- 787 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ALTIN VURUŞ!..
Selam verip geçecektim yanından, beni görünce hafiften gülümseyerek bana doğru yöneldi. Eğer konuşmaya başlarsa yanmıştım doğrusu. İşin yoksa dinle. Seni esir alırdı. Kaçamadım nihayet.
- Selam Ömer, nasılsın?
- İyiyim iyi olmasına da…
- Evet?
- Hani seni çarpan adam var ya; görüyor musun onu, aldın mı alacağını?
- Görüyorum görmesine ama adam kaşarlanmış bir kez. Yüzüne tükürsen yağmur yağdı sanıyor. Beni görünce telefona sarılıp hararetli hararetli konuşma numarası yapıyor. Başım gözümün sadakası olsun.
- Ben istesem kuruş koklatmazsın. Nasıl çarptı değil mi.
- Ben de bu yürek olduktan sonra sen de çarparsın Ömer, dedim.
Karşılıklı diyalog bir süre devam etti.
Konuşa konuşa gideceğim yere kadar geldi. Tahmin ettiğim gibi kendisini dinletmek istiyordu. Farklı biriydi. Daha doğrusu yaşamdan kopmuştu. Yaşamla mücadele ediyordu, ayakta kalmaya çalışıyordu. Ömer yüzünden babası Hüseyin perişan olmuştu. Daha geçenlerde babası yanıma gelip dert yanmıştı.” Ömer yine esrar içmeye başladı,”diye. Allah kurtarsın demekten başka bir şey gelmiyordu elimden. Kınamamak lazımdı. Hepimizin çoluğu çocuğu vardı… Sokaklar mayın tarlasıydı zaten. Çocuklara karşı ilgisizlik sonucunda vahim durumlar ortaya çıkması an meselesiydi. İllegal faaliyetler ağızlarını, kollarını açmışlar kurt gibi bekliyorlardı. Bir de esrar,kakoin, eroin tuzakları.
Ömer yanıma oturdu,tahmin ettiğim gibi konuşmaya başladı. Şarkı söyler gibi mırıldandı :
“ Senin derdin det mi benimkinin yanında…”
Başladı anlatmaya:
“ 2005 yılında arkadaşların şişirmesiyle kendimi Çin’de buldum. Cebimde de yüklü miktarda para. Kafam kıyak manikdeprasyonun manik safhasındaymışım. Esrar çekiyorum o günlerde. Paralı olduğum için arkadaşlar etrafımda fırdönüyorlar. Beni kafa kola getirdiler senin anlayacağın. Çin’den şöyle mal getir satarız diye mali hülyalar kurmaya başladım. Bir anda devleştim. Her şeyin üstünden geleceğime inancım arttı. Sanki süpermendim. Çin’e gidince durum değişti. Gece hayatının içine badokslama daldık adeta. Tabi paralar suyunu çekince iki arkadaşım da beni ektiler.Ben kaldım mı tek başına. Sonrasında İstanbul’ a zor attım kendimi. Oradan da babamın bir tanıdığımdan borç para alarak Ankara’ya gelebildim. Sonra içime kapandım bir süre. Deprasyon durumuna geçtim. Kanım deli gibi akmaya devam etti, çılgın gibi oldum. Esrar içen arkadaş çevresinden uzak durmaya yemin etmeme rağmen, sıf esrar kakoin içmek için o şeytanların yanına koştum. Bu sefer yirmi lira verip kakoin içtim. Peşinden içki aldım. Kuru ve sulu birbirlerinin pezevengi adeta. Yani kakoin vücuttaki şekeri düşürürken içki de düşen şekeri tekrar dengelemeye çalışır. Bu arada halüsinasyonlar görmeye başladım. Korku bende panik oluşturmuştu. Önüme çıkan insanlar sanki beni öldürecekmiş gibiydi. Babam,hastaneye yatırdı. Yirmi günlük elekro şok tedavisini yarım bırakıp hastaneden kaçtım. Taksime atladığım gibi soluğu Antalya’da aldım. Orada kahvede tanıştığım biriyle geçici bir dostluk kurdum ama adamla neler konuştuğumu o an için hiç anımsamıyorum bile. Adama biraz para kaptırmışım. Sonra adamı öldürmeye yeltenmişim. Sinek pekmezi her yerde bulur hesabı orada da esrar içenlerle tanışmış, oların yönlendirmeleriyle pavyonlarda yüklü bir para harcamışım. Sonraki günlerde bir galericiden arabamı takas yapmış, üste yedi milyar para vermişim ve de aldığım araba ile otobanda aşırı hız yaparak paramparça olan arabadan sağ çıkmışım. Neyse ben düzeldim derken yine halüsünasyonlarla dünyam allak bullak olmaya devam ederken bir eve girerek önüme çıkan kadına saldırmışım, mahalleli beni dayaktan öldü diye bırakmışlar lakin ben polislerin gözleri önünde hiçbir şey olmamış gibi sendeleyerek ayağa kalkmışım da polis:” Dokuz canlı canavar, “demiş. Tekrar hastaneye yatırılışım ….
Şu anda tedavilerim devam ediyor, bu yaz dört aydır köyden hiç dışarı çıkmadım. Esrar içerken etrafımda dönüp duran arkadaş tayfalarından biri bile beni aramadılar. Tek dostum babam ve annem imiş. Geç de olsa anladım ama onlara da çok çektirdim. Annemi bile elimdeki bıçakla hayvan boğazlar gibi boğazlayacaktım nerdeyse…”
Aslında Ömer’in anlattıkları daha da teferruatlıydı. Kendisini pürdikkat dinlemem hoşuna gidiyordu.
- Sen çok güçlü bir adamsın Ömer, bir daha öyle sıkıntılı günler yaşama. Bu da senin güçlü iradenle olacak…
- Ben güçlüyüm abi, diye diye yanımda ayrıldığında Ömer’in trajik durumuyla insanın karanlık güçler tarafından nasıl zavallı duruma getirildiğini hem de acımasızca görmüş oluyorduk…
“Altın vuruşun”ne demek olduğunu da anlatmıştı ya, bu konuyu yazmaya elim varmadı. Çok dolmuştum çünkü. Ömer’in o anki yüz mimikleri beni perişan etmişti…