- 747 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İnsan Sesi
Siyatiğim azmamış, romatizmam sancıtmıyor. Ahsız vahsız bir gün. Eski fotograflara bakabiliyorum canım yanmadan. Penceremden görünen tren yolu da hatıratımın üzünçlü sayfalarını aralamıyor.
Adına inat adeta bir sinir küpü olan Sakine hanım çorbamı pişirmiş, gömleklerimi ütüleyip dolaba yerleştirmiş. Geceleri yaşayıp gündüzleri uyuduğum için neredeyse hiç karşılaşmayız aslında onunla. Ben hizmetine karşılık gelen parayı sehpanın üzerine bırakırım, o da gelir işini yapar.
Yeni telefon makinemle aramız düzelemedi bir türlü. Ya ben dilinden anlamıyorum, ya da o benimle anlaşmak için gayret sarfetmiyor. Zaten ara sıra arayan bankaların müşteri hizmetleri görevlileri de olmasa, sesi soluğu çıkmadan öylece duruyor olduğu yerde.
Hatırlayamadığım yolculuk planlarım olmalı. Olmalı, çünkü içi elbise ve özel eşyalarla dolu bir valiz geçti elime. Bazan bu eve ve bu evde olan bitene hakimiyetten uzak olduğumu seziyorum. Unutkanlığımın dermansızlığını yüzüme haykırmıştı doktorum. Ama işlerin bu boyuta geleceğini düşünmezdim.
Karşımda soyunup resimlerini çizmem için yalvaran güzel kadınların hayatımı doldurduğu günler ne kadar da geride kalmış böyle? Artık güzel kadın görebilmek için moda dergilerinin sayfalarını karıştırmam ya da yakındaki plaja inmem gerekiyor. Gerçi plajların sıcak kumlarına uzanan kadınlardan çoğu selülitli ve vücutlarına özensizler ya, olsun. Tek tük de olsa alımlı güzel kadınlar görüntü veriyorlar yine de.
Resim dersi almak için kimse aramadı halâ. Yaşamımızın estetiğini mi kaybediyoruz ki? Türlü türlü yalan söyleyip beni kandırmak isteyen pazarlamacılar da görünmüyorlar ortalarda. Yalnızlığım büsbütün kuşatıyor beni sanırım. Geçimsizliğim, huysuzluğum bundan olacak.
Evi satıp taşınmalıyım buradan. Yeni bir şehir, yeni insan yüzleri. Hayır ben insanların yüzlerini değil seslerini duymak istiyorum. İyi çizimler yapınca, sesleri kaçırdığımı farkettim. Resim yapmayı da bırakmalıyım. Tabi sigarayı da. Zor olacak çok zor. Kendimle barışmam, kendimle tanışmam kadar zor olacak. Sesler neredesiniz? Korkuyorum. Neden korktuğumu bile bilmiyorum ama, korkuyorum. Sessizliği kendim seçmedim. Sağırlaşıyorum giderek. Köhnüyor içimin insan tarafı. Cılız bir sekerat beni sonsuzluğa davet ediyor. İşte o an, hangi sesi duymak isterdim diye soruyorum kendime. Annemin eve geç kaldığımda söylenen sesini mi, yoksa babamın hiçbir şeyden memnun olmayıp homurtuya karıştırdığı sesini mi? Belki de gençlik aşkımın sesi. Hayır onunkini duymasam da olur. Yüzüne oranla öylesine bet bir sesi vardı ki kızın, yok onunki değil duymak istediğim. Eski karımın sürekli yakınan ve tıpkı babamın memnuniyetsizliğine benzeyen beğenisizliğini ifade ederkenki sesi? Sanmıyorum. Yirmi koca yıl aramızdan geçip giderken öylece bakakalmıştım ardısıra.
Zuhal yıldızı insan kılığında gelse ve ses verse bana? Sanırım onu da istemezdim. Sesler bu kadar yabancıyken sadece bir insan sesi duymaktır muradım. Bir insan sesi. İnsan bir ses. Kim bilir belki...
YORUMLAR
Bazen insan yüzlere de hasret kalıyor tıpkı seslere kaldığı gibi. Ama seslere duyulan hasretlik bir seçim meselesi.. yalnızlığa kapıp koyverince insan kendini bırakın insan sesini bir kedinin miyavlamasını bile çekemiyor... hele ki yalnızlık bedbah yüreğide yosun tutturmuşsa.. nemrut ve çekilmez biri çıkıyor ortaya... Yazınızı okduduğum da yaşlılığımı düşündüm açıkçası... böyle biri olmak istermiydim diye.. yalnızlığı ne kadar seversek sevelim.. genede bir telefonun çalaması.. kapının tıklatılmasını bekler insan... Umarım kimse birşeylere ketum davranıp kendini saklayıp bilinçli hasretlik çekmez yazınızda ki gibi.. hüzünlü bir o kadar da kendime dönük bir yazı okudum.. Emeğinize sağlık... Saygılarımla....