- 823 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yayında
Bir uzak zaman. Açlığın susuzluğun komşusu. Defterleri yırtık mekteplilerin korkulu düşü.
Damı sazlı evler. Sonrasız varışsız çamurlu sokaklar. Ne çok ben, ne çok sen, ne çok biz.
Avuçlarım avuçlarına taşıyor yıllanmış umutları. Annemin toprağa çaktığı ses çıkartan oyuncaklar gibiyim. Masum bir gülümseyiş kadar çekimserim bir de.
Avurtlarımı adınla şişiriyorum nicedir. Üç yudum su damlatıyorum dudaklarıma. Senin, benim, geleceğimizin izleri var dudaklarımda.
Sayfalarında geçirgen kelimelerin yazılı olduğu kitaplar okuyoruz lôş oda içlerinde. Duvarları öteliyoruz. Dizlerimizi karnımıza çekip bekliyoruz öylece.
Üç vakti salık veren kahve fincanlarında beliriyor slüetlerimiz. Fakat üç vakit çok geç. Üç yol ağzı, üç kadim şiir, üç yaralı gelincik ve biz her seferinde üçe bölünüyoruz.
Seviyorum seni. Çakmağın sigaraya değdiği an kadar kesin, yönsüz kelebekler kadar heyecanla. Saçların uzayıp boynuma dolanıyor. Unuttuğun eşyalar ve gayba sorduklarına takılıyor ayaklarım. Ölü balıklar sancıtıyor dar fanusumu. Korkuyorum yoksunluğundan.
Evvel zaman içinden başlatıyor masalı yeniden kurgucu. Çare sunuyorum bıkkın yüreciğime, çare diye sürüyorum seni yaralarıma. Şimdi gitme. Sakın gitme. Sivri bir ok gibi yalnızlığımız ve ezelimiz. Az sonra vurulacağız aşkımızın ortasından. Vazgeçme tuzu eksik okyanuslara inanmaktan. Şaşırma seni böyle sevmeme. Alış düzensiz söyleyişlerime. Hediyem. Gözlerimin imbiği. Gir kanıma...