FİLM İZLEYİP YÖNETMENİNİ BİLE MERAK ETMEYEN HALKIMIZA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Zaman zaman arkadaşlarla sinema üstüne konuşuruz. Her zaman beni eleştirirler, ne biçim film izliyormuşum? Çok sevdikleri ve takip ettikleri bir sinema eleştirmenin son paylaştığı film hakkında çeşitli tartışmalara girerler. ‘’Kosmos, hakkında söylediklerine katılıyor musun?’’ Hiç katılmaz mı! Oysa izledikleri filmin yönetmenin nereden ilham aldığını bilmezler! Hemen yorum yaparım. ‘’O filmde kız ile deli adamın anlaşılmaz dilde bağırmasını Rus filmi olan ‘Ostrov’ yani ‘Ada’ filminden çalmış Reha Erdem!’’
‘’Bak işte bunu bilmiyordum!’’
‘’Yönetmeni de Dmitry Sobolev! Senin o ünlü eleştirmen Kosmos ile Ostrov arasında bir bağ kurmuş mu makalede?’’
Benim sinema bilgimin ondan fazla olmadığını iddia etmediğim halde kızarlar.
Neyse geçelim bu tartışmaları. Aklıma gelirse sinema eleştirmenin ismini yazarım birazdan.
Türe, konulara, doğru saptamalara göre değerlendirdiğimizde dünya sinemasında ön plana çıkan ülkeler var.
‘Sanat’ filminde (cinselliğin, ruhani havanın yoğun olduğu filmler) Fransızlara yetişecek başka ülke yok gibi. ‘’Paul haklıydı, a.. olan bir yüzü sevemezsin!’’ klişe lafı bunlara aittir.
Bol patlamalı ve kızlı aksiyon filmlerinde istisnasız ABD birinci sıradadır. Tek başarısı bu alandadır. Stanley Kubrick’i bu genellemenin dışında tutmakta yarar var.
Aşk üzerine dram filmlerinde ve romantizmde Güney Kore birinci sıradadır. Bu ülkede kapitalizm tüm alanlarda hüküm sürmekte. Ülkede aç insanlar olmasına rağmen kimse açlıktan ölmemekte, herkes ünlü bir TV kanalında veya büyük bir şirkette çalışmakta. Ünlü bir zenginin oğlu uzaydan gelmiş fakir bir kıza (Güney Kore’de, hatta dünyada fakir yok) âşık olmaktadır.
Dram filmlerinde İran takdir edilecek filmler ortaya çıkarmıştır. Ülkede zengin insanlar bolca olmasına rağmen sinemada bu kesim konu edilmez Güney Kore’nin aksine… Yani bir anlamda İslami kapitalizm hüküm sürmekte, zenginler evlerinde gizlice bol tereyağlı yemeklerini yemektedir. Ve bunu sinema ile anlatmak gereksizdir. Bu ülkenin dram filmlerinde çocukların hayal dünyası oldukça geniş, evlerin avlularındaki küçük havuzlarda bol miktarda süs balığı vardır. Yanlış hatırlamıyorsam bu süs balıkları mevzusu beş altı filmde senaryoda önemli bir yer teşkil etmektedir.
İsveç veya İskandinavya’ya geçelim. Her türde iyi filmleri vardır. Bu ülkede ve ülkelerde herkes zengin değildir, fakirler de vardır dünyanın en refah bölgesinde… Bu insanlar da devletten bol miktarda para kopardıkları halde tarz olsun diye sokaklarda içip yatmaktadır. Herkes yalan dünyadan şikâyetçidir. Çoğu zaman hava karanlık ve bulutlu olduğu için refah seviyesinin yüksek olması işe yaramamakta, insanlar intihar etmektedir. (‘’Öl İnsan’’ adlı İsveç filminde küçük kız şöyle demekte: ‘’Afrika’da insanlar açlıktan ölmekte. Burada, İsveç’te kimse açlıktan ölmüyor! Ölmek için yollar bulmak lazım!’’)
Evet, buna benzer şeyler sinema filmlerinde yer bulmakta. Mesela gençlerin hepsi heavy metal müzik dinlemekte, yaşlılar evlerinde marketten aldıkları hazır yiyecekleri ısıtıp tek başına yemektedir. Haftasonunda akrabalar belli bir eve toplanıp kadehler kaldırılır, ‘sıkul’ der ve içerler kibarca. Kimse sarhoş olmaz. Herkes birbirine ‘’Es krel de’’ der. Galiba İsveççede seni seviyorum demek. Artık her neyse. Seviyorum bu ülkelerin insanlarını.
Suudi Arabistan sinemasına geçelim… Ülkede meksdanısta kaka kola içen çarşaflı kadınları konu eden kısa filmler internette yayınlanmakta. Konusu ve türü yoktur. Bazen Kâbe yer alır arka planda…
Tayland ve benzeri ülkelerde işçi sınıfını anlatan ideolojik dram filmleri internette gezinmekte. Türü sadece dram olan filmler de ise genç ve fakir bir kızın babası yoktur, sapık amcası veya dayısı tarafından cinsel tacize uğrar. O da gider kendini uyuşturucu satıcı olan komşusunun oğluna teslim eder. Kimin neci olduğu belli değildir, insanlık diye bir şey yoktur. Her şeye rağmen arada bir bu ülkelerde de iyi filmler çıkmaktadır.
Şimdi hatırladım o ünlü sinema eleştirmenin ismini. Hatırladığım için kendimi tebrik etmem lazım. Böyle bir isim nasıl akılda kalır? Ducane Cündioğlu…
Macaristan, Romanya gibi ülkelerin sineması hakkında birkaç şey söylemek gerekirse… Adamların iyi filmleri var, hakikaten iyi filmler! Her ne kadar epey filmde çingenelerden başka bir topluluk olmasa da iyi. Siyah beyaz çekim oldukça popülerdir.
Yeni dalga Türk sinemasının temeli ise ‘’a… koyim’’ (kadınlardan özür dileyerek söylüyorum) felsefesine dayanır. Bu felsefenin içine bir miktar Nuri Bilge Ceylan durgunluğu moda bu ararlar. Komedi diyemeyeceğimiz komedi filmlerini izleyerek bol bol küfür edip karıya gidiyoruz… Sonra ‘’a… koyim’’ felsefesini bırakıp çok namuslu, aşırı derecede namuslu bir kız buluyoruz, evleniyoruz… Bu tarz konuların ve bakış açılarının hâkim olduğu sinema filmlerimizin türü genelde dram ve komedi oluyor.
Yeni Türkiye sinemasının Kürt ayağında ise İdeolojik filmler ön plandadır. Aşk maşk filan yoktur. Her şey devrim içindir. TC polisleri sokaklarda gencecik delikanlıları öldürmekte, çok güzel bir Kürt kızı gerillaya katılıp özgürleşmektedir. Töre olayı Türk yönetmenler için popüler hala, Kürt yönetmenler için değil.
Malezya’da ise senaryolar genelde şöyledir: Çok hoş ve örtülü bir kadın oğlunu yetiştirir, üniversiteden mezun olur. Artık her şey kader çerçevesinde ilerler. Çocuk örtülü ve namuslu bir kızla evlenmek için gözlerini dört açar. İslamcı gençler yoğun olmasına rağmen herkes modern düşünür, bilimsel verilerle konuşur. Farklı ve modern bir İslam inancı ve yaşayışı hâkimdir. Ülkelerinde genç kızlar genelde kumaş pantolon giydikleri halde, filmlerinde hepsi tesettürlüdür. Hacca gitmeyen erkeğe kız verilmemesi geleneği yokmuş gibi bir hava vardır.
Andrei Tarkovsky sineması hakkında akılda kalan birkaç şey söylemek gerekirse (SSCC); tuhaf ve ruhani bir karakter karanlık harabelerde gezer, şiirler okur. Yerde kırık fayans parçalarının sesleri, tavandan damlayan suyun sesi gelir. Normal bir dilde konuşmak diye bir şey yoktur. Her şey felsefe, şiirdir. ‘’Ne okuyorsun?’’, ‘’Şiir kitabından bir şeyler!’’, ‘’Çeviri mi?’’, ‘’Evet,’ ’At gitsin! Şiir tercüme edilemez!’’ Filmlerinin hepsi dram türündedir.
İngmar Bergman sineması hakkında da bir şeyler söylemek farz oldu şimdi: Orta yaşlı bir adamın ağzında hiç yanmayan bir pipo vardır, ıssız bölgelerde yaşar, evinin çatısını tamir eder. Genç ve seksi bir kadının yüzünü kamera hiç normal şekilde belli bir mesafeden göstermez, kadının yüzünde hep acı vardır ve kamera ağzına girecek kadar yakındır. Aile içi sorunlar bitmez, Tanrı uzaklardadır.
Fazla uzattım.
YORUMLAR
Bilenler bilir, artık yönetmen filmlerin devridir. türkiye'de yeni yeni oturmaya başlıyor bu akım. Adam akıllı yani. ama hâlâ ide'sinin olmaması türk sinemasının büyük ayıbıdır. NBC.Zeki Demirkubuz...Badi bunları saydık, Onur Ünlü'leri nereye koyacağız? Kafası güzel bir sarhoşu oynuyor gibiler. Neyse, yönetmen diyorduk. Aki Kaurismaki'ye bir göz atmak lazım. İyice bakmak gerekir hatta. ve leos caraks.
sinemadan bahsetmek ayrı bir güzel burada.
ccelayir
Belkide nereden nereye gelmişsin diyeceksiniz. Ama okurunuz olarak bugüne kadar yazılarınızı takip edip yorum da bulunmadığım için kendimi biraz suçlu hissettim olacak ki öncesine dair bir şeyler söylemek istedim.
Müzik, kitap ve sinema birinden birini az ihmal etsem vicdanım sızlar :) Bu alanda yapılan paylaşım ve yorumlar ise, ister istemez dikkatimi çeker. İşte o günlerden bir gündü. Özellikle akustik olarak kullanılan enstrümanlara duyduğum ilginin verdiği merak ve sağlam bir Hildur Gudnadottir dinleyicisi olmam sebebi ile Gudnadottir hakkında yayınladığınız tanıtıcı yazı ilk dikkatimi çeken paylaşımınız oldu. Yazınız içeriğinde Reha Erdem'in bir filminden bahsediyordunuz. 'Jin'. İlk başta müziğini Gudnadottir yaptığı için bahsettiğinizi düşündüm. Sinema; hikayesi, senaryosu, kurgusu, oyuncusu, yönetmeni, müziği ve hatta yapımcısı... bazı filmlerde daha da ayrıntıya girecek olursak görüntü, sanat veya ses yönetmenini bile takip ettiğim bir tutkudur benim için. Çok yönlü araştırırım bazen. Bu anlamda Reha Erdem de 'A Ay, Beş Vakit, Kosmos, Jin' başta olmak üzere filmlerini izlediğim genç yönetmen, senaristlerden biridir. Derken o zamanlar yeni üye olmam sebebi Gudnadottir den yola çıkarak geriye dönük yazılarınızı okurken 'Jin' ile ilgili olan paylaşımınızı gördüm. Sadece film müziğinden ötürü değil filmin konusuna dair yorumunuzu okuyunca, o yazınız bu yazınız derken bir çok paylaşımınızı okuma fırsatı buldum. Bazen yakın bazen uzak, farklı, bilgilendirici, 'tam da böyle düşünüyorum', 'o yazarı veya o müzisyeni bende çok severim', 'buna katılıyorum ya da yok yahu ben böyle düşünmüyorum' dedirten konularınız için öncelikle sizi tebrik ederim. Günün yazısı da bu anlamda konusuyla, açılımıyla ve tespitleriyle muazzam olmuş. Devam edeceği umuduyla elinize sağlık...
ccelayir
bende yönetmen ismi bilmem ama iyi filmi hemen anlarım..Türk sineması için söylediğiniz küfür yerinde, özür dilemenize gerek yok, ama seyirci daha bir o küfürlük..adam amk diyo herkes gülüyor..şimdi ben desem ayıp olur..ama sinema deyince gülüyorlar..ne kadar bilinçli bir sinema seyircisi olduğunuzu görüyorum..tebrikler..Recep ivedik'te küfür etmiş ama öyle ince dalga geçmiş ki magandalarla..neyse ben sadece filmi bir şiir gibi tasfir ederim..ama bundan böyle yönetmenine de bakacağım hatta kimden etkilenmiş araştıracağım..teşekkürler..bisiklet hırsızları..çingeneler zamanı. piyano..v.s en sevdiklerimden
Güzel bir yazı olmuş ama Güney Kore sinemasında değindiğin zengin fakir olayı biraz abartı olmuş güney Kore filmlerini ve oyuncularını bir çok ülkenin filmlerinden başarılı buluyorum toplumsal mesaj içerikleri bakımından İran Filmleri ile benzerlikler gösterseler de filmlerin ayrıldıkları alanlar fazlasıyla mevcut Güney Kore deyince Kim Ki-duk demeden geçilmez Güney Kore Filmlerini incelemek isteyenlerin ilk bakmaları gereken başarılı yönetmen...
ben de özellikle filmlerde müziklere, kullanılan mekanlara, sağda solda kalan ufak ayrıntılara dikkat etmeyi seviyorum. en basitinden daha yakın zamanda izlediğim hint yapımı "barfi" filmi başlar başlamaz başroldeki aktörün soyismi dikkatimi çekti. kapoor, şu avare raj'ın torunu. tabi bunu öğrenince biraz daha sempatim arttı. ardından filmde değinmeye çalıştıkları konular örgü halindeydi ve sırıtmıyordu. dünya güzeli bir kızın otistik rolünü oynaması takdire şayandı. son olarak filmin geneline serpiştirilmiş geleneksel ve batıcı ikileminde kalan bir ülkeden manzaralar...
sinema ile ilgili yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum. mümkün mertebe izlemediklerimi izlemeye çalışıyorum. elinize sağlık.
ccelayir
grafspee
İyi bir izleyici olduğunuz belli. Ne kadar çok tespitte bulunmuşsunuz.
Sinemada film biter bitmez kapıya ulaşmaya çalışan insanlara hep şaşıp kalmışımdır.
Film sonlanmış, müzik eşliğinde bir bir isimler geçer, ama kimse durup bir kere bakmaz bile
Emeği geçenler kimlermiş... Önemli olan baş rolü üstlenen kişilerdir ve onların ismi hiç
unutulmaz. Yönetmen kim? Müzik kime ait, kostümler kimin vs. vs.
Kitap okumayı sevmeyen bir ülkede film sonunda isimleri okumak zaten beklenir mi ki ;
Tebrikler,
türk sineması pek izlemiyorum, senaryoları fazla ajitasyon barındırır. sırf kahrolmamak için izlemiyorum. mesela ıssız adamı izlemek istediğim halde izleyemiyorum. amerikan sinemasında fark etmişsinizdir, tecavüz, cinayet gibi olayları işlerlerken bile duygu yoğunluğuna giremiyorsunuz. sadece acaba ne olacak diye bir soru işareti kafanızda yer eder. bu işin ortası yok mu diye insan düşünmeden edemiyor. iran sineması bence çok iyi. güzel yazıydı.
ccelayir
Ben de bir sinema sever olarak bu tür yazıların olması hoşuma gidiyor. Aşağı yukarı tüm ülke sinemalarından seyrettim ve seyretmeye devam ediyorum. Bağımsız sinema yapıtlarını beğenerek izliyorum.
Ostrov filmini seyrettim ama Kosmos'u seyretmedim. İlk fırsatta seyrederim.
Elinize sağlık...
ccelayir
Hayır, hayır fazla uzatmadınız. Bilakis devamı gelsin bu konunun. Zira oldukça aydınlatıcı. Ne çok bilgi eksikliğimiz var halbuki değindiğiniz konu itibariyle.
Ben şahsım adına çok teşekkür ederim. Bilgilendirilmek ne güzel hem de farklı konularda ve geniş bir açılım ile.
Kutlarım, yazarım.
Saygılarımla, en iyi dileklerimle...