- 1149 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Ten Rengi Gecede Islak Hüzünler
İnce bir hüzün giymişti üzerine, saçlarını gelişi güzel rüzgara bıraktı. İliklerine kadar an’ı soluyan bir zamandı. Pencereye iyice yaklaştı kadın, telli duvaklı bir papatya gibi rengarenk gülümsüyordu. Bir düş sokuldu usulca, ince beline sarıldı.
Gerçek miydi yoksa… Serseri bir koku yüreğinin atışlarını hızlandırıyordu. Haince ilerliyordu zaman… Bir süre durakaldılar öylece. Dalgaların sesi çağlıyordu kulaklarında. Gecenin çarşafları seriliyordu gökyüzüne, eteğini bıraktı kadın yıldızlar döküldü. Sırtını dayadığı en gerçek düş, beline daha sıkı sarıldı o an. Saçları değiyordu gelinsi yüzüne.
Bir düşün elleri tarıyordu kadının saçlarını, yarım bir gülümseme tamamlanıyordu aynada. Gerçek denilen masal sona ermişti o an ve gölgelerin dansı başlamıştı. Karanlıkla aydınlık arası garip bir zamanda rüyaların tam ortasında giysilerinden kurtuluyordu gölgeler. Her türlü kaygıdan ve yargıdan soyunuyorlardı. Vurgun yemiş yarım şarkıların her notasında dermansızca tamamlanarak kaybediyorlardı kendilerini. Küçük adımlarla yavaş yavaş dans ediyordu gölgeler, sevdanın acımsı lezzetini duyarak, yanıp tutuşarak gül teninde… İçi dışı cesur, özü sözü sabır olan iki aşk bir oldu yüreklerini ateşe vererek.
Dalgalarla kabarıp duran deniz ve ıslak rıhtım karşıdaydı. Yapayalnız bir kumsal, yakamozu bekliyordu. İki hüzün yeli demirlemişti güneşe küskün bu koy’a. Terkedilmiş bir mehtapta, hırçın yalnızlıklar karıştı ten rengi geceye kanatlarını çırparak. Ay ışığına batmış her dokunuş alev oldu dumansız. Istırabı emen dudaklarda başladı bu sancılı gönül macerası… Dağılıp parçalanırken anılar, anlamını yitiriyordu sevgiye dair tüm kelimeler. Çılgınlığa varıyordu duygular, kan ter içinde damla damla gül.
Soğuk bir güz gününde yüzüne çarpan hüzünlerin ayazında sevdalı bir roman düşüyordu gecenin ipek çarşaflarına. Dudaklarındaki ıslak gülümseyişle özlemlerini itiraf ediyordu kadın. Kabarıp duran mavi bir çöl kumu gibi akıp gidiyordu zaman. Karşıdaki yüksek tepeler günün ateşiyle kavrulmuş bir duman alacasıyla bazen denize yaklaşıyor, bazen ise duruklaşıyordu. Deniz dalgalanışlarla rıhtıma çarpıyor, bu çarpıntıyla sahildeki oyuklara suların dolup boşaldığı bir ezgi ile yırtılıyordu sukut-u mutluluk. Doyumsuz bir tat yudumlandı dudağın kadehinden. Gecenin tülleri aralandıkça konfetiler dökülüyordu. Yeşermeyen umutlara, ekilmeyen tohumlara ve karanlığa inat her şey renk içindeydi.
Ateş kırmızı bir tuvalde sustu ten rengi gece…
Dalgaların fısıltısında suskunluğa uzanmış tatlı bir akşama akan sessizliği böldü kadın “Hiç düşündün mü” dedi “kaybedersem seni nasıl dayanırım” Sustu adam. Beyaz güller serpti gecenin kırışık çarşaflarına… “İyi ki varsın” diyemeden bin parça döküldü şiirlerinden… Sustu, hiçbir söz yoktu bu hüznü anlatacak. Nemli gözleriyle tekrar sustu ve gitti... Bitmedi lakin…
Gittikçe dağılıyordu tanyeri ve gözyaşı hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Güneşin izini taşımayan bir özlemle aydınlanıyordu uzak bir yaşam. Suskunluğun silahıyla kim bilir kaç kez ateş edilmişti düşlerine. Ölümle sarmaşan istekleri artıyordu kadının. Her gün batımı eriyordu naif gece kelebeği. Yokluğun koynunda uyuduğu her gece sabaha varmasın diye dualar ediyordu. Yanıp tutuşan bir güz vardı yüzünde.
Haykıra haykıra sevdiğini söyleyen bir ses duyuluyordu bitişikteki meyhaneden, hayatın sesi alaturka bir şarkıyla sarıyordu ürkek geceyi. Issız kimsesiz arka sokaklarda bitkin bir evde sevdalı dizeler yazan bir kadın ölüyordu şiirlerde… Ayak uçlarında bir düş attı kendini ateşlere… Özlemli bir keman taksiminde ıslak kirpiklerinde söndü ışıklar.
İyice bastıran bir güz yalnızlığında
Mucizeye ihtiyaç vardı şiddetle
Puslu bir hatıra sonlanıyordu gözlerinde
An öperken dudaklarından “susmak” ölümdü…
Her ölümde sonsuza dek var olmayı öğrendiler.
“Sevda düş/tüğü yeri yakan nemli bir kordu
Ay, yıldızlarca gül goncası sunduğunda geceye
Tebessüm içindeki sevdalarıyla arındılar günahlarından
Kanadı kırık bir zemheri kapının önünde bekliyordu.
Anladılar ki;
Ten rengi her gecede ıslaktı hüzünler,
Ve gül kokulu düşlerden başka gerçek yoktu.”
Haziran 2008
Ayşegül TEZCAN
YORUMLAR
Şiirin nesir haline geldiği bir iç dökülüşü. Gerçekliğe dair ayrıntıların azlığında ,özlem ve düşün öne çıktığı taplolar dizilmiş.
Yazıda gerçekle düşün ayırımları netleşmediğinden adama dair ayrıntıların belirsizliği içinde gecenin dalgalrın ve uzak bir meyhanenin bulunan mekana doğru akışını gösteren bu manzaralar hep süliet halinde kalıyor.
Buna rağmen düşsel yaşamın perdelerini aralayan doğal unsurların gerçeklik kaygısını izleyen ve düşten kopan algılar halinde geliyor okura
Şiirde görmeye alışık olduğumuz imgelerin yazıda çok sık yer aldığı görülür.
"ETEKLERİNİ SALLAYINCA DÖKÜLEN YILDIZLAR, susukunluğun silahıyla kaç kez kurşunlanan düşler,Yapayalnız bir kumsal, yakamozu bekliyordu. İki hüzün yeli demirlemişti güneşe küskün bu koy’a. Terkedilmiş bir mehtapta, hırçın yalnızlıklar karıştı ten rengi geceye "
ZATEN YAZIDA OKUNAN bir şiir motifi de bu imgesel şöleni zenginleştiren ayrıntılar olarak beliriyor.
Bir okur olarak yazım amacının nedenselliği sorgulanabilir olsa bile sadece romantik bir buluşma ve ayrılık olayı üzerine kurulan şiirselliğin güzel bir anlatımı denilebilir.
Yazarımızı bu yazısıyla yargılamadan kutlar özellikle anlatım tekniğindeki başarısı açısından tebrik ederim.
İyice bastıran bir güz yalnızlığında
Mucizeye ihtiyaç vardı şiddetle
Puslu bir hatıra sonlanıyordu gözlerinde
An öperken dudaklarından “susmak” ölümdü…
Her ölümde sonsuza dek var olmayı öğrendiler.
“Sevda düş/tüğü yeri yakan nemli bir kordu
Ay, yıldızlarca gül goncası sunduğunda geceye
Tebessüm içindeki sevdalarıyla arındılar günahlarından
Kanadı kırık bir zemheri kapının önünde bekliyordu.
Anladılar ki;
Ten rengi her gecede ıslaktı hüzünler,
Ve gül kokulu düşlerden başka gerçek yoktu.”
harikasın ablacım ya halama katılıyorum ezoma =)
yazının kraliçesine sevgiler...
İyice bastıran bir güz yalnızlığında
Mucizeye ihtiyaç vardı şiddetle
Puslu bir hatıra sonlanıyordu gözlerinde
An öperken dudaklarından “susmak” ölümdü…
Her ölümde sonsuza dek var olmayı öğrendiler.
“Sevda düş/tüğü yeri yakan nemli bir kordu
Ay, yıldızlarca gül goncası sunduğunda geceye
Tebessüm içindeki sevdalarıyla arındılar günahlarından
Kanadı kırık bir zemheri kapının önünde bekliyordu.
Anladılar ki;
Ten rengi her gecede ıslaktı hüzünler,
Ve gül kokulu düşlerden başka gerçek yoktu.”
bu ne güze anlatım, imreniyorum sana
ruhu okşuyor yazıların
sonrası ise bir huzur
yüreğine sağlık,
yazının kralıçesi
Gittikçe dağılıyordu tanyeri ve gözyaşı hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Güneşin izini taşımayan bir özlemle aydınlanıyordu uzak bir yaşam. Suskunluğun silahıyla kim bilir kaç kez ateş edilmişti düşlerine. Ölümle sarmaşan istekleri artıyordu kadının. Her gün batımı eriyordu naif gece kelebeği. Yokluğun koynunda uyuduğu her gece sabaha varmasın diye dualar ediyordu. Yanıp tutuşan bir güz vardı yüzünde.
Haykıra haykıra sevdiğini söyleyen bir ses duyuluyordu bitişikteki meyhaneden, hayatın sesi alaturka bir şarkıyla sarıyordu ürkek geceyi. Issız kimsesiz arka sokaklarda bitkin bir evde sevdalı dizeler yazan bir kadın ölüyordu şiirlerde… Ayak uçlarında bir düş attı kendini ateşlere… Özlemli bir keman taksiminde ıslak kirpiklerinde söndü ışıklar.
İyice bastıran bir güz yalnızlığında
Mucizeye ihtiyaç vardı şiddetle
Puslu bir hatıra sonlanıyordu gözlerinde
An öperken dudaklarından “susmak” ölümdü…
Her ölümde sonsuza dek var olmayı öğrendiler.
“Sevda düş/tüğü yeri yakan nemli bir kordu
Ay, yıldızlarca gül goncası sunduğunda geceye
Tebessüm içindeki sevdalarıyla arındılar günahlarından
Kanadı kırık bir zemheri kapının önünde bekliyordu.
Anladılar ki;
Ten rengi her gecede ıslaktı hüzünler,
Ve gül kokulu düşlerden başka gerçek yoktu.”
......................
Özlemin ve bekleyişin yalın uykularından düşün harmanlarına kaşık kaşık sevda serpilir geceye. Kundaklı bir bebek gibidir özlem, bilekleri kelepçeli bir yalnızlığın kucağında gökyüzünü izler. Göğsümüzdeki ağıtların matemine yaşanılacakları çağırırken hayallerimizi aralarız yorgun gözkapaklarımızdan ve bir uğunur, bir gamlanır küflü bir tuzaklarından atlamaya çalışırız.
Mevsim özlem mevsimi. Aydınlığa çıkan sevinçlerin menzilinde buluşmalar gibi olağanüstü...
Tebrikler günümün şairi...
Yürekten kutluyorum.