7
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2046
Okunma

‘’Uzun bir yazı olduğunun ve bizim vatandaşların pek çoğunun aşk-meşk gibi çok daha önemli işleri olduğunun farkındayım ama daha fazla kısaltamadım. Yazıları okumak için cetvel kullananlar okumasınlar. Evet…Bu uzun bir yazıdır. Sizler gidin kim ne derece aşk acısı çekiyor onlarla, onların yazdığı şiirlerle ilgilenin. Bu yazı size göre olmayabilir. Sıhhatiniz açısından zararlı olabilir zira bünyeniz alışık değildir böyle yazıları okumaya.’’
Diyerek ‘’ Çok uzun yazıyorsun, ben uzun yazıları okumuyorum diyen arkadaşlara sitemlerimizi ilettikten sonra başlayalım.
Birinci resimle başlayalım.
Takvim yaprakları 29 Ekim 2004 ü gösterirken İtalyanın Roma kentinde yirmi beş ülkenin katıldığı bir imza töreni yapılır. O törene katılan tek müslüman devlet Türkiye’dir. İmzalalan şey ise Avrupa Birliği Anayasası Nihai Senedidir. Türkiye adına bu senedi imzalayanlar ise dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’dür.
29 Ekim malum Türkiye için önemli bir gündür çükü Türkiye Cumhuriyeti o gün kurulmuştur ve 2004 yılında 81. Yıldönümü kutlanmaktadır Türkiye’de. Ancak 2004 yılının 29 Ekiminin bir başka önemli tarafı daha vardır: O sene tüm Müslümanlar için kutsal olan Ramazan ayı da Ekime denk gelmiştir. Yani bu imza atılırken aylardan Ramazandır.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş gününde ve bir Ramazan ayında imzaladığımız Avrupa Birliği Anayasası Nihai senedi nerede imzalanmıştır ? Yok yok ülke ve şehri sormuyorum. Onu yazdım zaten. Nasıl bir mekanda imzaldık o belgeyi onu soruyorum. Daha açık sorayım. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün hemen arkasındaki heykel nerededir ve o heykelin anlamı nedir?
Başbakanımız ve Dışişleri bakanımız Roma belediyesinin Campidoglio sarayının Orazi Curiazi salonunda imzalamışlardır o metni. Heykele gelince: O heykel Papa X. İnnecentus’a aittir. Alessandro Algardi adlı bir İtalyan sanatçı tarafından yapılmıştır.
Peki kimdir bu Papa X. İnnecentus?
Papa X. İnnecentus Osmanlı Devleti’nin Girit adası hakkındaki düşüncelerini çok iyi bildiği için Venedik’i Osmanlılara karşı kışkırtan ve yaptığı yardımlar yüzünden 1645te başlattığımız Girit Seferinin 1669 a kadar uzamasını sağlayan papadır. Tüm ömrünü Osmanlı Devleti’ni Avrupa’dan atmaya adamış olan bir papadır. O sebepledir ki on üç tane İnnecentus ve yirmi iki papanın düzenlemiş olduğu haçlı seferlerine rağmen X. İnnecentus Hristiyan Avrupa’nın idolüdür. Hatta öyle ki ne Haçlı seferlerini başlatan Papa Urban, ne de adaşı olup IV. Haçlı Seferini başlatan III. İnnecentus değil de Türkleri Avrupa’dan atmayı nihai hedef yapan X. İnnecentustur idol olan.
Evet…29 Ekim 2004te, Türkiye’de Cumhuriyetimizin ilanının 81. Yılı kutlanırken ve aylardan kutsal Ramazan ayında Papa X. İnnecentus’un heykeli önünde Avrupa Birliği Anayasası Nihai Senedine imza attı Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül.
[Kaynak: Dönemin tüm gazeteleri.]
İkinci resme geçelim.
Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan Ermeni gençlerine bir hedef gösteriyor ve diyor ki: ‘’ Karabağ’ı biz aldık Ağrı’yı da siz alın.’’
Şimdi bu resim ile birlikte aşağıdaki satırları değerlendirelim.
Tarih 24 Nisan 2013. Ermeniler için çok çok önemli bir gün. Çünkü onlara göre Türklerin 1915 yılı 24 Nisanında başlattıkları soykırımın 98. Yılı. İşte bu tarihte Ermenistan’ın Türkiye’den iki talebi olur. Nedir bu talepler bakalım mı?
Bakalım.
24 Nisan 2013 günü eski dış işleri bakanı, bugün “Parkavac Hayastan” (Müreffeh Ermenistan)Partisi danışma üyesi Vartan Oskanyan şöyle yazmıştı; “Soykırımın tanınması gerekliliğini göz ardı etmeden başlıca hedefimizi bunun sonuçları üzerine yöneltmemizin tam zamanıdır, hatta geç bile kalınmıştır. Bu maddi, manevi ve entelektüel zararlarımız karşılığında hak taleplerimize sahip çıktığımızı gösterir.”
Aynı gün, Ermeni Apostolik Kilisesi’nin her iki Katolikosu yan yana gelip ortak bir bildiriyle Türkiye’den;
“1- Ermeni halkının ve hem ulusal hem de insani haklarının tecavüzüne karşılık tüm zararlarının tanzimini
2- Ermeni halkının kilise, manastır ve kiliseye ait diğer mülklerinin, ruhani, kültürel değerlerin derhal iadesini.” talep ettiler.
Kaynak : Lilit Gasparyan ( Ermenistanlı Türkolog ve gazeteci- Agos Gazetesi ve bir dönem Zaman gazetesi yazarlarından… Ermenistan Editörü ) ‘’Repair Armanian-Turkhısh Platform’’ adlı Site’de yazmış… Makalenin başlığı ‘’ Soykırıma dair Ermenistan’da adalet talepleri ‘’
İkinci resme tekrar dönmek üzere üçüncü resme geçelim.
Üçüncü resimde Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı ( O dönem için ) olan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye, Ermenistan ve tüm dünyada yaşayan Ermenilere hitaben bir konuşma yapıyor. Ne zaman? 24 Nisan 2014 Tarihinde. Yani Ermeniler için Soykırımın 99. Yılı, Türk Milleti içinse Milli Egemenliğe geçtiğimiz 23 Nisan 1920 nin 93.Yıldönümünden bir gün sonra.
Tam olarak diyor ki:
Ermeni vatandaşlarımız ve dünyadaki tüm Ermeniler için özel bir anlam taşıyan 24 Nisan, tarihi bir meseleye ilişkin düşüncelerin özgürce paylaşılması için değerli bir fırsat sunmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarının hangi din ve etnik kökenden olursa olsun, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve diğer milyonlarca Osmanlı vatandaşı için acılarla dolu zor bir dönem olduğu yadsınamaz. Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar.
Tabiatıyla ne bir acılar hiyerarşisi kurulması ne de acıların birbiriyle mukayese edilmesi ve yarıştırılması acının öznesi için bir anlam ifade eder. Atalarımızın dediği gibi ‘ateş düştüğü yeri yakar’. Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir. 1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi; çoğulcu bir bakış açısının, demokrasi kültürünün ve çağdaşlığın gereğidir.
Türkiye’deki bu özgür ortamı, suçlayıcı, incitici, hatta bazen kışkırtıcı söylem ve iddiaları seslendirmek için vesile olarak görenler de bulunabilir. Ne var ki, tarihi meseleleri hukuki boyutlarıyla birlikte daha iyi anlamamız, kırgınlıkları yeniden dostluklara dönüştürmemiz mümkün olacaksa, farklı söylemlerin empati ve hoşgörüyle karşılanması ve bütün taraflardan benzer bir anlayışın beklenmesi tabiidir.
Türkiye Cumhuriyeti hukukun evrensel değerleriyle uyumlu her düşünceye olgunlukla yaklaşmaya devam edecektir. Fakat 1915 olaylarının Türkiye karşıtlığı için bir bahane olarak kullanılması ve siyasi çatışma konusu haline getirilmesi de kabul edilemez. Birinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan hadiseler, hepimizin ortak acısıdır. Bu acılı tarihe adil hafıza perspektifinden bakılması, insani ve ilmi bir sorumluluktur.
Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır. bugünün dünyasında tarihten husumet çıkarmak ve yeni kavgalar üretmek kabul edilebilir olmadığı gibi ortak geleceğimizin inşası bakımından hiçbir şekilde yararlı da değildir.
Zamanın ruhu, anlaşmazlıklara rağmen konuşabilmeyi; karşıdakini dinleyerek anlamaya çalışmayı; uzlaşı yolları arayışlarını değerlendirmeyi; nefreti ayıplayıp saygı ve hoşgörüyü yüceltmeyi gerektirmektedir. Bu anlayışla biz Türkiye Cumhuriyeti olarak 1915 olaylarının bilimsel bir şekilde incelenmesi için ortak tarih komisyonu kurulması çağrısında bulunduk. Bu çağrı geçerliliğini korumaktadır. Türk, Ermeni ve uluslararası tarihçilerin yapacağı çalışma, 1915 olaylarının aydınlatılmasında ve tarihin doğru anlaşılmasında önemli bir rol oynayacaktır. Bu çerçevede arşivlerimizi bütün araştırmacıların kullanımına açtık. Bugün arşivlerimizde bulunan yüzbinlerce belge, bütün tarihçilerin hizmetine sunulmaktadır.
Türkiye, geleceğe güvenle bakan bir ülke olarak tarihin de doğru anlaşılması için ilmi ve kapsamlı çalışmaları her zaman desteklemiştir. Etnik ve dini kökeni ne olursa olsun yüzlerce yıl bir arada yaşamış, sanattan diplomasiye, devlet idaresinden ticarete kadar her alanda ortak değerler üretmiş Anadolu insanları, yeni bir gelecek inşa edebilecek imkân ve kabiliyetlere bugün de sahiptir. Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz. Aynı dönemde benzer koşullarda yaşamını yitiren, etnik ve dini kökeni ne olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarını da rahmetle ve saygıyla anıyoruz.
Kaynak: Dönemin tüm gazeteleri.
Bu konuşma bazılarına göre Ermeni istek ve taleplerine karşı yapılmış harika ve dahiyane bir siyasi manevradır. Bazılarına göre ise Ermenilerin ‘’ Büyük Ermenistan’’ idealine yapılmış olan en büyük katkıdır, dolayısıyla tam bir ihanet belgesidir.
Kimilerine göre Lord Curzon’un Lozan Antlaşmasından sonra söylediği ‘’ Şimdi verdiklerimizi siz ekonomik yönden zayıf düşünce tek tek geri alacağız’’ sözü gerçekleşmektedir çünkü Türkiye şu anda ekonomik olarak en zayıf dönemini yaşamaktadır. Kimilerine göre de Türkiye, tarihinde gördüğü göreceği en büyük ekonomik gelişmeyi yakalamıştır. Başbakanın söyledikleri ise Ermenileri biraz daha oyalayıp diğer sorunları halledebilmek için zaman kazanma atağından başka bir şey değildir.
Kimilerine Göre Recep Tayyip Erdoğan, Damat Ferit Paşa’nın ta kendisidir. Kimilerine göre Atatürkten sonra bu milletin başına geçmiş olan en büyük lider, hatta dünya lideridir.
2. Resme tekrar geri dönelim.
Başbakanımızın o konuşmasından çok kısa bir müdet sonra. 19 Eylül 2014’de Ermeni Soykırımı tazminat araştırma grubunun son raporu yayınlandı. “Ermeni soykırımına yönelik adil çözüm-tazminat” başlıklı rapor aşağıdaki önerileri sunmaktadır.
1-Ceza
“Ermeni soykırımının asıl suçluları artık hayatta değiller, yargılanamazlar, dolayısıyla bu maddeyi uygulamak mümkün değil”
2-Tanımak, af, eğitim ve anma
“Türk hükümeti ve suç birliği içinde olan sivil toplum kuruluşları, soykırımı resmen tanımalı ve af dilemeliler”
3- Ermenistan’a ve Ermenilere destek
“Uzun vadeli iyi yaşam koşullarının sağlanması amacıyla Türk devleti siyasi veya farklı konularda Ermenistan’a ve tüm dünya Ermenilerine destek olmalıdır”
4- Türkiye’nin normalleşmesi
İnkâr politikasının tamamen sonlandırılması ve Türkiye’de yaşayan Ermenilerle diğer uluslara saygı ortamının oluşturulması gerekir. Bunun dışında Türk devleti tüm kültür ve eğitim kurumlarından Ermeni karşıtı söylemleri ve soykırımın ideolojik ve pratik izlerini tamamen silmelidir. Örneğin Türk ceza kanununun 301. Maddesi. ( TCK 301. MADDE: Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama ile yargılananlar cezalandırılır.
(1) Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi 1. fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.)
(4) Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
5- Mülklerin iadesi ve mülk kaybı, ölüm ve zulmün telafisi.
70 milyar $-105milyar $ arası değer belirlenmiştir.
Araştırma grubu, başkan Woodrow Willson’ın yargısal kararıyla ( Wilson İlkelerinden bahsediyor burada) belirlenmiş alanın siyasi değişimini(transfer) en doğru şekil olarak düşünmekle birlikte alternatif arayışını da sürdürmektedir.
Kaynak : Lilit Gasparyan ( Ermenistanlı Türkolog ve gazeteci- Agos Gazetesi ve bir dönem Zaman gazetesi yazarlarından… Ermenistan Editörü ) ‘’Repair Armanian-Turkhısh Platform’’ adlı Site’de yazmış… Makalenin başlığı ‘’ Soykırıma dair Ermenistan’da adalet talepleri ‘’
Dördüncü resme geçelim.
30 Mart 2014 Yerel seçimlerinden sonra milletvekilliğinden Ağrı İlimiz Belediye başkanlığına geçiş yapmış olan Sırrı Sakık bir açıklamada bulunuyor: ‘’Ağrı’dan Kazım Karabekir’in adını sileceğim’’ Niye peki? Ne yapmış Kazım Karabekir ki adı Ağrı’dan adı silinecek?
Sırrı Sakık sözde Kürt. Kürtlerin demokratik (!) hakları için mücadele veriyor (!) Bu durumda Kazım Karabekir’in Kürtlere kötülük yapmış olması gerekiyor. Oysa tam tersine Kazım Karabekir Doğu Anadolu’yu Ermenilerden temizledi dolayısıyla da daha ziyade Kürtlerin canını kurtardı Ermeni çetecilerden. Ayrıca Ne Koçkiri ayaklanması,Ne Şeyh Sait İsyanı, Ne Ağrı İsyanları ne de Dersim Ayaklanmasının bastırılmasında herhangi bir rolü olmadı, olduysa bile hiç bir zaman bir Sakallı Nurettin Paşa, Topal Osman, Sabiha Gökçen gibi rol almadı Kürt isyanlarının bastıtılmasında. Dolayısıyla bir Kürt’ün Kazım Karabekir’in adını Ağrıdan ya da bir başka yerden silmesi için hiç bir sebep yok. Tabii ki kişi gerçekten de Kürt ise. İşte bu şüphemizin cevabını da yine Sırrı Sakık bizzat kendisi veriyor.
Beşinci resimde açık açık dile getiriyor: ‘’Anamız Kürtse babamız Ermenidir’’ Diye.
Evet…Bu beş resmin bize anlattıklarına bakacak olursak 2105 yılında önümüzde çok çok tehlikeli günler bizi bekliyor. 2015 önemli bir yıl. Çünkü sözde Ermeni Soykırımının 100.Yıldönümünde dünya haritalarında Büyük Ermenistan Devletini görmek istiyor Ermeniler.
Görür mü peki? Eğer bu gün olduğu gibi o gün de Türk Milletinin %49 u diğer kısım olan %51ini Koyun, sığır, öküz, g.t kılı, daha da ileri giderek, satılmış, yalaka, ve daha daha ileri giderek hain olarak görürse; Ülkenin %51, diğer kısım olan %49unu çapulcu sürüsü, dinsiz-imansız, ayyaş takımı, darbelerden ya da şehit kanından beslenen, asıl vatan hainleri olarak görmeye devam ederse olmaması için hiç bir sebep yok. Hele bu arada Türkiye bir savaşa girerse kesinlikle bu gün askere, polise taş ve molotof atanlar , yakıp yıkanlar o gün doğrudan doğruya arkadan kurşun sıkacaklarına ve Türk Milleti hâla ‘’ Başörtüsü dinin icabı mı yoksa bir siyasi simge mi?’’ tartışmasını devam ettiriyor olacağından Büyük Ermenistanın sözde Ermeni Soykırımının 100. Yıldönümünde içimizdeki Ermenilerin ( Kürt kimliğindeler şimdilik ) de yardımıyla kurulmaması için hiç bir sebep yok.
Ve işin kötüsü nedir biliyor musunuz?
Ünlü Türkücü Sümer Ezgü ‘’ “Yugoslavya parçalanırken halkın biz evde dizi izliyorduk” Dediklerini söylüyor. Korkarım Türkiye parçalanırken bizler de ya televizyonlarımızda dizi seyrediyor olacağız ya da bilgisayar başında aşk acıları içinde kıvrım kırım kıvranıyor veyahut birbirlerimize kapak yapacak söz ve cümleler arama telaşında…
Denilebilir ki.’’ Sen ne halt ediyorsun peki? Farklı mı davranıyorsun? Akşama kadar bilgisyar başında ahkam kesmekten başka yaptığın bir halt mı var?
Ne yani ben bir başka ülkenin halkından mıyım? Ben de sizlerden biriyim. Siz ne yapıyorsanız ben de onu yapıyorum. .