DEDEM..!
Bu günlerde validemle eski günlere dair çok konuşuyoruz... Validemin inanılmaz bir belleği var.. Eski albümleri çıkarıp Özlem’le yadediyoruz.. Hoş ben bilmiyorum hiç birini lakin, onun özlem’ini hem sesinde, hemde gözlerinin neminde görmek mümkün... Siyah beyaz solmuş bir fotoğraf geçti elime o huşu içinde anlatırken... Kim olduklarını sorduğumda Anneannem ve Dedem olduğunu söyledi.. Arkasında tarih vardı.. 1949 yılı yazıyordu.. Bilmem bilirmisiniz.. Eski fotoğrafların arkasına dolma kalemle önce tarih sonrada küçük maniler karalanırmış... Bu resimde onlardan biriydi.. İnsanın bir asırı avuçlarında tutması ki hayatta olmayanların hangi duygu içindeyken çektirdiği fotoğraflara bakmak çok tuhaf bir his...
Neyse çok dağıtmayayım konuyu, evet resimdeki iki kişi Anneannem ve Dedem di.. Anneannem 19-20 yaşlarında.. Yüzündeki incelikli asaleti.. Elindeki mendili parmaklarıyla kavrayışı.. Ve zarif bir biçimde oturup poz verişi...Dedemde o tarihde 30 yaşınların da bir yüzbaşı.. Ayakta kendinden emin, heybetli bir duruşu var.. İkiside mutlumu ,mutsuzmu pek belli değil.. Validemin anlattığına göre ilginç bir hikayeleri var ikisinin..
Sene 1942 ikinci dünya Savaşı’nın en karanlık yılları, ekmeğin, şekerin, tuzun karneyle alındığı yıllar.. Mevsim kış.. Dedem yaveri Hasan onbaşıyla at sırtında tatbikattan dönüyor.. Yollar kar dondurucu bir soğuk, hava kararmış.. Dedem yaveriyle geçtikleri bir tarlanın yanından, kurt sesini bastıran bir başka ses duyuyor.. İnsanın içini yakan bir ses... Duruyorlar, atlardan inip tarlanın kenarında sesin sahibini arıyorlar.. Sesin geldiği tarafa yöneldiklerinde çalılar arasında beyaz bir Kundağa sarılmış bebek buluyorlar..
Soğuktan, Açlıktan ve ağlamaktan mosmor kesilmiş bir bebek.. En fazla 2-3 aylık.. Ölmek üzere..!
Dedem bebeği kucağına alıp Hasan onbaşıyla dörtnala Orduevine getiriyorlar.. Hemen Kundağı değiştirip karnını doyuruyorlar.. Amansız soğuktan ve yorgunluktan bebek güvenle uykuya dalıyor... Askerlik gibi katı bir mesleği olan dedem.. Dünya’da tanımayı çok istediğim en yufka yürekli ve şefkatli erkekmiş.. Askerlik yapan beyler bilir, hemen her birlikte askere geç gitmiş yada uzun yıllar firar ettikten sonra yakalanmış, yaşı hayli ilerlemiş erlerde vardır..
İşte böyle erlerden biri kurtulan bebeği benimseyip bakımını üstlenmiş... Komutanım bu garibe ben bakayım izin verin demiş.. Dedemde eri gözü tuttuğu için kabul etmiş.. Bebek erkek olduğu için adını Murat koymuşlar... Dedem hergün bebekle ilgili rapor istemiş..
Ancak dedemin o günden sonra gözüne uyku girmemiş.. Bu bebeği kim tarlaya atar.. Anası, babası kim bu zavallının.. Nasıl insanlar bunlar diye kendini yemiş..
Jandarmalara haber salmış , toplayın tarlaya yakın insanların hepsini Birliğe getirin demiş..
Birliğe gelen köylülere bebeği göstermiş.. Önceleri Tanıyan kimse çıkmamış.. Ama birgün yaşlı bir kadın Birliğe gelip Murat’ı görünce , bu Emine’nin bebeği demiş..
Kim bu Emine, Kocası kim, nerde oturur sorular araştırmalar derken.. Emine’nin oturduğu ev bulunmuş.. Evin Çevresi araştırılmış ve bahçeye gömülmüş bir ceset bulunmuş.. Bu ceset Emine’nin Kocası bizim bebek Muratında babasıymış.. Meğer Emine Kocasını sevgilisiyle bir olup öldürüp gömmüş.. Bebeği alıp kaçmışlar , ordan kaçarken de artık anlaşamadılar mı nedir .? Bebek Muratı tarlanın kenarına atıvermişler... Ve yakalanıp sonuçta ağır hapse mahkum olmuşlar..
Bu olaydan sonra Murat askerlerin maskotu olup çıkmış.. Dedem erlerine sıkı sıkı tembihlemiş.. Sakın ha..! Murat’a anne babasıyla ilgili hiç birşey anlatmayın.. Vakti gelince biraz daha büyüsün, onu en az üzüleceği şekilde ben anlatırım demiş..
Hoş kendide nasıl ne şekilde anlatacağını bilmiyormuş.. Ancak olaylar dedemin istediği gibi olmamış.. Çenesini tutamayan bir kaç er günün birinde Murat’a acı gerçekleri söyleyi vermiş.. Bunun üzerine Murat dedemi bulup ağlayarak ona sarılmış ve Baba götür beni burdan, burda kalmak istemiyorum demiş.. Dedemi babası olarak bellemiş.. Onu kurtarıcısı olarak görüyormuş.. O arada anneannem annesinin yanındaymış.. Dedem anneanneme durumu bildirince o da getirin çocuğu bana demiş.. Böylece Murat bizim ailenin bir Ferdi oluvermiş.. Anneannemi annesi Dedemi de babası bilmiş..
Birgün bir Öğlen saatinde anneannem mutfakta iş görürken kapı çalmış.. Karşısında yöresel Kıyafetler giymiş toplu kısa boylu bir kadın varmış.. Anneannem buyrun , ne istemiştiniz diye sormuş.. Kadın kısa bir süre anneannemi süzdükten sonra Karadeniz şivesiyle , benim Çocuğum sizdeymiş, onu almaya geldim demiş.. Anneannem şok yaşamış tabi, kaldı ki uzun zamandır bu kadının nasıl biri olduğunu çok düşünüp merak etmiş.. Ama hemen toparlanmış.. Anlıyorum ama kocam gelsin, ona sormadan karar veremem demiş... Kadını yollamış..
Akşam dedem gelince durumu anlatmış.. Dedemde çok şaşırmış tabi, böylesi canavar ruhlu bir kadın nasıl bu kadar kısa zamanda serbest bırakılır diye bağırmış.. Evin içinde dört dönerken..
O yıllar iktidarda Demokrat parti varmış.. Seçimler yaklaşmış.. Oy Avcılığı için Adnan Menderes Hükümet’i af çıkarmış.. Müebbet hapse mahkum Emine ve aşığı, 7-8 sene Yatıp çıkmışlar maalesef...
Ancak bu arada unuttum söylemeyi.. Murat annesi kapıya geldiğinde evdeymiş ve kadının çocuğumu istiyorum dediğini duymuş.. Ve mutfaktan bir Bıçak kapıp anneannemin yanında bitmiş ve annesinin üzerine doğru yürümüş anneannem Murat’ı yakalamış.. Murat avaz avaz, benim annem değilsin, defol buradan..! Benim annem bu diye bağırarak anneanneme yapışmış.. Ve anneanneme ne olur anne, beni ona verme, ben burada sizinle kalayım ne olursun beni verme diye yalvarmış..
Emine ertesi gün tekrar Kapıya dayanmış anneannemde dedemin desteğiyle daha da rahat..Murat’ı vermeyeceğini, onun artık onların çocuğu olduğunu ve bir daha kendilerini rahatsız etmemesini söylemiş..
Ancak Emine çocuğu almak için dedeme dava açmış.. Ve yine maalesef davayı kazanmış.. Bir gün polisler bizimkilerin evine gelmişler ve Muratı alıp annesine götürmüşler... Fakat dedem bir şekilde Murat’ı sahiplenmiş.. Onu elinden geldiğince uzaktan da olsa okutmayı başarmış.. Manevi oğlunu öyle bir adam nasıl sahipsiz bırakabilirdi ki..
Dedem yıllar sonra beyin kanaması geçirerek Haydarpaşa askeri hastanesine kaldırılmış.. Validemler haber alır almaz hastaneye koşmuşlar.. Başında anneannem ağlıyormuş.. Dedemin bilinci gidip gelmekteymiş.. Doktorlar dedemin Ölmek üzere olduğunu söylemişler.. Dedem o haliyle yattığı yerden birşeyler söylemeye çalışıyormuş.. Ama hep aynı şeyi söylüyormuş.. Annemler ne demek istediğini en sonunda anlamışlar..( Muratın harçlığını verdinizmi..! ) Murat büyüdükten sonra bir kaç kez dedemi ziyarete gelmiş, iri yarı biraz şişmanca biriymiş.. Sanırım bir şirkette Teknikerlik yapıyormuş.. Alnında boncuk boncuk terler, hep gözlerini kaçırırdı bizlerden dedi validem.. Çok kırgın, çok yaralı biriymiş.. Her halinden belliymiş kırgınlığı.. Şimdi yaşıyor mu..? Yaşarsa da kimbilir nerededir..?
İşte dedemin hikayesi böyle..
Hayatı yaşarken insan, ilginç tuhaf karanlık yanlarına da istemeden de dokunuyor sanırım.. Ve biz insanlar kaybede kaybede büyüyoruz..!
21/10/2014
YORUMLAR
Mazinizi emmiş, özümsemiş olmanız ne güzel. "Kökü mazi de bir ati" misali olabilmek. Ne mutlu merhum dedenize. Siz bunları dedikçe, de gönül yılma diyor insan.
degaje8
nostalji tadında...ne varsa eskilerde var dedirtti bize...insanlık..merhamet...sahiplenmek...vefa...
kurgu olarak farklıydı hikayeniz...2.şahıs ağzından...hatıra türü...çok uzun ve biraz da karışık...sade,derli toplu ve kısa,öz cümlelerle kurgulamak okuyucuyu sıkmaz sanırım...
siz devam edin yazmaya...biz bıkmadan ve alkışlayarak takip ederiz sizi...yazmak çoğalmaktır...paylaşmak yüreklenmektir...alkışlamak emeğe saygıdır...
tebriklerim çokça,kurgulayıp da,unutulmaya yüz tutmuş değerlerimizi hatırlattığınız ve yüzümüzü maziye çevirerek millet kimliğimizi gösterdiğiniz için...saygılarımla...
degaje8
Saygılarımla...
Yaşanmış anılardan derlenmiş düşündüren ve ibret alınacak bir yazı kutlarım.
Bir tarafta hiçbir bağı olmadığı halde terk edilmiş bir bebeği sahiplenen kocaman yüreği olan insanlar ve diğer tarafta öz evladın yolun kenarına bırakabilen acımasız insanlar. Ne garip bir dünya! Hüzünlü olduğu kadar dedeniz gibi değerli insanlarında bu dünyada yaşamış olduğunu ve yaşadığını bilmek adına güzel bir yazı.
Kaleminize sağlık
Saygı selamlarımla.
degaje8
Hüzünlü bir hikaye.
Bana dokunan tarafı,
o taş kalpli annenin Karadenizli olmasıydı.
Ama,
bir çocuğa hayatını kazandırmış dedeniz.
Ne güzel bir durum.
Ne yüce bir gönül.
Hikaye,
biraz kısa kesilmiş geldi bana.
Oysa,
biraz daha estetik verebilecek yetenekteki bir yazarla karşı karşıya olduğumuz bir gerçek.
Sevgili dededen kaynaklanan bir heyecan esintisi,
cümleleri çabucak sıraları ardı ardına ve kısacık bir zaman diliminde noktaladı.
Ne demeli?
Gerçekten güzeldi.
degaje8
Hem öykü, hem öykünün içindeki öykü gayet manidardı. Aktaran kalem de en incesine de ve soru işareti bırakmayacak biçimde aktarmıştı. Tebrikle.