aza indirilmesi gerekmektedir.
YORUMLAR
Orhan Tiryakioğlu - 01.11.2014 16:11:59
Merhaba sayın Dayan,
Efendim, katkılarınızla zenginleşen şu sayfam, daha bir değerlendi..
Gerçekten de yazılar ha yazılar; çözü-m konuşmak bitmez, yeni açmazların üremesi de.. Akıl varsa, bilgileri işlemek için tek gereken, ona zaman ayırmaktır; bu yolda çaba göstermekse, birçok eylemin öncesinde gelmeli derim.
Kalem oynatma yetkinliğine sahip herkesin, WEB ortamının yazılı niteliğini işleten bu devinimine, icabet etmesi, tartışmaların da bir takım çözümler yoluyla meyvesini vermesini dilerdim.
Çok teşekkürler, selamla
Necmi Dayan - 01.11.2014 07:10:53
3/
Serbest yazanlar, hece vezni ile yazanlar, az da olsa zaman zaman aruz vezni ile yazanlar; hür bırakalım genel ahlaka dokunmadıktan sonra yazsınlar derken Sayın Ahmet Zeytinci bey haklıdır. Kendi açımdan cesaretle söyleyebilirim. Hece vezni Aruz vezni hakkında fikrim yok. Bu benim için eksikliktir.
Nurullah Ataç ve Cemil Meriç var. Düşünce açısından farklılıklar gösterseler bile birleştikleri tek nokta var. Burnu büyükler. Bu büyük
burunlarını o kadar ön planda tutuyorlar ki aklımız almıyor.
Cemil Meriç neredeyse işi yazmayın a kadar getiriyor. Çok sık yazmayın. Çok okursanız hastalanırsınız gibi psikolojik yaklaşımlarda da bulunuyor. Bu düşüncesinde haklılık payı var mı yok mu bir yana bırakalım. Ama buz dağının arkası da duyarlı her yüreğe sesleniyor.
Beni merak edeniniz yok mu? İşte bu soru edebi sanatların kolay bir yol olmadığını anlatmaya çalışıyor. Bu yol ; Cemil Meriç ve Nurullah Ataç' a aldırmadan gireceğimiz yol olsun. Ömrümüz kısa. Evrenimiz
sesleniyor. Çok çok okuyun. Çok çok yazı yazın. Öncelikle her gün Günce tutun. Çünkü tuttuğunuz Günceler sizi aşka götürecek. Doğa ve İnsan ruhunu daha iyi algılayıp içinizle barışacak ve sürekli gülümseyeceksiniz...Esenlikle
Necmi Dayan - 01.11.2014 06:51:48
2/
Peki o zaman bu dostları takibe alıp, fırsat buldukça da sayfalarına gidip dizelerini zevkle okuyup şiire olan açlığımı gidermeye çalışıyorum. Diğer bir yol; işyerime giderken kitapların bol olduğu bir çarşıdan geçmem gerekli. İstem Özel' in bir kaç şiirini asmış kitapçı. Hemen hemen her gün okumaya çalıştım şiirleri. İngiltere metrolarında galiba bu tarz bir çalışma var. Şairlerin şiirleri duvarlara asılıp okunabiliyor.
Kesinlikle bir birikim olması lazım. Yorum-eleştiri yapmak için. Bu birikimin kaynağı da okumaktan geçer. Minicik bir kaynak okumayla beslenir zamanla toprakta bulunan tüm besinlerle de zenginleşir.
Bu sayfalarda şiir uzun metin yazan arkadaşlarımızın da çok durmaksızın okumaları çok önemlidir. Sonuçta şiirde bir tek sözcük için bile birikim gereklidir. Öte yandan gözlem gerçeği vardır. Bu gözlem evrene kayıtsız kalmamaktır. Çünkü bize çok neşeli kompozisyonlar renkler acılar hüzünler ve bir yığın düşünceleri karşılık istemeden verir içinde soluk aldığımız evren.
Şiir hakkında bir yığın yazı yazılmış uzun metinler okudum diyebilirim.
Yine de bu metinler tam anlamıyla şiirde ne arıyorum ne aramıyorum
konusunu tam olarak açıklamadı
Necmi Dayan - 01.11.2014 06:22:45
1/
Bir kaç gündür yazılar üstüne konuşuyoruz. Hoş bir duygu elbette. Gönül ister ki daha fazla katılım olsun. Şiir makale deneme hikaye edebiyatın her türü hatta resim bile konuşulsun. Ki resim bu sanatların içine dolaylı yoldan girmez. Tam aksine uzun metinlerde ve şiirde de hem resim hem müzik vardır. Burada yazdıklarım genelde yorum getirmekten çok yazılara katkım olması amaçlıdır. İyi de oluyor. Şiir ağırlıklı konuşmam gerekirse, öncelikle şunu açıklamam ve açılmam lazım küreklere hızla açılıp kendimi okyanusun bazen çılgın dalgalarında bazen sakin dalgalarında bulmam deyim yerindeyse şiirin güzelliği değil de ben de bıraktığı etkiden uçmam lazım. Öyle dostlar var. İsimlerini vermesem daha iyi. Bu dostlar samimiyetle söylemem gerekirse çok hoş çok müzik çok esintili ve ıhlamur kokulu dizeler içinde yüzüyorlar ve bence yazdıklarının etkili dizeler olduğunun farkında bile değiller. Bu dostlara yorum yazmam veya ufacık bir şey karalama korkum var. Bu korkuyu her zaman bir şiire bir şeyler yazarken duymuşumdur. Acaba yanlış bir şeyler, bir tek sözcük bile
olsa şiire karşı suç işlemiş olur muyum?