Kendime mektuplar ( XII )
Yalnızlığım başucumda
Yattığı oda sabah ışığı alıyordu. Sıcacık bir ışık huzmesiyle uyanmak hoşuna giderdi
Ve bu sabah yatağında miskin miskin dönüp durdu yine. Biraz daha keyfini çıkardı sabah mahmurluğunun ve güneş ışınlarının. Perdeyi açtı, biraz seyretti sabah güneşinin aydınlattığı gökyüzünü. Sonra balkona yönelip kapısını açtı, bu defa sabahın serinliğini hissetti teninde. Sonra çiçekleriyle konuştu.
Banyoya gidip gülümsedi aynadaki yüzüne. Musluğu açıp suyun sesini dinledi. Havalar serinlemişti; o yüzden ılık suyla yıkadı yüzünü. Aynaya tekrar baktı. Saçları dağınıktı. “sen severdin saçlarımın dağınıklığını” diye geçirdi içinden kadın. Elleriyle biraz karıştırıp öyle bıraktı.
Mutfağa geçip çaydanlığını ocağa koydu. Radyosunu açtı. Klasik müzik sabahları en sevdiğiydi. Her şey güzeldi ve mutlu görünüyor, gülümsüyordu… “sevdiğinin gelip arkasından sarıldığını düşledi. Sıcaklığını hissetti ve kokusunun yayıldığını mutfağına…
Kahvaltısını balkona hazırladı. Balkonu göl manzarasına bakıyordu. Yeşilin her tonu vardı bu mevsimde. Hem doğayı seyretmek hem de sabah esintisini iliklerine çekmek hoşuna gidiyordu.
Saatine baktı. Telaşsız tavırlarla sofrayı kaldırdı. Duşa yöneldi. Her zamanki sürede duşunu aldı. Beyaz havlusuna sarındı ve odasına yöneldi. Bu gün hiçte öyle uzun uzadıya giyinmek süslenmek istemiyordu. Daha spor bir şeyler giydi. Son zamanlarda kıyafet serbestliği arttığından beri daha rahat kıyafet giyebiliyorlardı çalışan kadınlar. Saçlarını taradı. Hafif bir makyaj yaptı. Çok fazla makyajı da sevmiyordu aslında. Alışkanlık olduğu için yapıyordu. Ama son zamanlarda aklında rutinin dışına çıkmak vardı her konuda; ama tam başaramamıştı henüz. Nihayet bitmişti hazırlanması ve çantasını alıp dışarı fırladı.
Yıllarca alıştığı yolları tekrar gitti. Yarım saat sonra artık iyice rutin bulduğu işindeydi.
Mesaisi bitip tekrar aynı yolu yine aynı şekilde gidecekti.
Çok geç olmayan bir saatte evin kapısını her zamanki gibi anahtarıyla açtı. Çantasını yatak odasına bıraktı. Üzerini değiştirip kendini yatağa bıraktı. Bir süre sonra akşam yemeği için yeşil bir salata ve yoğurttan oluşan menüsünü hazırladı. Evin içinde dolaştı. Oyalandı internette. Biraz kitap okudu.
Geç olmuştu. Ama geç uyumayı alışkanlık haline getirmişti. Gecenin karanlığını, sessizliğini dinlemeyi seviyordu. Serin ve temiz kokan yatağında usulca kıvrıldı. Bazı geceler müzik dinlemeyi de seviyordu yatağına uzandığında. Yine öyle yaptı. Gözlerinin önünde sonsuz bir mavilik ve yeşil bir ormanlık alan uzanıyordu uyanıkken gördüğü düşlerde. Nedense mavi ve yeşil onun özgürlüğü gibiydi. Özgürlüğün tadını alıyordu. Ve onun hayali geliyordu yanına, kokusu yayılıyordu odaya… Ellerindeki sıcaklık tutuşturuyordu bedenini…
Tan vakti yaklaşıyordu. Kadın sarılıyordu uyuyan bedenine ve yüzüne küçük bir öpücüğün kondurulduğunu duyumsuyordu.Kulağında belli belirsiz fısıltılar ... Aşık olduğu sözcükleri sevdiğinin papatyalar açtırıyordu yüreğinde. Ortaları sarı beyaz mayıs papatyaları…
Ve her gün böyle uyanıyordu farkında olmadığı başucundaki yalnızlığına…
Yeşil düş ‘lü şair/gülsüm öztomurcuk
11 ekim 2014/ 00.38 manavgat