- 928 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Gençlik 23
Hayatın başka bir zamanında; Pınar’ın anne ve babası ayrılmış, anneleriyle beraber Semra ve Pınar, dayılarına yerleşmişlerdi.
Anneleri biriyle tanışmış, genç kız gibi, kaçar gibi; kimseye haber vermeden çekip gitmişti.
Öyleya herkes özgür, çocuklarıda hobi diye yapıp, sıkılınca ele bırakıp, terkedebilmekte olabilir geliyor kimine.
Gelinlik kızlarının gelecek kaygısı düşünmeyip, kendi gelecek kaygısı onu sarmıştı galiba.
Pınar’la birlikte Sarıyer’de buluşup iftar vaktinde hınca hınç dolu restoranlara sadece bakıp, tepeye doğru çıktık.
Kuytu köşe, Ağaçlık bir yerde, karanlıkta, birbirimize söyleyemediklerimizi beklettik.
Pınar bu ortamı hazırladı, ama ben sustum o sustu.
Deniz karanlıkta büsbütün sessizleşti.
Gecede; Ölüme benzetirim denizi, zifiri kara, kendine çağırır.
Sonra bir ayak sesi duyduk, bir hışırtı kıvrılan sokağın köşesinde sokak lambalarının altında, bekleyip durmaktan bir şey çıkmayacağını anlayınca,
Aşağı indik, durağa.
Evine bıraktım, dayı kızları geldi, yengesi sonra, sohpet ettik.
Ve uzunca bir yolu geri teptim.
Yollar gidince iyide, dönünce zahmetli geliyor.
Ne istiyordum? bunca yol, kısa bir ânı paylaşmak için.
Değiyor; hayatın küçücük anlarını paylaşmadıktan sonra, insan kendine nasıl yetebilir.
Bir gün, iş çıkışı taksimde görüştük, birbirimize anlatmadığımız her şeyi anlattık.
Bir yerde bira içtik, uzun süre oturduk, iki sevgili nasıl davranırsa öyle.
Akşam hesap 31 lira gelince biraz fazla rahat davrandığımızı anladım.
Garson gıcık olmuştu galiba, ama biz kimseyi umursamadan çıkıp gittik.
El ele tutuşup durağa kadar yürüdük, beraber bir sevgili gibi ilk defa bir gün geçirdik.
Otobüse binip gitti, yalnız göndermiştim onu, nedense umursamadım.
Ellerin
Bedenimi şimdi bu soğuk mahsende bekletiyorsam
ellerin sebep.
Elinin elime yakıştığı kadar
kalıcı bir anlamı olmadı ömrümün çünkü.
Üşüdüm ellerini anlatmanın zahmetini sevdim.
Gecede yokluğunla beklerken
saat sabahın körü
kulaklarım çınladı
ya ölümdü kulaklarımda tıslayan
yada gördüğün bir rüyadaydım...
Gidiyordu, Bolu izzet Baysal Üniversite’si dericilik bölümünü kazanmıştı, annesi de dönmüştü, sözleşmeli bir evlilik yapmıştı.
Semra imrahora dönmüştü.
Pınar annesinde kalıyordu.
Gitti, telefonla bu ilişkiyi sürdüremeyeceğimizi anlayınca, bitirdik.
Bir şey paylaşamayınca üretemiyorduk, Msj atıp veya arayıp ne diyeceğimi bilemediğim, içime ağır gelen, Pınar’la aramızdaki şeyin aşk olmadığınıda öğreniyordum.
Çünkü biz, birbirimize çok değer veriyorduk.
Seviyorduk birbirimizi, birbirimizin canını yakmıyorduk,
Aşk birbiriyle el olan, kök söktüren iki kişi arasında yaşanabilir ancak.
Biz kendi ailelerinden bağımsız bir ailenin ferdi gibiydik belkide.
Arkadaş olduk bir şekilde ve birbirinizi önemsiyorduk, başka hayatlarda yıpranıp, birbirimize bir çıkış yolu gibi bakıyorduk belkide.
Daha iyi kimle anlaşabilirdikki.
Ama aşk denen şey böyle yaşanmıyordu.
Aşk; canını yaktığının,
senden başka kimsede iyileştiremeyeceği yaraların korkusudur.
Nefretin öbür adıdır,
yaraların acır diye uzaklaşamadığın bir döngünün seyridir.
Bir katilin
kendinden kaçamadığı olay mahalidir.
Boynunda, ihanet sarmalındaki
Soğuk delilikten kaçıştır aşk.
Hakkından vazgeçmektir mahşer yerinde.
Savaş meydanında birbirini defalarca öldürmektir aşk.
Saklandığın tüm gerçeklerin, yalanına varmaktır bir yolcuktaki usancın.
Sakın okumayın bu bir tuzak,
Sevdiğine Hakk’ını teslim etmeden verme sözcükleri.
Aşk keybedince karşına çıkan
Tüm gerçeklere bir sövgüdür