- 1408 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
Tutunamayanlar/Bitmek Yolculuğu
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire: "Buraya kadar!" dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin. Üstelik, "daha önce haber vermiştik" derler. "Her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. Yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik."
-Tutunamayanlar-
Kim bilir nice tutunamayan göçüp gitmiş şu dünyadan.Sessizliğini de içine gömerek. Nice yol denemiştir aslında.Tutunacak kadar para da kazanmıştır, anlam katacak kadar hayatını okumuştur da.Biteviye peşini bırakmayan iki el yakasındadır ama.
Ne zincirlerini kırmıştır düştüğü girdabın, ne pençesinden kurtarabilmiştir kendisini.
Aslolan şu ki hiçbirimiz haberdar olamadık onlardan.
Kimi son nefesinde seslenmiştir yaratıcıya "düzeni bozuk beş para etmez dünyadan kurtar" diyerek, kimi de susmuştur, şakaklarında bir ölüm sessizliğiyle.
-Tak!
Sessizlik mi?
Turgut’u her şeyinden koparıp o yolculuğa çıkaran Selim’in gidişi miydi sessizlik?
Sözlük der ki; Ortalıkta gürültü olmama durumu,sükunettir sessizlik.
Sonra Orhan Veli yalanlar bunu;
"Bilmez yalnız yaşayanlar
Nasıl korku verir sessizlik insana"”
Sessizlik konuşur çünkü, bağırır çağırır, duvarlar yıkar, dağlar devirir.Ama herkes duymaz, kimileri tıkamıştır kulağını, kimileri anlamaz duysa bile.
Doğduğunda büyük bir görev verilir insanoğluna;Yaşama görevi.Her türlü zorluğa karşı dimdik kal der , asla ümitsiz olma!
Sonra büyüdükçe ezber bilgiler kurar hayatımızı.Eğer doğuştan şanslıysak dönen çark yüzümüze güler, değilsek!
O zaman işte bütün ipler eline geçmiştir;
mesele tutunabilmektedir artık.
Yenilgiler bir zamandan sonra bezdirir insanı. Aynı o esiri olduğumuz alışkanlıklar gibi. Sınırını aşınca hayat anlamsızlığını yitirir, o boşluk büyür...
Ne sayfalar dolusu kitap,
ne akil bir söz, sadık bir arkadaş,
o çemberin dışında tutabilir sizi.
Tek kurtuluş kalmıştır artık geride;
- bitmek yolculuğudur bu!
Aylak Adam C.yi tanırsınız , Atılgan’ın ilk romanından.
Tutunamayan ve arayışlar içinde bir adamdır o da. Kabullenmiştir korkuluksuz sallantılı bir köprü gibi yaşanılan şu dünyayı. Tutunmak istemiştir kendisi gibi düşünen, seven bir kadına.
Nedir sonuç peki, o çok sevdiği kadına ulaşamamıştır.
Aslında bakarsanız bütün tutunamayanlarda ortak bir nokta var.
Hepsi aşk’ta tutunma çabası içine girmiştir.
Selim için bir yenilgidir tutunamamak, der ki cümlelerinde;
"Böylesine rezil bir yenilgi görmemiştim. Turgut evlendiği zaman ben de evlenmeliydim. Çatal-kaşık fasulye pilakisi karşısında böyle ağır bir yenilgiye uğramayacaktım. Oysa fasulyeyi ne kadar severdim.
Her şeyle aramı bozdum artık.
Her şey bana düşman kesildi.
"Tanrım" diye düşündüm ilk defa.
İlk defa Tanrım dedim. Bıraksınlar beni artık."
İpini çekmiştir.
Aylak Adam da, Tutunamayan Selim de keza onun gidişinin sırrını çözemeyip sahip olduğu her şeyi bırakıp kaybolan Turgut da, Beyaz Mantolu Adam da, Bir Gün Tek Başına ,bırakıp arkasındakileri sonsuzluğa giden Kenan da...
susmuştur artık.
Hayatı kabul edip getirdikleriyle yaşamak gerçeği bir yana baş kaldırıp kendi gerçeklerini kabul ettirmek de bir seçenek. Bunu başarabilenleri görürüz, hayatın gerçeklerini kabul edip ayakta kalabilenleri.
Tabuları yıkamayacağı inancına sahip olanlar ise ya bileklerinden başlamıştır göçmeye, ya da nefesini susturmuştur önce.
Basitti ya tutunacaksın ya tutunamayan olacaksın.
Köşe başlarında,o iğne atsan yere düşmez insan sağanağında bile hep o iç sesiyle kavga eden yorgunlar var,
bıkmışlar,
Kendi çaresizliğinde o çıkmaz sokaklarında dönüp dolaşıp,
o son noktayı bir kaldırım taşında bırakanlar...
Kimileri vardır ki arkalarında son yazdıkları cümleler kalır. Metin Kaçan’ın intihar etmeden önce bir edebiyat dergisinde yazdığı son yazı gibi.
Şöyle bitirir yazısını;
" Merdivenlerden indiğimde tek başımaydım yine. Kılavuzum beni korkumun sahibesinin yanına, rüzgârların tam ortasına getirip bırakmıştı. Ne tuhaf, korkumun bana ihtiyacı olduğunu öğrendim. Kendini bana yine hatırlattı. Fırtınalarda kaçacak delik arıyorum eskiden olduğu gibi. Ama bu defa farklı. "
Tutunamayanlar görmeye vakit bulamadığınız sessizlerdir çoğu kez.
Bunun için sessizlik korkutur,
bağırır, kırar döker.
İçinizdeki o sakin karanlığa yenildiğiniz gün iplerinizi tutup getiren gölge yutar sizi. Aydınlığınız çoksa, dünya sizindir,
yenilgiyi kabul edenler aydınlığını yitirenlerdir.
"Önce kelimeler vardı.
o yaşam dolu kelimeler,
ondan önce de insan vardı.
karanlığa fener tutan gözleriyle.
çok önceleri de ;
dünya yalnızdı."
N.K-2014
"GÜNE LAYIK GÖREN DEĞERLİ SEÇKİ KURULU’NA VE BÜTÜN OKURLARIMA GÖNÜL DOLUSU TEŞEKKÜRLERİMLE."
" Ve tabiki insanı bu kadar güzel anlatan tutunamayanın öyküsüne ayna tutan Oğuz Atay’a, Yusuf Atılgan’a
adını sayamadığım büyük kalemlere duyacaklarına inanıyorum yürekten teşekkürlerimle...
Vefa yazısı olsun bu onca tutunmaya çalışan ve tutunamayan adına."
YORUMLAR
Yazarın ve düşünürün hayattan alacağı en büyük intikam, harflerini kelimelerine kavuşturması, cümlelerin karanlık sokakları aydınlatacak kadar parlak olması, ve kendine itaat edecek kahramanlara sahip olmasıdır.
Bazen ıssız bir yola gireriz, ve bu yolun sonunu bile bile bir çıkmazın derin inlemesini, tutunamayanların o bestesinde, kendimize masum bir beste olarak yorumlarız...Dudaklarımızdan düşmeyen beste, içimizi acıtsa da, bizden sonra kaç kişinin dudaklarında kim bilebilir ki...
Evet değerli dostum yazılarınızdan en çok beğendiğim bu yazınız...Bu yazıyla bence kendimizi aştınız ve eminim gelecek yazılarınız bunlardan da iyi olacak...
Bu yazınızdan etkilenerek bende bir deneme yazdım...Yayınlamadan size yazıyorum...
İntikam Defteri...
Uzun ve karanlık bir sokak...Yol boyu bütün pencereler, perdeler kapalı...Beni gözetleyen ,önemseyen hiç kimse yok ! Üşümüşlüğüme aldırmayan elbiselerimin bedenime sarılması, beni daha da fazla üşütüyor. Ruhumun git gide büyüyen sessiz çığlığını ,intikam defterimden başka hiç kimse duymuyor,bilmiyor.. Soğuk bir tebessüm ve vücuduma tutunamayan ıssız bir sıcaklık...Son bir pencere ve son bir umut...Hayatın bana sunduğu zamanın hangi anında,kaderimin hangi durağında, tutunamayan bedenimin son çırpınışı ve tek bir söz !
Ölüm !
Bütün yazan ve düşünen insanların zoraki bir kabulüdür dünya...Doğmanın ölmek kadar hür olduğunu kelimelerin arasına sıkıştırıp ,hemen oradan uzaklaşmamız ,inandığımız doğrulara yaşadığımız sürece kör kalmamızı sağlar. Aksi halde durum ,yaşarken kendimize isyanımızı derinden gelen bir sarsıntıya dayanamayan, yeryüzü abidelerinin sonu gibi ,deprem ! Yerle bir eden türden…Ve ardından yıkıntılar arasından var olmaya çabalayan insanı toz-duman arasından çıkartmak; aklın hiçe saydığı zamanı, bir güne rezil etmek gibi…Sakat bir var olma, sadakatten bir an olsun ayrılmayan ruh ,hala bedenin içinde ve hala ürkek, korkak . Hür olana kadar, sessiz bir direnişin sonunu bile bile bekleyen ruhun, masum ve haya ile uslandırdığı âmâ gözlerinin uçsuz bucaksız sanılan hayatın, her an’yıkımını bekler gibi ,sahte bir uykuda…
Romeo ölmemeli ! Shakespeare’in hayattın intikamını ,kendine sunulan zaman darlığının çaresiz bir çığlığı…Belki de kendinden sonrakilere itirafıydı.- Günler giderek üst üstte yığılıyor ve ben bu ağırlığın altında yaşama mücadelesini giderek kaybediyorum. O zaman beni var eden güç, beni hiçe sayıp yok ediyorsa ,benim yarattığım kahramanları da ben yok ediyorum. Romeo ölmeli, Juliet onun ölümünü izlerken, kamçının sahip olamadığı ruhuna Romeo ölürken çoktan sahip olmuştu. Juliet’te ölmeli !
Leyla ile Mecnun !- Ben yaşarken, bir burham ,bir intikam, kendimde büyük bir kibir biriktirir aşk. Sahipsiz, kimsenin olmayı beceremeyen aşk, ne kadar kıskanç ! Genceli Nizami’nin aşkına öfkesi, kendisinde var olamayan aşktan en büyük intikamı, Leyla ölmeli ! Ve aynı utanç, aynı çaresizliğin fanalığına yakalanan Genceli Nizami ,benim olamayan aşk, beni sevmeyen hiç kimselerin intikamını Leyla’dan çıkarırken ;ardından göz yaşı döken Mecnu’nun da ölmesine asla ses çıkarmamıştır.
İki büyük aşk ve iki büyük yazar…Biri hayatının avuçlarından akıp gitmesine dayanamayınca bütün kahramanlarını tehdit ederek öldürdü. Diğeri ise aşkın kendisinde baki kalmamasını ,en büyük aşkı yaşattığı Leyla ile Mecnun’un ölümüyle kutladı. Ve ikisinin dünyaya vedasını ,kağıtlara döktükleri kelimeler önlüyor. Kelimelerin zamanla bitmeyen kavgası, büyük yazarların büyük eserleriyle durmadan devam ediyor.
Retorik bir söz, sizin en güzel yanınızın ortaya çıkmasına neden;lakin azap veren yanı, sizden sonra zamanla sonsuz bir savaş vermesi ,sizim intikam yanınızın bir belgesi değil mi?
saygılar,sevgiler
maybull tarafından 10/27/2014 5:04:27 AM zamanında düzenlenmiştir.
"İçinizdeki o sakin karanlığa yenildiğiniz gün, iplerinizi tutup getiren gölge yutar sizi."
İşte bütün mesele o karanlıklara düşmemek..
Bir ara çok zorlandım ama, sonunda aydınlığı seçtim....
Tebrikler,
Sihirli Kalem
Karanlıkta yolunu kaybeden çok tutunamayan var,
aydınlık yüzler lazım güzellikleri yaşatabilecek.
Çok sağ olun efendim,
sevgimle.
Sihirli Kalem
Okumak, hele de dört gözle beklediğim kalemleri ayrı bir keyif veriyor.
Ama sanırım bugünden sonra ben de uzun bir süre olmayacağım burada.
Onun hüznü de var.
O güzel esintide, güzel kokularda buluşmak dileğiyle.
Teşekkür ediyorum,
sevgiyle.
Herkesin 'tutunan' olmak istediği bir dünya da ne çok tutunamayan var kim bilir? Ya da tutunmamayı seçen kaç Selim var acaba? Bir de tüm gayreti ve çabasına rağmen tutunamayanlar... Turgut gibi!
'Tutunamayanları avlamak çok kolaydır.' demiş Oğuz Atay. Anlayışlı bakışları yeterli görmüş avlamak için. Acaba bizim yerimiz neresi? Av mıyız? Avcı mı?
Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar üzerine keyifli bir yazı...
Tebrik ederim. Saygı ve sevgilerimle...
Sihirli Kalem
Oğuz Atay güzel bir resim çizdi aslinda Tutunamayanlar'da,
bizim kenarda köşede gördüğümüz ya da göremediğimiz silik yüzlerin hatlarını belirginleştirerek.
Teşekkür ederim bu güzel ziyarete ,
sevgimle.
Tutunamayanlar...bir Oğuz Atay klasiği.
Çok da güzel yazmışsın
Zengin dolu dolu bir yazı olmuş.
Alkışlayıp tebrik bırakayım ben de
Sevgimle Nuray.
Sihirli Kalem
defalarca kez alıp okuyorum.
yirmisinde de böyleydim,
sanırım ellisinde de böyle olacağım.
Uzun bir süre burda olamayacağım
belki de bu his tutunamayanları
yaz dedi bana.
belki, dönünce güzel hikayeler yazarım;)
sevgimle.
Satır arası
Yazdıkların hep okunuyor, mahrum etmezsin inş.bizi.
Yüreği güzel insan,
sevgimle.
Edebiyatın sihirli dünyasında yolculuk,
rotasını bilenler için büyük zevk olmalı.
Yok,
hayatın serseri rüzgarları ile doldurup yelkenini,
her daim esiş yönünün ters istikametinde akıp gidiyorsan öylece sere serpe,
ne söyleyecek sözün, ne yazacak yazın, ne soluklanacak nefesin oluyor.
Sadece,
hoş bir tablonun gözlerinize sunduğu hazzın lezzetini hissediyorsunuz, o kadar.
Üzücü bir durum.
Neyse, yazıya dönelim.
Hayatın, gerçekten güzel bir seyredilişi idi.
Hayatın her yönünün.
Başlangıç ve bitiş arasındaki enteresan mücadele.
Realite,
gerçekten güzel ele alınmış,
her zamanki gibi güzel sunulmuş.
''Budur'' dedirten bir yazı olmuş.
Sihirli Kalem
gerçeğimiz iki kelimeden ibaret,
tutunabildik mi yoksa
kaybettik mi ipin ucunu.
ne şanslı ki
tutunabilene.
Teşekkürler efendim bu güzel yorum için,
sevgiyle.
tutunamayanlar..güzel bir konu seçmişsin ayrıca yazının akışı harkulade..tebrikler..
Sihirli Kalem
o hüzünlü yüze kitap kapaklarından bakmak yetmezdi.
Bir de vefa yazısı kondurmak gerekti,
Teşekkür ediyorum,
sevgimle.
herkesin yalnız olduğunu kavradığımız zaman işte o zaman başımızdaki kalabalıktan beynimizin sağır olduğu zamandır. tek yapılabilecek bir şey vardır turgut uyarın "durma kendini hatırlat" dediği gibi oyalanacak bir şeyler ararız. ümidimiz bulmak. turgut özben selimciğine asla kavuşamaz ama selimi kendinde yaşatabilir. tebrik ederim.
Sihirli Kalem
denemekten de öteye geçmiş,
yaşatmış.
Belki kayıplara da karışması,
kendini onda kaybetmekle başladı.
Teşekkür ederim,
sevgiyle.