- 1696 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
Derin Bir Nefes Al
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Günlerdir halsizdim ve karnıma saplanan bir bıçak gibiydi ağrılar. Hastalığımın kuluçka dönemiydi ve bundan bir iki hafta sonra daha kötü olacağımı biliyordum. Kafamdan geçen düşünceler, görünüyor ve duyuluyor olsaydı, 17 katlı bir apartmanı rahatsız eden bir kalabalık ve gürültü derdim. Sessizlik galiba böyle bir şeydi.Uykuya daldığım saati hatırlamıyorum.
Kendimi yüksek bir binanın en tepesinde buldum. Yüksek demek az gelirdi, daha çok iki gökdelenin birleşimi kadar desem daha doğru olurdu. Yükseklik korkum vardı ve böyle anlarda sadece kanatlarım olmalıydı yada uçabilmeliydim, bu korkumu yenebilirmek için. Kollarımı kaldırdım ve çırpmaya başladım, yerden biraz havalanmıştım ama daha fazla gayret etmeliydim. Bütün gücümle çırpmaya başladım kollarımı ve nihayet havalandım gökyüzünde. Belli bir kuvvet harcadıktan sonra, göklere yükseldim. Uçuyordum ve tıpkı bir kuş gibi süzülüyordum gökyüzünde.
Dilediğim gibi uçmayı öğrenmiştim, artık sadece yapmam gereken kollarımı dilediğim yöne çevirmekti. Belli bir süre göklerde uçmaya devam ettim. Gökyüzü bulanıktı ve ben bulutların arasından uzun süre uçtum. Uzaklarda bir mavilik belirdi ve ben o yöne doğru uçmaya devam ettim. Sonsuz bir okyanusa gelmiştim. Çok yükseklerde olmak, ucu bucağı olmayan denizler üzerinde olmak korku vermiyordu. Bir kuş gibi özgürdüm.
Birden bir gemi belirdi Okyanusun üzerinde. Geminin güvertesine bir kuş gibi kondum. İlginç olan, geminin beni bekliyor olmasıydı ve ben bekleniyor olduğumu biliyordum. Rüzgar saçlarıma ılık ılık değiyor, denizin kokusunu burnumda hissediyordum. Dilediğim an kaçabileceğimi bildiğim için bütün korkularımı yenmiştim, kendime olan güvenim uçmayı bildiğim içindi.
Gemi çok büyük değildi, sade bir sandalı andırıyordu. Daha önce görmediğim halde tanıdığım birkaç insan vardı. Hakan; tuttuğu balıkları kovaya doldurmuş, gün batımını beklediğini söylüyor, Yeşim sevdiği adama sarılmış her şeye evet diyor, Mutlu ise uzaklara bakarak yeni bir şeyler bekliyor gibiydi. Ne kadar yaklaşırsa emeline, o kadar uzaklara bakardı. Leyla yolumuzun uzun olduğunu söyleyerek Geminin en uç noktasına bir sandalye alıp oturdu. Konuşmaya yada fazla konuşmaya gerek duymamıştık . Hepimizin seyrettiği ve bildiği bir film gibiydi hayatlarımız. En son sahnesin bir kelimesinden anlayabilirdik bütünü, yada en başından nereye gideceğini.
Bir evim vardı, daha önce görmediğim halde tanıyordum evi. Aslında diğer evler de aynıydı. Dağlık bir ormanın arasına serpiştirilmiş yarı taş yarı ahşap evler. Şehir, orada yaşadığım hayat, yabancı gelmemişti bana. biliyordum daha doğrusu hatırlamıştım. Bir evim, bir eşim, oğlum ve mutlu bir hayatım vardı orada. Eşim uzun boylu, zayıf, uzun sakallı ve gerekmedikçe konuşmayan biriydi. Daha çok şiir yazardı ve en büyük tutkusu resim yapmaktı.
Oğlum üstün yetenekleri olan çok yakışıklı bir delikanlıydı, tıpkı babasına benziyor ama o güce dayalı işlere merak salıyordu. Yaptığı ağaç evlerle, asaletiyle ve kusursuz yüzüyle ün salmıştı şehirde. Asaya da ( uzak şehir) mutsuzluk diye bir şey bilinmiyordu, bilseler mutsuzluğu lanet sanır ve yok etmek için ellerinden geleni yaparlardı. Gözyaşı sadece mutluluk anında dökülen bir eylemdi ve biri için ağlamak onu çok sevmekti.
Dünyada olup biten hiç bir şeyden haberleri yoktu ve teknolojiyi hayatlarına sokmamışlardı. Kendi evlerini kendileri yapıyor, yiyecek içecek gibi ihtiyaçlarını doğadan karşılıyorlardı. Müzik hayat demekti onlar için ve ruhlarını besleyen tek kaynaktı. Bazen sadece bir melodiyle uğurlarlardı günü.
Eşimin adını bir süre düşündüğüm halde hatırlayamadım, o bana “gelincik” derdi ben ona Can. İsmiyle Hitap etmemiştim sanırım, isimleri o kadar sevdiğim halde neden hatırlayamadım hiç bilmiyorum. Uzaklardan bana doğru geldiğini görüp koştum, kollarına sığındım, sımsıcak kucakladı beni. Geri gelmek için söz verip havalandım yerden. Rüzgar uçmama engel oluyordu, başka bir yöne savurdu beni. Bir süre sonra birden ısınmıştı hava, hatta çok fazla ısınmıştı.
Birden karnıma inen korkunç bir ağrı hissettim, terlemiş ve üzerimde ki her şeyi atmıştım. Yastığım ıslanmıştı terimden. Başımı kuruladım ve bir süre yatakta kalıp rüyayı düşünmeye başladım. Uyanmamış olmayı diledim. Ağrılarım yeniden başlamıştı ve çok uzun sürerdi geçmesi. Acıya yeniden dönmek üzmüştü beni, galiba geri gitmeliydim.
m-jgan..devamı gelecek
öykümü güne değer bulan yetkiye teşekkür ederim..
YORUMLAR
Çocukken ne kadar sık uçardım ben de.
Bayağı ağırlaşmış olmalıyım ki her bakımdan :) Artık böyle rüyalar görmüyorum.
Tebrikler,
Billur T. Phelps
O yüzden de kendi durumuna hayıflandım..
Ne mutlu size
Kemnur
Edebiyatın bilimden söyleyecek çok sözü var. Edebiyat adına yazılan her kelime inanılmaz bir birikim. Çok faydalandım. Teşekkürler.
aysemujgan
onder adem
aysemujgan
aysemujgan
Kemnur
Kemnur
( Eskilerin olay örgüsü dediği yenilerin kurgu dediği şey)
Kemnur
Başını alıp uzaklara gitmek istediğimde hep uçmak istemişimdir. Uçmak kaçmanın en naif hali galiba. Çünkü kaçarsın ama kaçtığın şeyleri de izleme şansın olur, uzaktan ve yalnız. Tek ve kendi kanatlarımla hem de bir kuşun rahatlığında uçmak dediğim.
Devamını bekliyor, elinize, yüreğinize sağlık diliyorum.
aysemujgan
Uçmak güzel bir duygu. Hele de uçarken hayaller kurmak...Çocukluğumda çok uçardım ben de. Şimdi doğru düzgün yürüyemiyorum bile.
Akıcı bir yazıydı. Tebrikler.