Geviş Getiren Şiir
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kısa kısa yazıldığı ve kolayca söyleniverdiği için şiir, birçok sanat dalına göre kötüye kullanılmaya uygun, yoldan geçenin uğrayabildiği bir handı. Öyle ki; ayakta, at sürerken dörtnala, sevgiliye her kırıldığında platonik yüreğin üfürdüğü bir mozaik, ortaya bir karışıktan ibaret dördüzlerdi çoğu. Şiirin tanımının belirsiz oluşu, sanki görünmeyene inananı kötüye kullanır gibi, zırvalarıyla acemileri kandırırcasına içine çekti bu sanatın. Dahası birikimsiz kişilerin döktüğü inciler, yazılı söz sanatlarını içeren teorilere uyduğunda, hemen şiir sınıfına sokuluverdi.
Oysa sözü sağmanın, özütlemenin; asıl zor olan bir sanatı içerdiği, içeriğinde yaşamın acılarını ve çözümlerini veren yükleri barındırması gerektiği unutuldu. Böylece ikinci kısmıyla şiir, bahçe hortumundan çiçeklerin üzerine bırakıldı; nârin güle okşar gibi gelmesi gereken bir fıskiye, su jetine dönüştürüldü. Ortaya, sözü toparlayamayan karalamalar, sözü anlamayan çıraklar döküldü; şiir diye konuşulan yazılar, şair diye anılan düz mantıklar çıktı.
Şiir sanatı; iki farklı temele dayanıyor; birisi "içe aktarım" (yaşamdan edinilen deneyim / birikim); birisi de bu deneyimi/birikimi anlatacak olan "dışa aktarım". Eğer ilki yoksa, ikincisinin doktorasını bile yapsak, teoriden ileriye gitmek oldukça zordur. Bir cümleyi hangi yöne çevirirsek çevirelim; anlam bütünleşmez, ileti gelmez; sözcük oranı ayarlanamaz; çünkü aktarılacak malzeme yoktur; yapaylık söz konusudur; yani sonuçta uydurulur ha uydurulur..
Şu dervişin yolu; gerçekten de kendi kulvarında önceliklidir, başkalarına göre değerlendirilemez, onlara hiç bağlı değildir; her kritikte kendine bir şey daha katar, teoride birikir, içini doldurur. Ama bunun yeterli olmadığını bilir; içini de ayrıca doldurmalıdır; çınarın nasıl yaşadığını, çiçeklerin ne zaman solduğunu bilmelidir. Hangi mevsimde taş basıldığını, ne zaman sılaya döneceğini, kavuşmanın olanaksızlığını da...
İşte bunlar, yaşayanın insanlığın acılarından süzdüğü duyguları içine atanların, şiir dili (sanal) okulunda teoriyi yığanların yapabileceği işlerdir. Bir yandan için için yanarken, bir yandan da nasıl tütmelidir pişen yüreğin bacası, belki de bir zaman kürek, diğerinde fırıncı olup çıkarmalıdır ekmeği..
Birikimini diğerlerinden yukarıya çıkaran ve dışa aktarımında özgünleşerek, ancak şair kimliğini kazanabilenler içindir bu öncelik; işte o zaman kimse onun düzeyinde olamaz, önce odur, önce kendi dizesidir ışık yayabilen diğerlerine..
Aslında bu da ilginç bir sınırlamaya sahiptir: çünkü şairlerin her birinin kendi özgün yolu vardır; dil evrenseldir, ancak anlatım, kişinin birikimleriyle renklenir, derinleşir. Bu nedenle, her yetkin kalem kendi yolunda tektir, bir kişidir; kendisiyle yarışır; kendinden önce gelir kendi kalemi...
Asla başkalarıyla yarışılmaz bu kulvarda; çünkü başkalarının yoluna giden, kendi yolunu silikleştirir. Özgünlüğü unutması ve kopyacılığa alışması gerekir; deneyim biriktirmesi de gerekmez elbette. Çünkü başkalarının acılarını veya sevinçlerini yayması yeterli olmaya başlar..
Yani şiir; ağızda sakız, dilde cılız, gözde dikiz asla değildir. Şiir, kişinin eliyle mâhir bir sanat eseri gibi sürekli gelişen, değişen, diğerininkine asla benzemeyen bir çıktıdır. Üretimi zorlayıp da onu, reçineleştiremez, sütünü mayalayamazsınız; hele hele onunla geviş getiremez, tekrar tekrar çiğneyemezsiniz! Getirdik diyenlerin de ürettiklerinin, şaraplaşmadığını ileri süremezsiniz hiç; her katılan sirkenin, lezzetli bir turşuya dönüşemediği gibi… Nice şiiri, konuyu, çözülmesi gereken konuyu boşa harcadığınız gibi; şiir bahçesini de külliyen ya nadasa bırakırsınız, yahut zamansız bir bağbozumu ile asmaları yıkarsınız.
Şiirin, belli bir elinden tutanı olmadığı gibi, karşıdan karşıya geçireni de yoktur. Ancak öte yandan, üzerine araba süreni, bastonunu kıranı veya diğer gözünü çıkaranı her dâim mevcuttur. Bu nedenle duyarlı kalemlerin, elinden gelen alçakgönüllü paylaşım yaklaşımını sergilemeleri, şiirlerde cevher olanı bulup, onları öne çıkarmaları, ‘benim şiirim’ veya ‘mükerrer şiir’ olayından uzak durmaları gerekir. Şiirin yerinde sayması; kişisel kıstaslara bağlı ürünlere yer verilmesiyle ve biraz da tek yanlı görüşlere açık olmasıyla ortaya çıkar. Bunları yenmekse, neredeyse bir erdem düzeyinde güç gerektirir; sanata ağırlık veren kişiliklerin konuya eğilmesini de zorunlu kılar.
YORUMLAR
Orhan Tiryakioğlu - 28.10.2014 12:44:55
Merhaba sayın Dayan,
Gerçekten de şiirin veya dünyanın içine girmek, bir ruhu olduğunu benimsediğimizde onun içini okumakla eşdeğerliğine uygun dizeler döktürmek; kolay iş değil, kimsenin de bu mükemmelliğe eriştiğine ilişkin bir kanıt da var değil.
İçinde bulunduğumuz koordinatların yorumunu yapmak gibi bir şey olmalı bu; azgın sularda mı yahut yanardağların lavında mı olduğumuzu, yani üzerinde oturduğunuz kerevetin doruklarını algılamak, daha da kötüsü olagiden işlerin gerçekleşip durduğu ve henüz yorumu yapılmamışlıkların zamanını, şu beşinci boyutla kavramak.. Böylesi bir yetkinliği, sıradanlığın beceremeyeceği bir rütbe olacağının da bilincinde olmak, ama yılmamak ve savaşmak; dizelerin onikiden vurmasını sağlamakla eşdeğerdir.
Yorumlarınızda bu yaklaşıma uyan çok değerli tespitleriniz ve kültür kıvılcımlarınız yüklü. Yazılarımızsa, bu tür yaklaşımları, konuya eğilimleri artırmak, duyarlılığı klonlamak, düşünceyi çoklamakla görevli işte.. Esasen bunlar, ne Nietzsche, ne de Kleist ile sınırlı kalırdı, ne de onları izleyen niceleriyle.. Eğer bir yenisini siz çıkarmazsanız, bugüne kadarki birikimlerin ne anlamı kalırdı?
Duyarlılığınız için çok teşekkürler, sayfamı onurlandırnız..
Necmi Dayan - 28.10.2014 05:37:15
Nietzsche Kleist için şöyle der, o tabiatın şifa olmaz yanıyla savaşıyordu. Sanırım Kleist' ın çılgınlığının tedavisi yoktu. Belki de kendini aşmanın yollarını çoktan geçmişti gezileri sırasında. Yazıpta yaktıkları çağımıza kadar gelseydi edebiyat dünyasında acaba değişiklik olur muydu sorusu düşündürür beni? Öte yandan Goethe de Kleist ' ı anlatır ve günümüze ışık tutacak bir iki söz söyler. Derki , Kendi değerinle övüneceksen, Öncelikle sen dünyayı bileceksin tanıyacaksın seveceksin...Bu sözleri günümüz şiiri ne ölçüde olduğu tartışıla dursun şiire soyunan kalemlere de ders niteliğinde.
Şiirde belli birikimlerin olması şiire yine de yardım aşamasında cılız kalır. Şiirde dünya görüşün değil dünyanın ruhuna inmek gerçeği
söz konusudur. Şiir gizemli kapıların arkasında ne var sorularıdır?
Şiir bu bakımdan öteki yazılara göre daha zordur daha yaralayıcı daha
içsel daha isyankardır.Bazen tek bir dize için aylarınızı verirsiniz. Bazen ilk an da yazar ve kurtulur ne gariptir ki özgürlüğünüze kavuşursunuz. Çünkü o dizeler sizi esir almıştır artık. Sizi sürekli sıkıştırır. Uyutmaz. Yedirmez içirmez. Şiirin konuştuğunu duyarsınız. Damarlarımı berrak güneşle doldur. Esenlikle kalın.
teşekkürler, alabildiğim kadar, bilgilendim kendi adıma...
Yazınız şiir için ışık tutuyor, meraklılarına, tebrikler...
orhanti
Çok teşekkürler, selamla.
İmge İmparatorluğunda Яomantik Ölüm
Boğazdan bir göz geçti
Geceye devrildi zaman..
Ahır zaman feneri çattığı zaman
Dudaklarımın arasında işte o zaman
Neriman Neriman Neriman .
şiirlerim sana,
Яomantik Ölüm bana.
Dün geceki düşüm !
Şeytanla Bahse Giren İnsanoğlu, şiiri hakem kabul eder...Hakemin elinde ne bir asası vardır; ne de ıslık çalmak için başka bir cismi. Dünyayı bütün bir tiyatro kabul eden şiir, bütün oyuncularının metinlerinde yer almaktadır. Sırası gelene kendini teslim eden şiir, kekre çığlıklar içinde yerlerde sürünerek, kaç kez daha ayağa kalkabilir?
’Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.’ Nâzım Hikmet
Şair işçidir. Şiir insanın ruhudur. Hayır ! Aynasıdır . Hayır ! İnsanın kendisidir. Hayır ! Hayır ! Hiç biridir !
William Shakespeare...
’Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.’
Olmakla olmamak arasında sıkıştırdığımız duyguları, akıl kaydına tutulmadan notlara düşürüyoruz. Kaç kelimeniz hafızalarda yada hafızanızda? Kaç cümleyi yaşadık veya yaşayabildiniz ? Şiiri öldüren sair mi? Şiir romantik intiharın, romantik ölümüyle raksta.
’Aşk kusurlara kördür. Her zaman neşeye meyillidir. Kanunsuz, kanatlanmış ve sınır tanımazdır ve aklın bütün zincirlerini kırar.’ Şiir aşk mıdır ?
Akıl uyurken, duygular ya mest-te ya da yasta…
Oysa şiir…
Şiir ,anlık duyguların ham zamana kaydı gibidir . Şiir zamanın içinde, zamana direnen kelimelerin hafızaları duygularla işgal etmesidir. .Şiir akıl tutulmalarından kaçan, duygularla hemhal olan anlar’dır. Hem aklın ,hem duyguların kısa vicdanı kalan şiir ne kadar çok elbise giydi ... Onun en zirve Everest’en getirdiği rüzgarla beslenen duygular, Tagore’nin tenine dokunan, Puskin’den ağit çalan, Dante’nin araf’ından, Füruğ’un yalnızlığından ,Gothe’nin ızdırabından beslenerek büyüyen; ve ardından bunları ......Donne’nin çanları,Hayyam’ın isyanı,Mevlana’nın ağıtı ve aşkı, Nef-i’nin hicviyeleri ve Nazım’ın insancıl ve barışçıl duyguların bir şekilde bütün ırmaklardan toplayarak koca okyanusları yaratan şiir 21 y.y ile hemhal olamadan öldü ölüyor. ..İmgeler çöplüğü birer imge mezarlıklarına dönüşüyor...
Güneşin doğuşunu, hamakta sallanan ruhumuzu, ayın dolunayına dönen sırtımıza hibe ediyoruz. Ve şiiri her gün, hiçlerle öldürüyoruz. Bir hiç uğruna yazılan satırları kemire kemire süslüyoruz. Koca bir imge imparatorluğunun her gün çöküşünü izliyoruz. Küçük bir sahneye kıstırılıyor, bütün oyuncuların elinde kaması, şiir son vuruşunu bekliyor...Vurun ,vurun son İmge vuruşunda şiir, ’sende mi brutus’. diyor…
Ve bir kez daha…
Boğazdan bir göz geçti Geceye devrildi zaman… Ahır zaman feneri çattığı zaman Dudaklarımın arasında işte o zaman Neriman Neriman Neriman
Benim şiirim Neriman !
Bütün şiirler şairlerin göz yaşı ise, imgeler mezar taşını andırıyor. Halbuki hiç birinin ne adı kalıyor, ne de ardından ağlayanı.
Gölge çukurların bacalarından tüten duman’na
Histerik aşk nameleriyle kefensiz bedenlerden
kopan !
Beyaz gölgelerin istilasından Romantik bir düşüş
Ölüm tüten odundan akan yaşların ateşle sevişmesi
bu
İntikam süslü kelimelerin, kelebek kanatlarıyla yolculuğu
Üç gün, üç gece
Masal metinlerinde gizli aşk gözlerini çalan gölgeler bunlar
Kendi bedenini kaybeden şiir Peri değneğiyle giysisini
arıyor
saygılar
orhanti
Oldukça derin anlamlarla, imge kirliliğini duyumsatan bir yoğunlukla geldiniz 'geviş getiren şiir'e, bir bakıma da bu makalenin ertesinde yayına sunduğum 'şairler krallığı'na..
Çok teşekkürler katkınız için, selamla.
Özgünlük; şiir sanatında bireysel bir dünyaya işaret eder; kişisel bir dünyadan ibarettir. Oradan püsküren lavların ateşe vereceği yüreklerle ilgili bir devinimdir, kişinin kalemle hasat edilmesi, duyguların içeride devşirilip, dışarıda ışık olarak emilmesidir.
Şiir dili; içinde duygu barındıranların kullanabildiği bir lisandır elbette.
Onca teoriyi barındıran külliyatı beyne hapsetmiş olmak; dilin kullanılması için değil, belki de diğerlerinin (ustaların) kullandığı yürek dilinin tercümesine ancak yeterdi. Öte yandan sadece kafiyelerin dansettiği, sesteşlerin birbirine yaslandığı görsel şekillerle (harflerle), yahut bunların seslendirilmesiyle ortaya çıkan mekanik ses dizgeleriyle üretilenlerin tümünün anlamsız ve çorak kaldığını hepimiz biliyoruz.
Gerçekten de şiirin veya dünyanın içine girmek, bir ruhu olduğunu benimsediğimizde onun içini okumakla eşdeğerliğine uygun dizeler döktürmek; kolay iş değil, kimsenin de bu mükemmelliğe eriştiğine ilişkin bir kanıt da var değil.
İçinde bulunduğumuz koordinatların yorumunu yapmak gibi bir şey olmalı bu; azgın sularda mı yahut yanardağların lavında mı olduğumuzu, yani üzerinde oturduğunuz kerevetin doruklarını algılamak, daha da kötüsü olagiden işlerin gerçekleşip durduğu ve henüz yorumu yapılmamışlıkların zamanını, şu beşinci boyutla kavramak.. Böylesi bir yetkinliği, sıradanlığın beceremeyeceği bir rütbe olacağının da bilincinde olmak, ama yılmamak ve savaşmak; dizelerin onikiden vurmasını sağlamakla eşdeğerdir.
Uğradınız ve onurlandırdınız, selamla..
İyi ki okumuşum dediğim çok faydalı bir yazıydı
şiirde her şair tektir buna katılıyorum aslında her yerde ve her alanda herkes tektir . Eğer kişi şiire bulaşmışsa ve kendine özgü ise artık o şiirdir şairden çok ben kendimi bu konuda şanslı sayıyorum okuyarak ve yazarak şiirle yürüyorum aslında benim sayfamı bir ziyaret etmenizi çok isterim eleştirilmek isterim rahatım çünkü şairim gibi bir iddiam hiç olmadı sadece isim olsun dedik Şair nene hatun yazdık :)
orhanti
Şiir dili; içinde duygu barındıranların kullanabildiği bir lisandır elbette.
Onca teoriyi barındıran külliyatı beyne hapsetmiş olmak; dilin kullanılması için değil, belki de diğerlerinin (ustaların) kullandığı yürek dilinin tercümesine ancak yeterdi. Öte yandan sadece kafiyelerin dansettiği, sesteşlerin birbirine yaslandığı görsel şekillerle (harflerle), yahut bunların seslendirilmesiyle ortaya çıkan mekanik ses dizgeleriyle üretilenlerin tümünün anlamsız ve çorak kaldığını hepimiz biliyoruz.
Çok teşekkürler, uğradınız, onurlandırdınız; bizler de icabet edelim derim.
Şiir okumak, okuduğu güzel şiirlerden haz almak, illa ben de şiir yazacağım anlamına gelmemeli. Hele yazdığı bir kaç karalamayı "benim yürek sesim edasıyla" şiir diye ortaya sürenlerin sayısı o kadar çok ki...
75 milyonluk Türkiye'de neredeyse 175 milyon şair var!
Şiirde iddialı olmak, kalıcı olmak için öncelikle dilimizi ve kültürümüzü çok iyi bilmek zorundayız. Meseleye Merhum Cemil MERİÇ'in ifadesiyle KAMUS NAMUSTUR düsturuyla bakmamız ve deprem enkazı altından çıkan tatsız, tuzsuz, kokusuz ve âhenksiz Türkçe ile şiire bulaşmamak lazım, kanaatindeyim.
Şiir duygudur, ama bu duyguyu besleyecek ve destekleyecek dile, anlatım gücüne ve teknik zemine muhtaç olduğumuzu gözden kaçırmamalıyız.
Yazınız için yürekten teşekkürler.
Saygılarımla.
orhanti
Gerçekten de şiirin veya dünyanın içine girmek, bir ruhu olduğunu benimsediğimizde onun içini okumakla eşdeğerliğine uygun dizeler döktürmek; kolay iş değil, kimsenin de bu mükemmelliğe eriştiğine ilişkin bir kanıt da var değil.
İçinde bulunduğumuz koordinatların yorumunu yapmak gibi bir şey olmalı bu; azgın sularda mı yahut yanardağların lavında mı olduğumuzu, yani üzerinde oturduğunuz kerevetin doruklarını algılamak, daha da kötüsü olagiden işlerin gerçekleşip durduğu ve henüz yorumu yapılmamışlıkların zamanını, şu beşinci boyutla kavramak.. Böylesi bir yetkinliği, sıradanlığın beceremeyeceği bir rütbe olacağının da bilincinde olmak, ama yılmamak ve savaşmak; dizelerin onikiden vurmasını sağlamakla eşdeğerdir.
Uğradınız ve onurlandırdınız, selamla..
Şiir okumayı çok severim, Ara sıra iki üç satır karalamayı da
Ama şiir yazarken nelere dikkat edilmesi gerektiğini hiç bilmem.
Çünkü o anki ruh halim neyi gerektiriyorsa o dökülür kalemimden.
A! Evet.. Sadece bir şeye dikkat ederim, o da sevdiğim için.
Sonların kafiyeli bitmesi...
Saygılar,
orhanti
İçinde bulunduğumuz koordinatların yorumunu yapmak gibi bir şey olmalı bu; azgın sularda mı yahut yanardağların lavında mı olduğumuzu, yani üzerinde oturduğunuz kerevetin doruklarını algılamak, daha da kötüsü olagiden işlerin gerçekleşip durduğu ve henüz yorumu yapılmamışlıkların zamanını, şu beşinci boyutla kavramak.. Böylesi bir yetkinliği, sıradanlığın beceremeyeceği bir rütbe olacağının da bilincinde olmak, ama yılmamak ve savaşmak; dizelerin onikiden vurmasını sağlamakla eşdeğerdir.
Uğradınız ve onurlandırdınız, selamla..
Şiir okumayı çok severim, Ara sıra iki üç satır karalamayı da
Ama şiir yazarken nelere dikkat edilmesi gerektiğini hiç bilmem.
Çünkü o anki ruh halim neyi gerektiriyorsa o dökülür kalemimden.
A! Evet.. Sadece bir şeye dikkat ederim, o da sevdiğim için.
Sonların kafiyeli bitmesi...
Saygılar,
orhanti
İçinde bulunduğumuz koordinatların yorumunu yapmak gibi bir şey olmalı bu; azgın sularda mı yahut yanardağların lavında mı olduğumuzu, yani üzerinde oturduğunuz kerevetin doruklarını algılamak, daha da kötüsü olagiden işlerin gerçekleşip durduğu ve henüz yorumu yapılmamışlıkların zamanını, şu beşinci boyutla kavramak.. Böylesi bir yetkinliği, sıradanlığın beceremeyeceği bir rütbe olacağının da bilincinde olmak, ama yılmamak ve savaşmak; dizelerin onikiden vurmasını sağlamakla eşdeğerdir.
Uğradınız ve onurlandırdınız, selamla..
Billur T. Phelps
Nasıl olmuş anlayamadım. Ama göz kirliliğine yol açtığım için
lütfen kusura bakmayın.
Sitelerde paylaşıma yönelik tartışmaları, hem üye kimliğimle, hem de editör kimliğimle yaşamış birisi olarak, her iki cenahtan da gözledim, değerlendirdim; çoğu kere yazılarımla konuyu yaydım ve onurlandırıldım; içinde olduğum önceki site çemberlerince de tam tersine 'tu kaka' bile edildim.
Site içinde sanat için teşvik amaçlı, heves artırıcı yaklaşımların da sonu yok; bunu hep deneriz, vazgeçmeyiz, şiire sevdalı olsalar da, yolunu yıllar içinde bulamayanlar için, algılarımızı belirtiriz onlara. Gerçekten de şairlik, karşılıksız aşk gibi, hep şiiri sevmekle olmuyor; şiir de sizi biraz sevmeli, onun sizi bir gün seveceğinden emin olmalısınız.
"Asla başkalarıyla yarışılmaz bu kulvarda; çünkü başkalarının yoluna giden, kendi yolunu silikleştirir.."
Bunun için öncüler dahî ölçülenmeli ki mükerrer vaziyetlerin bir sınırı olabilsin. Ve :
"başkalarının yoluna giden, kendi yolunu silikleştirir.."
Hemen hemen her konuda önemsenmesi gereken bir hakîkattir. Oysa şiirde daha çok hafife alınası gelir..
Pek çok cümleye gönülden katılıyorum. Fikrim, benim deyip gitmeli..
Teşekkürler.
orhanti
Tırnak içindeki cümle; şairliğin neredeyse göbek adı gibiydi.. Var olunuz..
Çok teşekkürler, selamla.
bir cümle alayım dedim ya da bir pasaj...
ama yok her satırı her bölümü öyle güzel ve okunası ki...
kendi payıma düşenleri alıp gidiyorum...
çok teşekkürler bu doyurucu yazı için Orhan bey...
saygımla...
orhanti
Oysa ki, daha da yaygınlaşması için diğer dostları da beklerdik..
Çok teşekkürler, selamla.