- 701 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
TİTREK GÖLGELERİN KORKAK SURETLERİ
Muhalif ve öngörüsüz öte yandan her şeye muktedir ve saplanmış saplantılı bir yandan ket vuran…
Göreceli de değil asla olabildiğine açık bir seyir ufkun enginliğini tıkayan…
Sakıncalı mı saldırgan mı,
Yoksa gizli saklı ve hezeyan içinde
Titrek gölgelerin korkak suretleri
Olduğundan alabildiğine farklı.
Belki tuhaf bir betimleme ama mazoşist tutum mudur bunu ibraz eden yoksa iç sesimin yüksek hacimli seyri midir dalga dalga yayılan.
Asla ve asla bir serzeniş ya da sıkıntı değil yansıyan her ne kadar olabildiğince şiddetli esse de dört bir yandan ve asla bir isyan da değil. Belki de alışkanlığın ve vurgulamanın tonudur peyder pey değişiklik gösteren.
Ne bir delil ne de bir ispat arz etmekte zira yetkili merci her şeye vakıf. Bu bağlamda ne kabul ettirmek kaygısı mevcut ne de telaşı bitimsiz kuyruklarda yer kapmak adına. Ne de olsa istikamet de belli kontenjanı da düzeneğin.
Sayısız insan gelip geçmiş iken bir eksik bir fazla ne değişebilir, deme hakkına sahip olunmamalı. Ya da tutanaklarda kayıtlı günah ve sevaplardan dolayı ne hak yemeli ne de önceliğe sahip olma güdüsü kollanmalı.
İştigal edilen her ne ise ya da her kim ise oyun dışı bırakmaya meyilli bir o kadar durup düşünmeli de hakkaniyetin yaşamla eş güdümlü işleyip işlemediğine.
Belki ezelden bu yana süre gelen belki de bariz bir sonu ve sunumu olmayan yargı ve hükümler bir nebze de olsa etkin olmaya çalışıp edilgen kılmaya çalışırken raydan çıkmış düzenin de bir söz hakkı olmalı en az mazlumun çektiği ıstırap kadar ve tabii ki pay sahiplerine düşen sevinç ve nefsin çektiği ziyafet.
Nasıl bir masa ki bir kuş sütü eksik. Nasıl bir masa ki aşka gelmiş hakkaniyetten nasiplenmemiş egolar ve yüklü vicdanlar.
Biraz ondan biraz bundan hatta her birinden mi tatsam düşüncesi eşlik ederken doymak bilmemekte masada oturanlar hiç kalkmayacaklarmışcasına ve sonsuzluğa nail olacakmışlarcasına.
Kılık kırk yaran kim kaldı ki ya da pastadan en büyük dilimi hatta tümünü almaya kalkanlar.
Duyguların ve düşüncelerin an itibariyle hiçbir önemi yok. Çünkü her şeye ve yürek sesine vakıf o varlık beklemede. Ve görmekte karanlığın aslında aydınlığa çıkan tek yol olduğunu.
Hüzün mırıldanırken o ihtiras dolu kahkahalar tırmalamakta kulakları ve şükürler olsun bunca acının nasıl olup da mutlulukla nihayetlendiğine. Elde değil ama eninde sonunda çıkış yolu kendini belli ediyor.
Rahatın rahatsız eden ahengi bir anda kavisli bir yolda şaşırtabiliyor da. An değil ki mühim olan. Bu gün değil ki tek kaygı. Ya bir saat sonrası ya yarın ya yarın hiç gelmezse ve potansiyel devinim ile yok olursak. Ölümlü kullar değil mi sonsuzluğu garantilediğini sanan. Yoksa sonsuzluk da mı göreceli hiç gelmeyecekmişcesine ya da hiç var olmamışcasına.
Akla zarar. Yarası olan gocunmalı derken mümkün mertebe tahakküm altına alınmak isteyen özgür iradeler korunaklı dünyalarından firar etmeden yine alt üst olmadı mı o belirlenmiş strateji. Ne de olsa emir büyük yerden ve garantisi yok ne anın ne insanın ne varlığın.
O uyumsuz ikili, beden ve ruhun kurduğu ortaklık her zaman muhalif ve her zaman yorgun bitap düşmüş dörtnala koşarken istikameti bilmeden ve tahmin dahi edemeden.
Belki dediğimiz her an ve keşkeler yine de bitimsiz monologlar duyulmadan süre gelen. Yine de devam yola.
Sırra kadem basmadan neyi gördük ki gönül gözüyle ya da hangi fısıltı çalındı kulağımıza. Bir o kadar bas bas bağıran vicdanların sesini bastıramamışken. Kıyametin tecellisi de bu değil mi: Hep susturulmuş ve yok sayılmış bir vicdan her daim varlığından hicap ettiğimiz ve görmezden geldiğimiz.
Neyiz ya da kimiz? Önemli mi sahiplendiklerimiz sahip olamadıklarımızın arzusu ile dört dönerken… Belki ya da asla…
Hep, hep derken bir de bakmışız ki hiçliğimiz içinde boğulmuşuz çoğalmaya çalışırken bir o kadar eksilmişiz.
Ne soruların cevabı ne de görmezden gelinen ne varsa. Hiçbir şeyin önemi yok artık ve olmadı da her ne kadar farazi bir farkındalığa takılıp kalmış olsak da.
Bitimsiz ve öngörüsüz insanoğlu sahip olamadıklarının ateşinde kül olmaya mahkûm ve asla yetinmek bilmeyen…
YORUMLAR
Öykülerin dışında pek takılmam ama bir tanıdığın yazısını görünce hemen tıkladım. İyi de etmişim zira beden ve ruhun mecburi birlikteliğinde sık sık da uyumsuz ikili oldukları gerçeği bir daha dank etti kafama.
Sağlıcakla...
Gülüm Çamlısoy
Saygı ve selamlarımla...
Ah şu öz eleştirilerimiz,
İç sesimizi susturamayışımız.
Ne güzeldi değerli arkadaşım.
Hep sorgulama değil miydi bunu harekete geçiren.
Herkesin bildiği bir gerçek var ki;
her şeyin bir sonu var.
Hüzünlenmelerin de, mutlulukların da.
Varsın biz vicdanımızı rahat tutalım.
Ne güzeldi,
sevgimle kucak dolusu.
Gülüm Çamlısoy
Bu değil midir zaten yaşama sevincinin dayanağı: Bilmek, sabretmek ve azmetmek hem de iyi niyetini kaybetmeden.
Teşekkür ederim, sevgili Nuray.
sevgimlesin...
Gülüm Çamlısoy
Ben de çok mutluyum burada olduğum ve dostlarımla paylaştığım için.
Okumak ayrı güzel yazmak ayrı keyifli.
Saygılar, hürmetler, efendim...