- 1056 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Asılı Kalan Hayatlar
Muhittin Çoban
Hayatlar, bir daha tekrarı olmayan, hiç olmayacak hayatlar asılı kalırken darağacında, bir köprü altında, bir karanlık sokakta, emniyetin irin kokan nezarethanesinde okumanın neden az olduğunu, kitapların niçin tüketilmediğini sorgulamayı hep erteleriz nedense, çok okuyan toplummuşsuz gibi. Böylesi tüketimsizlik döneminde kitap yazmanın, kitap çıkarmanın telaşına girmek ne kadar akıl karı sorusunu kendime yöneltmeyeceğim.
Çünkü esas böylesi dönemlerde kitaplar yazmalı, kitaplar yayınlatmalı okumayı çoğaltmalıyız. Zira okumayan toplum asla aydınlanmayı gerçekleştiremez.
Nazım Sılacı’ da böylesi bir dönemde kitap çıkartanlardan.
Elimdeki kitap Nazım Sılacı’ nın ilk kitabı “Asılı Kalan Hayatlar.” Kesintisiz okuduğum bir kitap.
Eline sağlık Nazım Sılacı.
Nazım Sılacı bir edebiyatçı yazar değil; belki yazar olma gibi derdi hiç yok, olmayacakta!
Ama bize yaşadıklarını bir cesur adam gibi anlatmış.
Hani ninelerimiz/ dedelerimiz soğuk kış gecelerinde gürül gürül yanan sobanın etrafında ve ya geniş yorganın içinde ayaklar birbirine dolanarak huzurlu bir uykuya geçmemiz için anlattıkları masallara benzemiyor Nazım’ın kitabı. Bunun tersini yapmak istiyor. Derin ve koyu uykularımızdan uyandırmaya, gözümüzü açmaya, duyarlı yapmaya çabalıyor. Bunuda başarıyor.
Her cümlesi birer soru işareti gibi beynimize mıh gibi çakılıyor.
Abartıya kaçmadan, kompleksten arınmış olarak, sade bir dille yazmış. Hatta kimi yerde mizaha bile kaçmış, kendinle ince ince dalga geçmiş. Kendini yeri geldiğinde acımasızca sorgulamayı bilmiş. Özeleştiri yapmaktan kaçınmamış.
Bakın bir bölümde şöyle diyor:
“Ziyaretçilerim annemle babamdı. İlk kez geliyorlardı beni görmeye. Sarıldık, sohbet ettik. Bir ara babam sinirlerimi oynatan birşey söyledi.
“Bak oğul, sizin lideriniz televizyonlara çıkıp yaptıklarından pişman olduğunu söyledi. Devlet affetmiş onu. Pek yakında çıkacakmış.”
“Beyaz kağıt vardı elinde.
“Hadi yaz şuna pişmanlığını.”
“Cahil adam. Onun buluşu değil bu kağıt işi. Müdür öğretmiştir ona. Babamın sizin lideriniz diye söylediği kişi şu meşhur itirafçı Şemsi Özkan.
“Ben pişman felan değilim. Bana bir daha böyle bir teklifte bulunmayın sakın.”
“Şaşırmışlardı. Ayağa kalktım. Vedalaşmadan yürüyüp çıktım odadan.
“Hiç affetmedim kendimi bu davranışımdan dolayı. Ömrüm oldukçada affetmeyecegim. Pişman olmadığımı başka bir şekilde, onları incitmeden söyleyebilirdim. Hele vedalaşmadan ayrılışım...Of, düşünmek bile istemiyorum.”(sayfa 144-145)
Bir başka bölüm:
“Güllübahçe’ de hücredeyken İstanbul’ daki ablama mektup yazdım. Bir keresinde çok bunaldığımdan, saçlarım döküldüğünden, bu duruma canım sıkıldığı için saçlarımı jiletle kestiğimden filan söz etmiştim. Ablam mektubu okuduktan sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış. Yiğenlerim sormuşlar. Ne oldu? Niye ağlıyorsun anne?” “Daha ne olsun” diye yanıtlamış ablam. “Dayınız sıkıntıdan kafasını kesmiş!” Daha ilk okula giden yigenlerim mektup yazmışlar. “dayıcığım bu günlerde geçer. Sıkılıp kafanı kesme. Böyle yapmana çok üzülüyoruz” diye. Şaşırdım mektubu okuyunca. Sonra güldüm. Nasıl böyle anlamıştı yazdıklarımı saf kalpli ablam?”
Nazım Sılacı aynı zamanda iç savaş döneminin kuşağıdır. O günleri olanca sıcaklığıyla yaşamış, anti-faşist mücadele içinde safını almış, 12 Eylül faşist dardesi yapıldıktan sonra payına idam cezası almak düşmüş, geceli gündüzlü hücresinde idamı anını beklemiş bir devrimcidir. Mapusluk hayatının büyük bölümü tek kişilik hücrelerde geçmiş. Mahpustaki bitmeyen zulmü yenmek, insanlık onurunu korumak için direnmiş, sayısız kez yemek grevleri yapmış. Cezaevinden cezaevine sürülmüş.
240 sayfalık kitabında bu direngen yaşamı bulacaksınız.
Çok geç kalmadan insanlığın bu öyküsünü okumalısınız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.