- 1900 Okunma
- 5 Yorum
- 5 Beğeni
GERİSİ TEFERRUAT
Sırtımızda ömür yükümüz hayat yokuşunu tırmanırken ister istemez bazen bir yerlerde durup cebimizde lazım olur endişesiyle her zaman taşıdığımız sabır sigara paketinden bir dal çıkarır yavaşça dudağımızın kıyısına yerleştirir ve yakmadan düşünürüz.
Bir mola anıdır biten bir sevdanın ardından.
Hayatımız olan bitenleri film şeridi gibi gözlerimizde sararken biz doğru ve yanlışlarımızın muhasebesini tutarız.
İnsan kendine münhasırdır..
Herkesin farklı farklı huyları vardır. Bu belki de daha anne karnında ceninken kromozomlarımıza katılan gerçek ‘’ben’’ duygusudur.
Aynı olaylara farklı tepkiler veririz Farklı davranışlar sergileriz. Ve bu tepkilerimiz aslında bizi biz yapan ayrımlarımızdır başkalarından.
Gerçek sevgiyi ilk tattığımda daha ortaokul ikinci sınıftaydım.
Normal kız çocuğu davranışlarım hiç olmadı benim.. Erkekler gibi misket oynar, çember çevirir, cılız bacaklarıma rağmen futbol oynardım. Güzel de oynardım hani. Benim diyen adam karşımda duramazdı.
Bütün bunların yanında yalnızlığı severdim. Kendi kendime bir köşeye çekilir hayaller kurardım. En büyük hayalim hazine avcılığıydı. Kendimi ülkeler arasında en ender tarihi eseri ilk bulan olarak hayal ederdim. Amacım para şöhret olmadı hiç. Tek istediğim bulurken o adrenalini hissetmek, bir şeye işte bak bu benim, ben buldum deme arzumdu.
Evimiz Karadeniz kasabasında deniz kenarına yakın bir yerdeydi.
Giden veya yaşayan bilir oraları. Genelde yolunu şaşırmış ve buralara yuvarlanmış gibi öbek öbek taşlar olur sahilde kum yerine. Yazın akşamüzeri taşlar daha yeni soğumaya başlarken gider üstlerine tünerdim sahipsiz bir martı gibi. Güneş denizin gözlerinden usul usul veda ederken ben huşu ile dalar giderdim hayallerime...Dudaklarımda olmasını arzuladığım bu hayallerimin bitimsiz tebessümü ile hava iyice kararana kadar pineklerdim orda resmen.
Yine böyle günlerden birinde daha havanın kararmasına biraz zaman varken denizde bir hareketlenme olduğunu farkettim. İlk kez böyle bir şey görüyordum.. Denizden yukarıya doğru tuhaf bir su fışkırıyordu. İnanmaz gözlerle tekrar baktım. Tam o anda kocaman bir balık denizin üstüne doğru dönerek fırladı ve saniyeler boyu havada kalarak bir kavis çizdi ve cup tekrar denize düştü.. Kocaman açılmış gözlerim ağzımla sadece aa diyebildiğim dilimle bakakalmıştım. Gözlerimi o noktadan ayırmadım.. Balık tekrar su yüzeyine su fışkırtmaya ve zıplayıp denize düşmeye devam etti. Resmen oynuyordu. Bu bir yunus balığıydı.. Belki de dünyadaki en masum en güzel yaratıklardan biri.
Ağzımda dolu dolu gülümsemeyle bakıyordum sadece.. Bir anda sahile doğru yanaştı ve gözlerini gözlerime dikti.. Kıpırdayamıyordum. .Aramızda 1 metre ancak vardı. Korkup kaçar diye put gibi kalakalmıştım. Birden aniden döndü ve kuyruğu ile aldığı suyu üstüme boca etti.. Bu ani soğuk su beni yerimden sıçrattı ve korku ile bağırdım. Ben bağırınca yunus da korktu ve hemen açıklara doğru hoplaya zıplaya uzaklaştı.. Tekrar tünediğim taşa oturdum.. Gözlerim dolu dolu olmuştu. Sanki kaybettiğim bir şeyi bulmuştum ve tam benim dediğimde avuçlarımdan kayıp gitmişti.. Yıkılan arzularımı da alarak evin yolunu tuttum. Yemekte hiç konuşmadım.
Annem; kızım ağzını bıçak açmıyor ne oldu diye sorsa da cevap vermedim. Erkenden gidip yattım. O kadar mutsuzdum ki..
Eylülün sonlarıydı ve okulumuz açılmıştı. Sabah daha okula gitmeden ilk işim deniz kenarına gitmek oldu.. Gözlerim hızla denizi taradı.
Oradaydı. Sanki beni bekler gibi usulca suyun yüzeyine kendini bırakmış zamanın gelmesini bekliyordu. Beni görünce yine havaya sıçrayıp sular fışkırtmaya başladı.. Ben mutluluğun ne olduğunu ilk o zaman keşfettim.Tadı damakta kalan en lezzetli yiyecekten bile daha güzel daha müthiş bir histi bu.
Sıska bir çocuktum ve çabuk acıkıyordum. Cebimde her zaman birkaç bisküvi parçası olurdu. Bir parçasını alıp ona fırlattım fazla uzağa düşmedi tabi.. Benim kuvvetin neydi ki? Usulca gözlerini bana dikerek tetik de yanaştı kıyıya doğru. Ben yine put gibi duruyordum aman kaçmasın diye. Bisküviyi aldı ve yine havalara sıçrayıp beni bir güzel ıslattı.. Artık kahkaha ile gülüyordum. Islanmak vız geliyordu. Ama okul vakti yaklaşıyordu ve benim artık ayrılmam lazımdı. Beni anlamadığını bile bile seslendim
-Hey ben okula gidiyorum.. Öğleden sonra geleceğim. Beni bekle olur mu dedim.
Sadece koca gözleriyle baktı. İstemeye istemeye arkamı döndüm ve geldiğim yoldan ayaklarımı sürüye sürüye okula gidiş yolunu tutturdum. Başım ikide bir geriye dönüyor ve orada mı diye bakıyordum. Ben her başımı çevirişimde ona o da sevinçle havaya sıçrıyor sular fışkırtıyordu. Gülümseyerek okula gittim.. O gülücüğün tadı dudaklarıma yapışıp kalmıştı resmen. Bütün gün öyle gezdim. Arkadaşlar şaşkınlıkla yüzüme bakıyorlardı.. Ama kimseye bir şey söylemedim. O benim hazinemdi.. Ve sadece benimdi.
Öğlen oniki de okul paydos oluyordu ve okuldan eve gitmek yürüme yoluyla yirmi dakikayı buluyordu. Ama ben resmen koşarak aştım o yolu. Eve gitmeden ilk işim deniz kenarına inmek oldu..
Oradaydı.. Beni bekler gibi usul usul denizde salınıyordu..
Geldim dedim heyecandan kısılan sesimle.. Sanki duymamış gibi geldi bana ve bu sefer heyyy ben geldim diye bağırdım. Birden havaya fırladı ve taklalar atmaya sular sıçratmaya başladı.. Cebimde kalan son bisküvi parçasını ona fırlattım.. Yine fazla uzağa atamamıştım.. Ama balık yavaşça sahile yanaştı korkmadan bisküviyi aldı. Allahım onı sevmek için tutuşuyordum. Bir elimle sevebilseydim.. Bir dokunabilseydim. Yavaşça diz çöktüm olduğum yere. Gözlerimle ‘’gel’’ diyordum ona. Kendi dilinde şakıdı bir süre ve yine taklalar atıp etrafı ıslatmaya başladı.. Gülümsedim. Yavaş bir sesle ona hayallerimden bahsetmeye başladım.. Ben anlattıkça o da sahile iyice yanaşıyordu.. Saatler nasıl geçti anlamıyordum.. Hava iyice kararınca aceleyle evin yolunu tuttum yine. Aklım onda, ruhum onda..
Artık sabahlar zor oluyormuş gibi geliyordu. Her sabah ilk işim deniz kenarına inmek ve onunla tatlı tatlı sohbet etmekti. Keşke okul olmasa diye hayıflana hayıflana ayrılıyordum hep yanından.. Havalarda iyice soğumaya başlamıştı. Zaman su gibi akıyordu artık Ekim ayındaydık ve Karadeniz bu aylardan sonra resmen kudurur köpükleri sahili parçalar gibi inerdi taşlara.. Hüzünle bakıyordum geleceğime.. Kış geliyordu ve Yunusum ne olacaktı.
Yine soğuk ve yağmurluydu o sabah.. Montumun yakasını iyice kaldırmış atkımı boynuma dolamıştım koşarak sahile inmek için çıktım evden. Daha sahil yoluna giremeden deli dalgalar yolun başını tutmuştu.. İnemedim. Ağlamaklı gözlerle uzağı görmeye çabalıyor korkuyla onu bir daha görememenin o bitimsiz hüznünün yüreğimin ta içine çöreklenmesine izin veriyordum. Gözlerim dışarıda yağan yağmurun ıslaklığını toplamıştı sanki.. Ağır ağır okul yolunu tuttum.. Öğlen çıkışta yağmur dinmiş hava soğuk olmasına rağmen güneş bulutlar arasından ısıtmaktan uzak o nazlı yüzünü göstermişti.. Resmen uçar gibi sahil yolunu tuttum.. Oradaydı. Her zaman oturduğum taş artık sular altındaydı. Ama hala onu görebileceğim bir metre kadar sahil duruyordu.. Sevinçle el salladım. Hoplaya zıplaya geldi. Hemen cebimdeki bisküviyi ona fırlattım. Daha denize düşemeden havada kaptı bu sefer. Gülümsedim.
Yavaşça yere diz çöktüm ve sabah neden gelemediğimi buğu tutmuş sesimle anlattım. Neler hissettiğimi nasıl üzüldüğümü…Kendi dilinde konuşur gibi sesler çıkarıyor kafasını sallıyor ve sular sıçratıyordu yine. Artık tamamen yanıma gelmişti. Benim ayaklarım çizmemin yettiği kadar suyun içindeydi. Elimi uzattım.. Yine kaçıp sularda zıplamaya başladı. Ve yine geldi ayağımın dibine kadar. Resmen naz yapıyordu. Ben yine elimi uzattım. Bu sefer durdu. Yavaşça, çok yavaş dokundum. Soğuk teni pürüzsüzdü.. Gözleri öyle güzeldi ki. Allahım ne kadar masum bakıyordu. Seni seviyorum dedim.. Sen benim en güzel düşümsün. Yine kendi kendine sesler çıkardı ve dönüp taklalar atmaya başladı dalgaların arasında. Yine akşamı ettim orada.Bir türlü ayrılmak istemiyordum.. Ama evde fırça yemekten artık yorulmuştum. Her akşam eve ıslak gidiyordum ve sürekli yalan söylüyordum. Annem her seferinde kıyameti koparıyordu.
Üşüttüm.. Hem de 40 derece ateşler içinde yanacak kadar. Doktor bademciklerimi almaya karar verdi ve bizi derhal en yakın İl’e yönlendirdi. Ameliyat oldum ve o kocaman iltihap toplayan şişliklerden kurtuldum.. On gün evden dışarı çıkamamış okula da gidememiştim.. Aklım yunusumdaydı. Kafayı yemek üzereydim. Annem beş dakika yalnız bırakmıyordu.. Geceleri ağlıyordum artık. On gün sonra sabah erkenden okula gitmeden sahile fırladım.. Oradaydı.. Beni görür görmez taklalar atmaya ve sular fışkırtmaya başladı. Ve ayağımın dibine geldi yine. Elimi gezdirdim üstünde sevgiyle. Affet dedim gelemedim çok hasta oldum.. Sanki anlıyordu.. Eğilip sevgiyle öptüm onu..O kadar çok seviyordum ki sanki bu sevgi iç organlarımı patlatacakmış gibi kesik kesik nefes alıyordum. Hüzünle ona baktım son kez ve okulun yoluna yöneldim. Kar yağınca ne olacak diye düşünüyordum. O hala anlamadan sesler çıkarıyor taklalar atıp sular sıçratıyordu. Gelecek korkusu yüreğimi mengene gibi sıkıyordu.
Nedense o gün okulda hiç zaman geçmedi. İçimde tuhaf bir sıkıntı ile kabıma sığamaz oldum. Bir an evvel dersler bitse diye çıldırıyordum.. Sonunda bitti.
Her zamankinin tersine yıldırım gibi fırladım okuldan. Resmen koşuyordum sahile doğru. Ben hızlandıkça içimde ki endişe de sanki ayaklarıma tempo tutar gibi artıyordu. Neden? Bilmiyordum. Bu sebepsiz kuruntu yüreğimi daraltıyor elim yüreğimin üstünde koşmaya devam ediyordum.. Sonunda sahile vardım.. İki büklüm eğilip nefesimi düzene sokmaya çalıştım bir süre ve sahile iniş yolunda kalakaldım. Yunusum sahildeydi yine.. Ama tuhaf bir biçimde direk kıyıda yatıyordu.. Tüm gücümle yanına koştum. Yanına ulaştığımda ne yapacağımı bilmez bir halde gözlerimi ona diktim.. Donmuştum sanki. Hareket edemiyordum.. Felç geçirmiş insanlar gibi kıpırdayamıyordum yerimden. Sadece gözlerimden söz dinlemeyen yaşlar ağzıma doğru doluyordu.. Yanına oturdum.. Sular kalçalarımı dövüyordu ve o buz gibi sular bile üzerimde ki felci atamıyordu. Elimi üstüne koydum.. Daha sıcaktı.. Demek ki ölmek için beni beklemişti. Gözleri neden ben? ne yaptım? der gibi havaya asılı kalmıştı. Başını okşadım. Cansız gözlerine kocaman bir öpücük kondurdum sevgiyle. Sen bir şey yapmadın. Sen bu dünyanın en harika varlığıydın. Ama insanoğlunun güzeli öldürme duygusu her şey gibi seni de benden aldı dedim.
Hava karamıştı.. Ve ben saatlerdir kıpırdamadan elim yunusumun başının üstünde oturuyordum. Resmen buz tutmuştum bende onun gibi. Birden tuhaf bir böcek kondu üzerine. Hemen kovaladım elimle. Kafama dank etmişti. Onu böyle ortada bırakamazdım. Kurda kuşa yeme edemezdim.. Hemen taşları toplamaya başladım yanımda ki. Büyük bir yer açıp onu gömmeliydim.. Kocaman taşları kaldırırken ellerim kanamış tırnaklarım soyulmuştu. Ama ben yılmadan devam ettim. Kocaman bir çukur açmayı başarmıştım. Çok ağırdı. Sürükleyerek o çukura ittim güzel balığımı. Üzerini doldurdum taşlarla. Ben hep geleceğim dedim.. Daha bu sabah kar yağınca ne yapacağız diye düşünürken artık gerek kalmamıştı.Keşke gelecek için telaşlanacağıma seninle yaşadığım anları daha uzatabilseydim dedim usulca..
Başım önde gözlerimde saklamaya çalıştığım yaşlarımı da alıp evimin yolunu tuttum.. Eve girer girmez hemen odama girip yatağıma yattım. Üşüyen yüreğimi ısıtmaya çalışır gibi yorganıma sıkıca sarıldım.. Titriyordum. Yorgana sarıldıkça sıtma nöbeti geçirir gibi bütün vücudum zangır zangır titriyordu. Annem merakla odama gelip beni o halde görünce telaşla ateşime baktı. Ne oldu yavrum dedi. Ağlayarak boynuna sarıldım. Hıçkıra hıçkıra ağlayor bir yandan da dilim döndüğünce anlatıyordum her şeyi. Annem usul usul saçlarımı okşadı ve ‘’geçecek yavrum’’ dedi geçecek.. Her acı zamanla unutulur. Şimdi canın yanıyor biliyorum ama zamanla unutacaksın dedi. Hayır dedim onu iterek. Onu unutmayacağım. Ve yine hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Annem sen yat bitanem dedi ben sana sıcak bir süt getireyim diyerek beni acılarımla baş başa bıraktı. Biraz sonra elinde üzerinde dumanlar tüten kocaman bir bardak sütle geldi. Buz tutmuş elime verdi bardağı. Yavaş yavaş içtim. Sıcak süt boğazımdan aşağıya kaydıkça ısınmaya da başlamıştım.. Bardağı bitirip verdim geriye. Ve tekrar yatağıma uzandım. Bir süre sonrada derin bir uykuya dalmışım. Gece uyandım aniden. Evde çıt çıkmıyordu.. Sanırım gece yarısıydı ve herkes de derin bir uykudaydı.. Yine aklıma düşmüştü yunusum. Ne yapıyordu üşüyor muydu yoksa diyordum çocuk aklımla. Gözlerimi duvara dikmiş aklım onda öyle yatıyordum. Birden nerden geldiği belli olmayan bir karıncanın duvarda kendine yol bula bula yürüdüğünü gördüm. Hemen oturdum yatağımın içinde. Ben kurtlar kuşlar yemesin diye yunusumu gömmüştüm. Ama karıncaları unutmuştum. Yunusumu karıncalar yiyecekti. Fırladım yatağımdan. Montumu ve atkımı aldım ayaklarıma çizmelerimi geçirdim ve sessizce evden çıktım. Gece ayazı yüzümü yalarken ben umursamadan koşarak sahile indim.. Soğuk, montumun açık yakasından iliklerime doluyor ve beni hazan yaprakları gibi titretiyordu ama umursamadım. Daha önce yığdığım ve mezar haline getirdiğim taşları tek tek gerisin geriye bozmaya başladım. En sonunda yunusuma ulaşmıştım.. Affet dedim affet beni. Sana sahip çıkamadım. Seni koruyamadım. Bir daha hiçbir şeyi hiç kimseyi bu kadar çok sevmeyeceğim.. Çünkü ne kadar seversem seveyim bileceğim ki ya gidecek ya ölecek.. Seni çok sevdim. Bir daha senden başkası olmayacak dedim buz gibi dudaklarımla fısıldayarak. Sürükleyerek çıkardım kazdığım kuyudan onu.. Bir süre dizlerime yatırdım ve sarıldım sıkıca. Geceyi kesen soğuğa rağmen ben terlemiştim. Onu denizin kıyısına getirdim.. Seni dedim dalgalara veriyorum. Sen onlara aitsin.. Seni alıp içlerine götürecekler. Ve ben seni hep seveceğim unutma sakın dedim.
Ve denizin içine doğru itekledim. Azgın dalgalar önce şaşkınlık geçirir gibi duruldu sonra birden delirerek alıp içlerine götürdüler yunusumu.
Büyüdükçe çeşitli sevilerim oldu.. Hak eden veya etmeyen ne farkederdi ki.. Üzüldüğüm zamanlar oldu.. Heyecanlandığım saatler.. Ve unutamam dediğim çok kısa anlar..
Ama ben daha küçücük kalbimle şunu öğrenmiştim. . Hiç kimseyi çok sevmemek gerekiyordu.. Kalbimde bir örümcek yaşatıyordum.. Karşımdakinin her ufacık hatasınca o örümcek yüreğimin bir kenarını örüyordu. Hatalar çoğaldıkça öyle bir an geliyordu ki yüreğim örümcek ağlarıyla korunmaya alınmış oluyordu ve ben o kozamın içinde sonsuza dek üzülmeden yaşayabiliyordum.
Sonsuzluk neydi.. Bir yüreğin bir yürekte kaybolup gittiği o incecik andı. Ben ilk sevda busemi bir yunusun ölü gözlerine bahşetmiştim.
Ondan sonraki sevilerim teferruattı.
Ayvazım DENİZ
.
YORUMLAR
gerçek bir hikayeye benziyor yada çok güçlü hayal gücü var yazarın. veya bu yazıda yunus balığı manasında bir sevgili anlatılmakta.Yani yaşanmış bir aşkın geride kalan sancıları.
Anlatım hem sürükleyici hende sade. ve akıcı
tebrik ederim
karadenize selam söyleyin o deniz benim ilk aşkımdır.
İnsanın kendi sırlarına yine kendi keşifleriyle ulaşması hayal dahi olsa, ne büyük bir rahatlama sunar.... Uçsuz bucaksız mekanlar yaratarak ,o deryada kendini kaybetmek, doğayla yarış içinde ,doğaya hükmetmek, inanılması güç olayları kendimize yaşatmak büyük bir haz.
Herkesle dolu dünyayı, hickimse olmadan yönetmek istemek hepimizin en güçlü düşü...
Çok güzel cümleler, güzel anlatılan hoş bir yazı... Güne seçilmesini dilerim...Tebrikler
Saygılar, sevgiler