RUHSAL DÖKÜNTÜLER
Üşüyorum.Ağustosta sırtıma yalnızlığın karı yağıyor, boğazımda bir yangı var doktorlar reflü diyor , ama ben yüreğimden içime sızdırdığım ağı diyorum.Ruhumdaki boranlar oradan oraya savuruyor,bir çocuk yanımın duvarlarına bir yetişkin tarafıma bazende kadın tarafıma fırlatıyor ruhum pinpon topu gibi duvardan duvara çarpıyor.Dipsiz bir kuyu gibi kesif bir karanlık,kendi karanlığım beni yutacak sanki.Erik gözlüm geldi aklıma,işlemediği halde bedelini ödemek zorunda ki suçlar gibiydi küçücük kalbini yüklediğimiz hüzünler ve sorumlulukların altında eziliyordu ziyaretime gelmiş ve iki gün kalıp gitmişti .Gelişi ömrüme ömür katarken gidişi ömrümden ömür almıştı ömrümden giden yılları saymadım.Sayamadım.Bir sigara daha yaktım dumanını içimden daha aydınlık olan karanlığa doğru üfledim ,canımın parçası değildi giden canımın ta kendisiydi.Kendi zaman tünelimde seyahat ediyordum,bir ara on yaşındaki bir çocuk oldum ,büyüdüm otuz kusur yaşında bir anne oldum.Çocukluğuma , çocuğuma çocuk gibi boğulurcasına ağladım,bu acıya dayanamayacak kadar yenik düşerken gururuma feragat ederken hayallerimden ,bir adım geri çekilerek uçuruma bir adım bir adım daha yaklaşmak zorunda kaldım.Bana gül bahçesi vadedilmedi.Tülay
Tülay