- 795 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ÇOCUĞUM OLACAK; ADI CUMHURİYET
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yıl 1914;
Birinci Dünya Savaşının ortasında
İngilizler,
Yunanlılar,
Fransızlar,
İtalyanlar paylaşmıştı ülkemizi.
19 Mayıs 1919;
Samsun’a geldi Mustafa Kemal
Erzurum’da Sivas’ta kongreler düzenledi.
“Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır.” diyordu.
O günlerde dudak büken Osmanlıcılar, inanmayan mandacılar çoğunluktaydı.
Her gün 2 saat uykuyla ülkesinin geleceğini planlıyordu.
Yılmadı.
23 Nisan 1920;
Yurdun dört bir tarafından gelen ulusun temsilcileri-Milletvekilleriyle- Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nde toplandı.
Mustafa Kemal başkan olarak seçildi.
Halk ona, o da halkına güveniyordu.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlattı.
Halk, dil, din, ırk ayrımı yapmadan birlikte hareket ettiler ve karşı koydular düşmana Ordular İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da savaştılar.
İşte bu inançla yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı.
Tahtını, rahatını düşünen padişah, düşmanla birlikte yurdumuzdan kaçtı.
Ve
Lozan;
Türk Devletinin tarihinde bir dönüm noktası.
Lozan Barış Antlaşması ile yeni bir devlet doğdu.
11 Ağustos 1923
Mecliste ikinci dönemin İlk toplantısı yapıldı.
13 Ekim 1923’te Ankara Başkent oldu.
Mustafa Kemal, cumhuriyetin ilanı üzerinde hazırlıklar yapmaya başladı.
28 Ekim 1923;
Akşam yakın arkadaşlarını Çankaya’da yemeğe çağırdı Mustafa Kemal. Masadakilerin meraklı bakışları arasında; “Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz.” dedi.
29 Ekim 1923
Mustafa Kemal tüm Milletvekilleri ile teker teker görüştü.
Fikirlerini ve olurlarını aldı.
Taslağı hazırlanan cumhuriyet önergesi kabul edilmeden önce milletvekillerinden; Yunus Nadi, Vasıf Çınar, Eyüp Sabri, Rasih Hoca kürsüde cumhuriyetten yana ateşli konuşmalar yaptılar.
Şair Mehmet Emin Yurdakul’un konuşmasından sonra bütün milletvekilleri;
“Yaşasın Cumhuriyet” diye bağırdılar.
Türk Devletinin adı Türkiye Cumhuriyeti olarak Mecliste kabul edildi.
Atatürk’ün siyasi devrimlerinden biri ve en büyük çocuğudur Cumhuriyet.
Artık saltanat yoktu. Devrini kapatmış bir Osmanlı Devletinin sonuydu o gün.
Böylece halk cumhuriyet yönetimi ile tanıştı. Halktaki sevinç ve coşku görülmeye değerdi.
Seçme seçilme hakkının, çok partili yaşama geçişin, eşit yurttaşlığın, medeniyetin, demokrasinin ve dinin teminatı olduğunu gördüler Cumhuriyetle yönetilmenin.
Bir insanın özgürlüğünün Cumhuriyet olduğunda hemfikirdi Türk ulusu.
Kadınlar en büyük zenginliğin Cumhuriyet olduğunu Ata’sından öğrendi…
Ve söz ulusundu artık.
Boşuna yazılmıyordu “Hâkimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir.” Diye.
Atatürk boşuna kurmuyordu “Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır” cümlesini.
Ve boşuna değildi çabaları, boşuna değildi söylemleri. “Hürriyetin olmadığı yerde ölüm ve esaret vardır. Her gelişmenin ve kurtuluşun anası hürriyettir” derken yanılmıyordu.
Ve ayakta alkışlanıyordu Türk Milletinin Ata’sı. Dünya Lideri nasıl olunurmuş gıpta ile izliyordu tüm dünya. Ölümünün ardından söylenenler Türk Ulusunun göğsünü kabartıyordu.
John F. Kennedy 10 Kasım 1963’de şöyle diyordu.
“Atatürk bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır... Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye’nin doğması yeni Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan ve o zamandan beri koruması, Atatürk’ün Türk halkının işidir. Şüphesiz ki, Türkiye’de giriştiği derin ve geniş inkılaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur.”
Türk ulusunun azim ve kararlığı ile Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacak. Bayrağın dalgalandığı her yerde zemini sağlam, karakteri sağlam, geleceği sağlam Cumhuriyet; hırsızların, liboşların, arkadan vuranların korkulu rüyası olmaya devam edecek.
En büyük bayramımız kutlu olsun.
28 Ekim 2014
Hülya Türk BOYACIOĞLU