ESKİDEN ÇOK ESKİDEN..!
Eskiden çok eskidendi... Teneffüs aralarında zangır zangır bağıran simitçiye inat annemizin iki dilim ekmeğin üzerine sürdüğü yağ ile zeytini yan yana götürdüğümüz zamanlardı… Mahalle maçlarında kazanan tarafa para toplayıp gazoz ısmarlamaktı mızıtmadan, mertçe.. Yalın, süssüz ve tertemizdi çocuk olmak… Metal dünyaya kafa tutan tahta arabaların mahalle aralarında cirit attığı, Anadolu’nun bir küçük kasabasında televizyonlarda gördüğümüz ,kayak yapanlara inat, bizler annemizin çamaşırlarını yıkadığı leğenleri gizli gizli kaçırıp, karlı bir tepeden aşağıya leğenlerle salıverip kendini inmekti… Ve koca süslü vitrinli büyük mağazalardan satın alınmamış oyuncaklara inat , biz dizlerimizi büküp bir yuvarlağa cam bilyeleri dolduranlardık… Steril su şişelerinde içilen sulara inat, bahçe hortumlarını yada musluklara dayayıp ağzını kana kana su içenlerdik.. Dört çocuk bir limonatayı paylaşa bilmekti aynı bardaktan ve kimseler ölmüyordu bu yüzden çocukken.. Kavgalarımızı anne babaya aktarmadan, kendi başımızın çaresine bakarak çözmekti.. Sakınmamaktı kendini.. Gerekirse dayak yemekti savunduğun şeyler uğruna.. Belki bir arkadaşının arkasında durmak, beklide hak aramaktı çocukluğumuz..Bir sürü yaramız, beremiz, kırılmış kemiğimiz ve hatta kırılmış dişimiz vardı.. Fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyor.. Ve kendimizden başka kimse sorumlu tutulmuyordu çocukken.. Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında psikolojik travma oluşmuyor yada dünyanın sonu gelmiyordu.. Biraz üzülüp gülüp geçiyorduk arkadaşlarımıza.. Yada bir şekilde gönül almaya uğraşır kırmamak için çaba harcardık birbirimizi.. Prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerinin ve kimyasal ev temizleyicilerinin, üzrinde çocuk kilitleri yoktu.. Deney yapmak her şeyi karıştırmak ve korkmamak, korunmasızlıktı çocuk olmak.. Ellerimize doldurmayan silahlara inat tahta sapanlarla taşlara yüklenmekti... Ders aralarında veya kitap oku dendiğinde kitapların arasına teksas tombiks, zagor,mr. no, kızıl maske gibi çizgi karakterleri sıkıştırıp doyasıya okumaktı.. Herkeste olmayan, Kaskın ne olduğunu bilmediğimiz bisikletleri bazen kiralayıp, bazende birinin bir turluk bisikletletine binmekti çocukluk..Ağaçlara doyasıya tırmanmak.. Dalında içimizi eriten cazip meyvelere koprarıp dalmaktı.. Sokak dendiğinde elimizde akıllı telefonlara ve tabletlere inat, ip atlamak, seksek sektirmek, lastik oynamak, saklanbaçta kuytu köşe aramaktı çocukluk.. Sokakta oyun oynamanın tek şartı olan hava karardığında evde olma kuralıydı çocuk olmak..Playstation, nintendo 64, X boxes, Video oyunlarımız, 99 kablolu kanalımız, Dolby surround, Cep telefonumuz, Bilgisayarımız, Tabletimiz, İnternetimiz ve Chat odalarımız yoktu bizim.. Onun yerine bolca Arkdaşlarımız vardı..!! Mutsuz memnuniyetsiz çocuklara inat.. Mutlu her şeyden memnuniyet bulan ve çıkaran, üzüntülerimizle başa çıkan, başarımızla övünülen, özgürlüğün tadını çıkaran, görevlerimizi bilip ve bu görevlerle yaşamayı bilen çocuklardık eskiden çok eskiden… Hayatın gerçeklerini ıskalasak ta gülümseyebilmekti her şeye inat çocuk olmak... Yokluğun yoksulluğuna düşmeden varlığımızın şükrüne durmak..O şükrü gülümseyerek eda etmekti. .Bir Elif miktarı gülümsemekti çocuk olmak..
Velhasıl…
Eskiden çok eskiden, gerçek hayatta yaşayan çocuklardık biz..!!
Eski çocuklukların ruhuna..!
28/10/2014
YORUMLAR
İçten hisler bir nehir timsali akmış, akmış. Bir meçhule sanki. Okuyanı benliğinin labirentlerinde, dehlizlerinde gezintiye davet eden yazılardan, teşekkürler.
Ben de bazen yitik cennete yolculuk yaparım. İşte bunlardan biri, naçizane.
-MAZİ DE BİR YAZ GÜNÜ-
Sıcak yaz günleriydi
sıcak ve kuraktı,
yaprak kıpırdamazdı
asfalt alev alevdi
ağaçlar kupkuruydu
gölgelik umulurdu,
cehennemi bir sıcaktı
bir eski dizi çağrışırdı,
yeşillik serapla emsaldi
çöl ezgisi melodikti,
harap ev tam virandı,
gün ölmezdi
güneş devrilmezdi
tepemde boza pişirirdi
şapkam siper olmasaydı,
su şerbet misaliydi,
akşam mı ferahlıktı
biraz da melankolikti
gün batımı seyredilirdi
hayal büyülüydü
manzara o manzaraydı
eskilere dalınırdı
nostalji muhakkaktı,
Gece esintiye muhtaçtı
ıssız yollar sihirliydi
gölgeler uzardı,
ışıldayan ateşböceği değildi
yanan bir cigaraydı,
sabahın serinliği aranırdı
dondurmam gaymaktı
şadırvanın sesi kulağımdaydı,
gönlüm dingindi
zihnim berraktı
tüm huzursuzluklar sona ererdi
insan vecde gelirdi,
dallar arasından ay süzülürdü
gündüz ki yol aynı mıydı?
ya dünkü viran ev bu muydu?
tan sessizce ağarırdı
güneşin doğuşu izlenirdi
çaylar yudumlanırdı
yorgunluk mu, elbet tatlıydı
bir ılık duş alınırdı
hafif bir kahvaltı yapılırdı
eh! Biraz da kestirilirdi
neden mi, bir hafta sonuydu.
L.T.
Tabi şiirdeki kareler birebir tek bir güne ait değil. Bir çok günden süzülen bir harmandalı. Biraz da montaj. Ahh! Montaj, sanayiden sonra şiire de mi el atacaktın. Kafa ağrıttıysam affola...
levent taner tarafından 10/29/2014 2:16:34 PM zamanında düzenlenmiştir.