- 525 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR MİLLET AYDINI
1886’da Makedonya’nın Köprülü kasabasında doğan, babasını küçük yaşta kaybettiği için dayısı tarafından büyütülüp yetiştirilen ve Mülkiye Mektebi’ni bitirdikten sonra yurdun çeşitli yerlerinde kaymakamlık yapan Hamdi Bey’in 34 yıllık kısa yaşamı şan, şeref ve fedakarlıklarla doludur.
1917 yılının Temmuz ayında Edremit Kaymakamlığına atanan Hamdi Bey, daha önceki görev yerlerinde olduğu gibi Edremit’te de milletin aydını olduğunu göstermiştir. Orduları dağılan Osmanlı Devleti’nde insanlar yarın ne olacak sorusuyla yaşarken Hamdi Bey, savaş alanlarında babasını yitiren çocuklar için Yetimler Yurdu’nu, bu yurdun bir odasında da kasabanın gençlerini bir araya getirmek için Edremit İdman Yurdu’nu kurdu.Kasabanın imar planını çizdirdi,kanalizasyon yapımını başlattı.Kasabaya elektirikle birlikte matbaa da geldi.Edremit Lisesi’nde eksik öğretmen kadrolarını derslere bizzat kendisi girerek doldurmaya çalıştı.Ancak,Hamdi Bey,ülke işgal altına girerken sadece mülki görevlerle uğraşmayı yeterli görmüyordu.Kaz Dağı,halak zulüm eden eşkiye ve asker kaçağı kaynıyordu ama yeteri kadar jandarma yoktu.Hamdi Bey,çevrede sevilen mert,vatanını seven,iyi silah kullanan kişileri de eşkiyayla mücadeleye kattı.Bu konuda çok yardımını gördüğü Zeytinli’den İbrahim Ağa bir güm Hamdi Bey’e ’’Sen okumuş adamsın,kaymakamsın.Masa başında yazı yazmak,imza atmak dururken bu karda kışta eşkiya peşinde işin ne senin ?’’ diye sorunca Hamdi Bey’in cevabı ’’İyi ama eşkiya masa başına gelmez ki...’’ oldu.
İşgal yayılarak büyürken Hamdi Bey,Edremit,Burhaniye ve Havalisi Müdafa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin kurulmasına önderlik etti.Milli kuvvetlerin Balıkesir’de yaptığı toplantılara katılarak görevler aldı,mitingler düzenlenmesinde öncü oldu.21 Mart 1919’da Edremit’eki mitingden sonra milletin kararı ve azmi Hariciye Nezareti’ne çekilen telgraftaki ’’Beş yüz küsur yıldan beri bu vatan için ecdadımızla beraber kanımızı döktükten sonra yabancıların güttükleri tahammülsüz davaya susup boyun eğmektense ölmeye hazır olduğumuzu bütün cihana ilan ederiz...’’ cümleleri ile duyruldu.
O yıllarda da milletin aydını olmanın bir bedeli vardı.Hamdi Bey de bu bedeli ödedi.5 Nisan 1919 tarihinde Edremit kaymakamlığından azledildi.Büyük bir kısmını Yetimler Yurduna bıraktığı maaşı da kesildi.Burhaniye’ye yerleşti ve geçim sıkıntısı çekiyordu.İçinde bulunduğu durum teslimiyeti değil,devrimciliğini pekiştirdi.
15 Mayıs 1919’da İzmir’den Balıkesir Belediyesi’ne bir telgraf geldi: ’’Kan gövdeyi götürüryor.Allahını seven vatan ordusuna imdat etsin! ’’ iki satırlık telgraf Balıkesir’i ayağa kaldırdı.Okuma yurdunda toplananlar çeşitli fikirler ileri sürerken Leblebici Raşit’in şu sözleri milletin aradığı çözümü ortaya koydu: ’’Ey ahali,niye beyhude gürültü edip duruyoruz ? telgrafın cevabı tüfeklerimizin ucundadır...’’ Leblebici Raşit’in sözleri Kuva-ı Milliye’nin doğuşunun müjdecisiydi.
Emperyalist işgalcilerle mücadele için 172. Alay’a bağlı birlikler ile Edremit,Burhaniye ve Ayvalık ilçelerinin halkından oluşan milis kuvvetleri bir cephe oluşturdu.Milisler ordu birliklerinden ayırt edilmeleri için kollarına beyaz patiskadan bant takıyorlardı;üzerinde de ’’Kuvayı Milliye’’ yazıyordu.Kuvayı Milliye Albay Ali Bey,Hamdi Bey ve Mehmet Cavit Bey’in buluşudur ve buradan tüm Anadolu’ya yayılmıştır.
Balıkesi Merkez Heyeti,Biga Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Ahmet Hamdi Bey’in isteği doğrultusunda Kuvayı Milliye’yi örgütlemek üzere Hamdi Bey’i Biga’da görevlendirdi.Gönlünde işgalcilerle göğüs göğüse çarpışmak yatan Hamdi Bey,isteksiz de olsa ’’Vatan Savunmasıdır’’ diyerek bu görevi kabul etti ve 20 Ocak 1920’de beraberindeki 40 milisle Balıkesirden ayrıldı.Biga da o günler de çetelerin borusu ötüyordu ve halk çetelerin maddi manevi baskılarından yılmıştı.Hamdi Bey’in getirdiği Kuvayı Milliye hukuku ve ruhu Biga ve köylerinde yaşayanlar için umut oldu.O Biga’da da eşkiyayla amansız bir mücadeleye girişti ve yine başarılı oldu.
Hamdi Bey’i can alıcı bir görev daha bekliyordu.Balıkesirde’ki 61. Tümen Komutanı miralay Kazım Bey,Biga’da bulunan Hamdi Beyden Trakya yakasında Gelibolu yakınlarında bulunan Fransız’ar’a ait Akbaş Cephaneliğine baskın yaparak silah ve mühimmatları kaçırmasını istedi.Destansı bir baskınla sekiz bin tüfek,kırk makinalı tüfek ve yirmi bin sandık cephane Kuvayı Milliye’nin eline geçti.Hamdi Bey’in adı tarihe bu kez de Akbaş Kahramanı olarak yazıldı.
Ne var ki,sahneye Anzavur Ahmet çıkmıştı.Sultan Vahdettin’inin ’’Sivil’’ paşası Anzavur Ahmet Kuvayı Milliye hareketini bastırmanın yolunu Hamdi Bey’i katletmekten geçtiğini biliyordu.Bunun için de Biga’ya baskın yaptı.Silah arkadaşları da öldürülen Hamdi Bey geri çekilirken Yenicenin İnova köyünde bir cami odasında Anzavurcular tarafından ele geçirildi.Elelri bağlı bir şekilde bir atın arkasında sürüklenerek Biga’ya getiriliyordu.Yolda Gönenli çerkez Deli Nuri ve Yaykınlı Hacıoğlu Salih’in tüfekleridnen çıkan kurşunlarla şehit oldu.Hamdi Bey’in son sözleri şöyleydi: ’’Bu yaptıklarınızın hesabını,bir gün mutlaka vereceksiniz.Kuvayı Milliye yalnız ben değilim,Kuvayı Milliye bütün millettir!... ’’ Hamdi Bey’in cesedi günlerce Biga Hükümet Meydanın’da ’’Kuvayı Milliyecilerin sonu budur!’’ denilerek teşhir edildi.
1886’da Makedonya’nın Köprülü kasabasın’da başlayan ve 17 Şubat 1920’de şehit edilen Kuvayı Milliye ve Akbaş kahramanı Edremit kaymakamı Köprülülü Hamdi Bey’in kısa yaşamı,bu günün sözde aydınlarının alması gereken derslerle doludur.O,sarayın,padişahın değil milletin aydınıydı,böyle yaşadı ve öyle öldü.Geriye ne ev,ne yazlık,ne otomobil,ne banka cüzdanı,ne de emekli maaşı kaldı...
Aydın onuruyla yaşadı,onurlu bir devrimci gibi öldü.
Aydınlıklar içinde yatsın...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.