- 756 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
2. DERSİMİZ CİNSELLİK...(2)
Polis Hamza, dersine odaklanmıştı. Biliyordu ki bütün yük kendi omuzlarında kalacaktı. Arkadaşlarının çoğu,kaytaracaklar içlerini kurt gibi kemiren cinselliklerini bir türlü açıklamayacaklardı. Zaten saklana saklana, utanıla sıkılana başlarına gelmedik kalmamış mıydı. Çaktırmadan yan masadaki arkadaşına gözleri takıldı. O da dersine harıl harıl çalışıyor, notlar alıyordu aklı sıra. Arkadaşı polis Ahmet, önüne çarşaf gibi sermiş olduğu Haydar Dümen’in köşesindeki yazıların bir kısmını altını bastırarak çizmiş, bloknotuna bir şeyler karalamakla meşguldü. Ahmet, gözaltından amiri tarafından dikizlendiğinin farkındaydı. Havayı yumuşatmak için:
- Valla amirim böyle ders çalışmadım okul yıllarımda. Neler anlatacam şaşırdım doğrusu.
- Yav kardeşim, senin de düşündüğün şeye bak. “ Benim öyle bir derdim yok,her şey tıkırında gidiyo “ dersin olur biter.
- Ne tıkırı amirim ya. Avratla ayrı olalı iki yıl oldu nerdeyse. Çocukların hasretinden deli olacam. Boşanma davası da açmadık henüz. Nasıl arayı yapıp da birleşecem bilemiyom.
- Ne bilem Ahmet kardeş, saçım olsa kel başımı önce ben tarardım. Sen kendi işini kendin çözecen. Şimdi ip ucu versem, yan gelip yatarsın. Kendi kıçın terlemedikten sonra elde ettiklerinin değeri anlaşılmaz.
Kapı çalınıp içeriye apar topar yaka paça bir suçluyla polis girdi içeriye. Polis, görev kutsaldır şiarıyla böbürlenerek öksürdü, amirinin gözüne girmek için.
- Amirim, bunu ihbar üzerine şey ederken yakaladık.
- Ney?
- Hayvanın birine taciz…
- Öfff, lan oğlum hiç mi iki ayaklı bulamadın da dört ayaklılara düştün, götürün atın nezarethaneye yirmidört saat aç susuz bırakın! Sonra icabına bakarız.
Polis Hamza, hazırlık yaptı ama konuşacaklarını belleğinde muhakeme etti durdu. Not almadı. Aslında önemli işlerini unutmaması için küçük bloknot defterine karalardı. Bu sefer öyle yapmadı. Zaten yıllardan beri bu mesleğin içinde didişe boğuşa sosyolog olmuştu nerdeyse. Öyle her mürekkep yalamış eline su dökemezdi. Nasıl bilsinlerdi; düşüncelerin gerçekliğini pratiğe dönüştürülmedikten sonra. Havanda su dövmeye benzetiyordu; yaşanmamış olanların anlatılmasını. Daha dün kendilerine ders vermeye kalkan Akademisyeni vücut dilinden gözlemlediği kadarıyla aynı kanıya varmıştı. Kitaptan ezberle ezberle gel burada papağan gibi tekrarla dur.
“Öfff” çekti,
- Dışarıya çıkıyorum, kafam şişti, bir sigara telliyecem, dedi.
- Tamam, dedi polis Ahmet.
Koridorda karşılaştığı manzara karşısında gülecekti ama zor tuttu kendisini. Polis Semra ile polis Sevim, fıs fıs konuşup duruyorlardı. Ellerindeki kitabın tarih kitabı olmadığı belliydi. “ Cinsel Sorunlar ”
Görmemezlikten gelecekti ama işi gırgıra vurdu:
- Nasıl gidiyor arkadaşlar dersimiz? Anlaşılan ödevimize çalışıyoruz.
İkisinin de yanakları biraz pembeleşmişti mahçup bir edayla ama polis olduklarını unutmadılar.
- İyi gidiyor amirim.
- Hadi bakalım. Herkes içindeki kurtları dökmeye hazır olsun…
Bahçeye çıktı. Dışarının havasını oksijen tüpünden ciğerlerine hava çeken astım hastası gibi doldurdu.
Arkadaşlarından biri çam ağacının arkasına yaslanmış mırıldanıp duruyordu. Bir iki adım attı o yöne doğru. Kulak misafiri olmak istememişti istemesine ya kulağını tıkayamadan bir cümlenin yankılanmasına engel olamadı:
“ Eşlerden birinde cinsel soğukluk varsa diğeri eşinin zafiyetini yüzüne vurmamalı, ona sevgiyle yaklaşmalı ki…”
Nizamiye kapısında beliren curcunayla kendi dünyasından sıyrıldı. Devriye arabasından bir sürü Çingen kadını inmişlerdi. Çoğu dilencilik, gaspçılık, esrar satıcılığındandı. Çok azı da orospuluktan.
“ Ulan tam dersimize konsantre olmaya çalışırken şimdi de siz mi çıktınız karşıma.”
Devam edecek…
YORUMLAR
1. Bölümü'nü okumuştum yazınızın epeydir 2. Bölümden de ses çıkmamıştı.. İlginç ve hassas bir konu seçtiğinizi hala düşünmekteyim ki bu bölüm geçen seferki gibi ne detaycı nede uzun tutulmuş.. Sanki biraz baştan savma geldi bana.. Neyse bekleyip göreceğiz merakla... Saygılarımla...
ayhansarıkaya
sayı benden olsun.