- 817 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
BÖYLE Mİ OLMUŞTU DA OLMUŞTU ? -5-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
BİR KAÇ AY SONRA…
Sadrazam İbrahim Paşa büyük bir gururla girdi Kanuni’nin huzuruna. Kanuni öyle hoş geldin beş geldin bile demeden direkt patlattı soruyu ve muhabbet başladı hemen.
-N’aaptın bakalım deli İbo. Hallettin mi Tahmasb denilen gavatı?
-Evet padişahım emriniz mucibince uyarma, mahrumiyet, kınama,ne kadar ceza varsa verdim namussuza. Hatta vezirler araya girip ‘’Aman, yaman’’ demeseler beş gün okuldan uzaklaştırma cezası bile verecektim.
Bu cevap karşısında Kanuni artık dayanamadı ve direkt bana seslendi:
-Ulan Deyno yazar. Aldın gazı gidiyorsun. Mektep talebesine ceza mı veriyorsun sen? Hem bizim zamanımızda uyarma, mahrumiyet, kınama, okuldan uzaklaştırma cezası mı vardı gerzek?
Şimdi doğruya doğru…Adam haklı ama ben de haklıyım. Bir ülkenin şahını cezalandıracaksınız ama bunu kan dökmeden, kimsenin burnunu kanatmadan ve de tamamen balıkçıl…Pardon, barışçıl ve insani yollarla halledeceksiniz…Başka nasıl ceza verililebilir ki? Neyse olayı dağıtmayalım.
-Pardon agam kusura bakma. Dalmışım…Siz muhabbete devam edin. Ben aranızda parazit yapmayayım.
Devam ettiler.
-Âla…Âla…Şimdi artık gidip intihar edebilirsin.
İbrahim Paşa şaşırmıştı.
-Niye ki? Ulan sana koskoca bir zafer kazandırdım. Mükafaatı bu mu olacak? Hem beni intihar ettiremezsin. Unuttun mu bana söz vermiştin. Normal yollardan ölecektim ben.
Kanuni sakallarını sıvazladı. Evet İbo haklıydı. Ona söz vermişti. İntihar ettirtmecekti onu. Ama öte taraftan İbrahim Paşa çok ağır bir suç işlemişti. Öfkeyle gürledi.
-Suçun çok ağır Paşa…Zafer kazandım diye İstanbul’a geldiğinde yüz bir pare top attırdın.
İbrahim Paşa saf saf sordu:
-Eeee…Ne olmuş yani?
-Ne olmuşu var mı ulan dümbük. Memalik-i Âl-i Osmanda doğa ve çevre koruma kanunu denen bir kanun var. Gürültü kirliliği yaparak reaya ve ber’ayanın rahatsız olmasına vesile oldun.
İbrahim Paşa yaptığı hatayı farketmişti. Avrupa ülkelerinde bunun cezası kellesinin kesilmesiydi. Osmanlı memleketinde kelle kesmek olmadığı için kendini intihar etmesi gerekiyordu ama ondan da yırtmıştı çünkü padişahın sözü vardı ona.
İşte İbrahim Paşa bunları düşünürken Kanuni de ‘’ Bu herifin intihar edeceği yok. Bir çare bulmalıyım ‘’ Diye düşünmekteydi. Eliyle İbrahim Paşa’ya ‘’ Çık ‘’ işareti yaptıktan ve o çıkıp da Hatice Sultan ile aylardır yapamadığı maçı tamamlak üzere kendi konağına yollanırken Kanuni derhal Ebu Simit Efendiyi huzura çağırdı ve durumu ona izah etti.
Ebu Simit Efendi hain bir gülüş attıktan sonra sırıtkan bir çehreyle bulduğu çareyi Padişahın kulağına fısıldadı. Bu çare ne miydi? Az sonra...
İşte burada Kanuni bir kez daha bana seslendi:
-Ohooooo…İyice içine ettin ha. Bana bak madem araya reklam sokuyorsun bizim sakalı da unutma ( Yani bizi de gör, daha da açıkçası bize de para ver diyor uyanık. )
Kanuni elindeki çay bardağınını kafaya diktikten sonra memnuniyetle mırıldandı ‘’ En güzel çay Söğüş Çay’’ O anda Ebu Simit Efendi içeri girdi ‘’ Sınar sucuk…İlla ki..’’ ( Evet bu, reklamlardı…Şimdi devam ediyoruz)
Biraz sonra İbrahim Paşa yine huzurdaydı. Kanuni ona ‘’ Gel has bahçeye çıkalım.’’ dedi. Hatice Sultan da gelmişti has bahçeye ve merak içindeydi. Ağabeyisi niçin halvetin en heyecanlı yerinde İbrahim Paşa’yı çağırmıştı ki acaba?
Kanuni has bahçede İbrahim Paşanın diktirdiği heykellerden birinin yanına getirdi İbrahim Paşa’yı ve kendisi bir kaç adım uzaklaştı ondan…İşte o anda Hatice Sultan’ın İbrahim dikkat’’ demesine fırsat kalmadan heykelin arkasına gizlenmiş olan Ebu Simit Efendi koskoca mermer heykeli itti. Eh gerisini söylemeye gerek yok. Garibim İbrahim Paşa üryan geldiği bu dünyadan cünüp olarak göçtü gitti. ‘’ Ben kocasız n’aapacaaammm’’ Diye göz yaşları döken Hatice Sultanı ise ‘’ Kızım takma kafaya sana koca mı yok?’’ diyerek anında sakinleştirdiler.
Kanuni Ebu Simit Efendiyi ‘’ Yallah Hacı ‘’ diyerek kışkışladıktan sonra hasbahçeden hasodaya geçti tekrar. O odaya girdiğinde Hürrem Sultan da odadaydı. Aylar önce pazardan çocuklar için aldığı Amerikan bezinden don dikmeye çalışıyordu hâla. Kanuni dayanamadı artık.
-Bre hatun…Kaç aydır dikemedin şu donları. Ne beceriksiz karısın sen yahuu.
Hürrem ağlamaya başladı.
-Ahhhh aaahhhh…O papaz babam bir biçki-dikiş kursuna gönderseydi böyle mi oludu? Allahtan artık öğrendim. Komşu gecekonduda Terzi Nigar diye bir kalfa var o öğretti sağ olsun.
Nigar kalfa lafını duyan Kanuni gayri ihtiyari ağzından kaçırdı.
-Nigar Kalfa hâla yaşıyor mu?
Hürrem Sultan da şaşırmıştı:
-Sen Nigar kalfayı tanıyor musun?
Nasıl tanımazdı ki? Aslında terzi merzi değildi Nigar kalfa…Bildiğin kevaşenin önde gideniydi. Gençliğinde az mı gitmişti Kanuni o eve? Hatta ilk defa o evde milli olmuştu. Hatun terzi olsaydı şimdiye çoktaaan moda evi açması gerekmezdiydi? Oysa hâla kalfaydı.
Tüm bunları aklından geçirdi ama Hürrem’e gerçeği söyleyemezdi tabii ki. Kısaca ‘’ ‘’Çocukken bana çok şalvar dikmişliği vardır. Oradan bilirim’’ deyip geçiştirdi. Hürrem de Allah’ın safı olduğundan yedi bu yalanı tabii ki. Karı koca böyle dikiş üzerine muhabbet ederken kızları Mihrimah girdi içeri. Üstü başı darmadağın, üzerindeki kot pantolon lime limeydi. Kanuni merakla sordu?
-Kızım ne bu halin. Ne oldu sana? Nereden geliyorsun sen?
Mihrimah öfkeyle cevap verdi.
-Nereden geleceğim? Kayseri’den…Gesi bağlarından geliyorum?
Kanuni şaşırmıştı.
-Hayırdır? Ne işin vardı Gesi bağlarında?
Mihrimah daha da sinirlendi.
-Ne işim olacak? O bağdaki ağaçları kestirip yerine bedesten( Kapalı çarşı ) yaptırmaya karar verilmiş. Onu Protesto etmek için gittik bizim arkadaşlarla
-Gesi eylemcisi oldun yani. İyi hoş da hangi densiz Gesi’de bedesten yaptırmaya kalkar ki?
Mihrimah neredeyse babasına saldıracaktı.
-Sen tabii ki. Sen emir vermişsin. Kayseri Şehr-ül Emini ( belediye başkanı yani ) Abdulkâdir-i Topkafa’nın elinde senin yolladığın ferman vardı.
Kanuni derin bir offf çekti.
-Ah be kızım. Bilmez misin parasızlıktan ne zamandır gözlüğü değiştiremedim. Bizim gavat vezirler divanda alıyorlar kararları ben de okumadan etmeden basıyorum altına mührü. Yoksa mümkün mü benim devr-i saltanatımda ağaç kesilsin de yerine bedesten yapılsın.
Şimdi diyeceksiniz ki ‘’Baba- kız konuşurken ‘’Bir iki çift laf da ben edeyim ‘’ demiyor mu Hürrem Sultan? Yok demiyor. Oturmuş oraya öyle mal mal bu muhabbeti dinliyor. Neyse devam ediyoruz Kanuni ile…
-Kızım, benim ağaç konusunda ne kadar hassa olduğumu bilmez misin. Unuttun mu Zembilli ile yaptığımız muhabbeti?
Nereden hatırlayacaktı ki Mihrimah. Frenk erkekleriyle flört etmekten babası kimle ne muhabbet ediyor bakmaya, dinlemeye vakti mi vardı. Kanuni sitemle devam etti.
-Bana deseydiniz a kızım. Buradan taa Kayseri’ye Gesi’ye gitmenize ne gerek vardı. Ben hallederdim.
Mihrimah şımarıkça cevap verdi.
- Sorun senin basitçe halletmen değil. Maksat aksiyon olsun dedik babişko.
-İyi de kızım bak sırılsıklam olmuşsunuz. Kim ıslattı sizi böyle?
-Kim olacak o zalim tulumbacılar ( Tulumbacı o dönemin itfaiye teşkilatı oluyor) bastılar tazyikli suyu. Ben padişah kızıyım dedim ama daha bir gayretle ıslattılar beni.
-Hımmmm..Peki o üzerindeki pantolon? Yırtık pırtık olmuş. Onu kim yaptı?
-Haa o mu? Onu kimse yapmadı. Yeni moda böyleymiş. Pantolon yırtık pırtık olacak.
Kanuni derin bir ohhh çekerek Hürrem Sultana seslendi
-Hatun duydun mu? Artık don dikmene gerek kalmadı. Eski yırtık pırtıkları giydir, sal dışarı çocukları. Şükür fakr-ü zaruretimizi kamufle edecek bir moda çıkmış.
Efendim o gün bu gündür ‘’Yırtık dondan çıkar gibi ‘’ deyimi dilimizdedir işte.
Kanuni Devam etti.
-Kızım her şeyi anladım da Kayseriye gidecek parayı nereden buldunuz?
Mihrimah ağlamaya başladı.
-Ah baba ah senin padişah olman yüzünden parasızlıktan gebereceğiz neredeyse. Işıklar içinde yatsın Bizans İmparatoru Jüstinyen, zamanında Ayasofya’yı yaptırmış da ara sıra gidip önünde mendil açarak sermayeyi doğrultuyoruz.
Kanuni’nin birden aklına geldi.
-Biraderin Cihangir nerededir? O da yoktur epeydir.
Mihrimah daha fazlalaştırdı ağlamanın dozunu.
-Onu hiç sorma babişko. Sipahilerden öyle bir sopa yedi ki zavallı çocuk yamuldu resmen.
Efendim…Dönemin tarihçilerinden Adüvvül Devle el Puştî’nin yazdığı Tevarih-i Gesi fi Esrar-il Besi adlı eserde de belirtildiği üzere şehzade Cihangir’in kambur olmasının sebebi işte bu Gesi olaylarında yediği sopalarmış. Ve yine bu eserde belirtildiğine göre Kanuni Gesi olaylarında bu derece orantısız güç kullanmış olan cümle sipahilere çok kızmış, ‘’Ulan siz demokratik haklarını kullanmak isteyen masum gençleri nasıl sopadan geçirirsiniz?’’ diye alayını Madagaskar’a sürgüne göndermiş. Tulumbacılara ise ceza olmak üzere tüm memlekette tulumbacıları sokakta tulumba tatlısı satma cezasına çarptırmış.
Sonra mı? O da bir dahaki bölüme…
YORUMLAR
sami biberoğulları
Afred Hitchcoka özendim. O da öyle yapardı. Her yönettiği filmde bir iki saniye rol alırdı.)
Selam ve sevgilerimle.
Zevkle okunuyor yazılarınız. Hele böyle içinde her türlü dokundurma, espri ve gülmece
olanlar.
Kaleminize, zamanınıza sağlık...
Sevgiler,
sami biberoğulları
Malzeme bol olunca yazmak o kadar da zor olmuyor)))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Hocam o zamanlar gesi de eylem yapmasalardı belkide taksimde gezi eylemleride olmayacaktı gesi den esinlemişlerdir mutlaka işi yine tatlıya bağladınız kafama takıldı şimdi kot pantolon ne zamandır hayatımzda yer alıyor Mihrimah da kot giydiğine göre evveliyatı da var zannedersem ne dersiniz saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
1- Gesi eylemleri olmasaydı Gezi eylemleri asla olmazdı. Günümüz gençleri atalarını örnek alacaklar elbette.
2- İşin içine tulumba girer de o iş tulumba tatlısına bağlanmazsa ben Sami olamam ki: Sami demek tatlı demek. Bir kesme şeker bile olsa o tatlı.
3- Kot bilinmez mi hiç? Aslında senin bilmen lazım. Karadenizlisin çünkü. Orada biri bir başkasına kızdığında ne der ? ''Kot kafalı'' demez mi? Demek ki çooook eski devirlerden beri var bizde kot. Sadece yırtık kot modası dışarıdan gelmiş.
Selam ve sevgiler.
Muhteşemsin hocam
Kanuni sultan Süleyman’ın kanuni ön adı iyi kanun çalmasından da geliyormuş öylemidir? Hatta güzel hanımların da olduğu cemiyet-i musikiye derneklerine katılır ve kanunuyla öyle güzel sanatsal icraatlarda bulunurmuş ki güzel hanımlar musikinin, mu sunu bırakır direk kanunun eşsiz güzelliğiyle meşgul olurlarmış)) doğrumudur hocam?
Saygı sevgilerimle
sami biberoğulları
Buna ozanlık, aşıklık geleneğinde ayak verme derler. Çok güzel ayaklar geliyor senden. Çok sağ olasın))))))))))))) Bunu kullanırım artık ben sorduğun soruların cevabını vererek.
Bu geceki yazımda zaten senin şu ''Ulan bu fener işte böyle tutulur'' Fıkran var.)))))))))
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Elimizden geldiği kadar vatandaşı aydınlatmaya çalışıyoruz işte)))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Zevkle neşe ile okudum Sami kardeşim, yüreğine kalemine gönül gözüne sağlık kardeşim selam ve dua ile..
sami biberoğulları
Yüzlerde bir nebze tebessüm oluşturabiliyorsam ne mutlu bana.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Gesi bağlarında dolanma o zamanlarda mı varmış..
Tulumba tatlısını tulumacılar mı icat etmişler..
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Sen beni izlemeye devam et bak daha neler öğreneceksin.))))))))
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.