- 990 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Ada
Ada (Giriş)
Her zaman üç dileğin ilki olmuştur, yalnız bir ada’da yaşama hayali.
Bir Ada yakınlarına düşen uçaktan, baygın ve hafızası silinmiş bir şekilde sahile vuran bu adam gibi,
belki isteyerek, belki de istemeyerek böyle bir hayata mecbur kalan ya da başka hayatları görmediğinden, içindeki durumu mahrumiyet olarak düşünmeyenler de olabilir. İşte bizim kahramanımızda, yaşadığı ada’yı evi, dünyada yaşayan insanın da yalnız kendisi olduğunu zannedenlerden.
O, bu ada’da gözlerini açmış. Kendinden başka kimsenin olmadığı bu ada’da, hayatta kalabilmek için gerekli tüm bilgi ve beceriyi kendi kendine, deneyerek öğrenmiş. Bir adı da yok. Konuşmayı da bilmiyor. O şartlarda zaten buna ihtiyaç da yok. Yabani hayvanlar ve ağaçlarla kaplı bu ada’da, sağ kalabilmek için insan ötesi hisler ve davranışlar geliştirmiş.
-------------------------------- ------------------------------
“Ada”
Duyduğu bir sesle irkildi. Oysa o, bu ada da yaşayan tüm hayvanların, yürürken çıkardığı ayak seslerini ayırt edebiliyordu. Yerinden kalkıp sesin geldiği tarafa yöneldi. Bir süre yavaş ve temkinli adımlarla yürüdü yürüdü ve biraz ileride durdu. Önündeki çalılardan birinin dalını aralayarak izlemeye koyuldu.
Böyle bir şeye ilk kez rastlıyordu. Karşısında sarı, uzun saçları, tek parçadan oluşan şeffaf, beyaz bir elbisesi olan uzun boylu, oldukça genç bir kız vardı. Kız, korku ve tedirginlik içerisinde adeta bir yakınını arayanın hali vardı.
Adam, kızın ellerine bakıyor sonra kendi ellerine bakıyordu. Onun sarı, uzun saçlarına bakıyor, kendi beyaz saçlarını bakıyordu. Bir ara kızın göğüslerini fark ediyor ve insan olsa da kendinden farklı olduğunu anlıyordu.
Bir yandan da kızın güvenliğini sağlamak amacıyla ona yaklaşan tehlikeleri bertaraf ediyordu. Ona, görünmeyecek bir mesafeden onu kolluyordu. Bir ara güneşin batmakta olduğunu fark etti ve kızın kendisini görebileceği, takip edebileceği bir mesafeden yaşadığı sığınağa doğru yürümeye başladı. Onun, arkadan takip edip etmediğini de kontrol ediyordu.
Kız, yaşlı adamı ilk fark ettiğinde bir ağaç arkasına saklanıyor ancak çeresizliğini anlayıp onun peşinden takibe başlıyordu. Yaşlı adam, kendisine yaşam olanı olarak seçtiği ağaçlardan temizlenmiş düzlük bir arazinin karşı yakasına, kızın güvenle uyuyabileceği bir yer yapma telaşına düşüyordu. İki ağaç arasına gerdiği, deriden yapılmış iplerin üzerine, hayvan postlarını seriyordu. Kızın rahatça oraya çıkabilmesi için yaptığı merdiveni kullanarak çıkıyor, sonra merdiveni toplayıp yanındaki bir dala asıyor, bir sürede yatağa uzanıyordu. Sonra daldan merdiveni aşağı salıyor tekrar inmek suretiyle kıza, ne yapması gerektiğini de anlatmış oluyordu.
Yaşlı dam karşıdaki kendi sığınağına çekilirken kız, izledikleri karşısında biraz sakinleşiyor ve emniyette olduğuna karar veriyordu. Bir süre sonra yatağına geçiyor, göz kapaklarına dirense de, sonunda derin bir uykuya dalıyordu.
Kız uyandığında, yaşlı adamın daha önceden getirdiği yiyecekleri fark ediyor sonra da oturup bir güzel karnını doyuruyordu.
Yaşlı adam, Ada da artık yalnız değildi. Üstelik bundan böyle iki kat daha fazla avlanması gerekiyordu. Erkenden, adanın diğer ucundaki ormanlık alana avlanmaya gidiyor, bu uzun ve zahmetli yol boyunca da arkada bıraktığı kızı düşünüyordu. Acaba sığınağı terk edecek mi? Yoksa onun dönüşünü bekleyecek miydi?
Avladığı bir geyikle sığınağa yaklaşan adam, merak içerisinde etrafını kollayarak sığınağa giriyor ve etrafta, gözleriyle kızı arıyordu. Biraz ilerlediğinde yalnızlıktan korktuğu için yatağına sığınmış kızı görüyordu. Kızın, adamı fark ettiğinde ki memnuniyet ve sevinci de adamın hoşuna gidiyordu.
Yaşlı adam, kızın birkaç günlük değil ebedi yanında kalmaya mecbur olduğunu biliyordu. Onun, bu adada hayatta kalabilmesi için gerekli her şeyi öğrenmeye mecbur olduğunu da. İşe avladığı hayvanın nasıl pişirileceğiyle başlatıyor, günler sonra avlanma ve güvenlik dahil tüm bildiklerini öğretiyordu. Öyle ki kız, artık tek başına bile avlanmaya çıkıyor ve başarıyla da dönebiliyordu. Bu arada, aralarındaki güven ve dostluk ta oldukça pekişiyor, mutluluklarına mutluluk katıyordu.
Artık yaşlı dam kendine zaman ayırabiliyor, daha temiz giyiniyor daha iyi şeyler yiyebiliyordu. Eskisi gibi yalnız olduğu için usanmıyor sevgi, sorumluluk ve mutluluk gibi yeni duyguları da doyasıya yaşıyor, yaşatıyordu.
İlerleyen günlerde büyük bir av yakalamış, sığınağa dönüyordu. Hayvanın ağırlığı nedeniyle yorulup bir ağaç altında biraz dinlenmeye karar veriyor, yorgunluktan, bir süre uyuya kalıyor ve yine alışık olmadığı bir ayak sesiyle uyanıyordu. Usulca ayağa kalkıp sesin geldiği tarafa yöneliyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Küçük bir tepeyi aştığında o sesi çıkaranın da kendine benzediğini, ancak onun, genç bir erkek olduğunu fark ediyordu. Biraz dikkatli baktığında, onun kız kadar şanslı olmadığını, kolundan yarlı olduğunu anlıyordu. Yaralı gencin biraz ilerledikten sonra yere yığıldığını fark ediyordu.
Ona yaklaşan adam, yarasını sardığı genç adamı sırtlayıp, av zamanlarında kullandığı ikinci sığınağına taşıyordu. Delikanlının kendine gelmesini beklemeden ona yiyecek bir şeyler hazırlayıp yanına bırakıyor ve oradan ayrılıyordu. Avını tekrar sırtlayıp yola koyulan adam, kendi sığınağına ulaşıyordu.
Akşam yemeklerinden sonra sahile inen kız ve adam, bir süre sonra uyumak için geri dönüyor kız uyuduktan sonra, adam tekrar dışarı çıkıp delikanlıyı düşünmeye başlıyordu. Şimdi ne olacaktı? Genç, dağdaki sığınakta ne kadar kalacaktı. Yanlarına gelmeli mi? Gelmemeli miydi?
Yaşlı adam, kızın hayatı için duyduğu sorumluluğu bu genç için de duyabilecek, onun da hayatta kalabilmesi için eğitecek miydi? Yoksa genci, kendi kaderine mi terk edecekti?
Ada küçüktü, eğer genç yaşamayı başarırsa bir kaç aya varmaz kız la bir şekilde karşılaşabilirlerdi. Yaşlı adam, duyacağı utanç ve pişmanlığı kaldıramayacağını anladı ve en kısa zamanda kıza öğrettiği tüm tecrübelerini, gence de öğretmeye karar veriyor ve bunu kısa zamanda da başarıyordu.
Zaman zaman, onu ziyarete gidiyor, işlerin yolunda olup olmadığına bakıyordu.
He akşam yemeğinden sonra kız la beraber indikleri sahile ulaştıklarında kız kumların üzerinde uykuya dalıyordu. Adam ise bu iki gencin durumunu düşünüyordu. Gözleri bir ara uyuyan kıza çevrildi. Ayağa kalktı ve arkası denize dönük, geri geri yürümeye başladı. Deniz seviyesi artık çenesine kadar ulaşmıştı. Devam etti ve yönünü denize dönerek en kuvvetli ve kararlı kulaçlarla sahilden uzaklaşmaya başladı. Ölmeye kararlıydı. Kendini, bu iki gencin arasında artık gereksiz hissediyordu.Yorulduğunda geri dönecek takatinin olmamasını ve kesinlikle ölmeyi düşünüyordu.
Yorgunluğunun son deminde, arkasından gelen bir ses duyuyordu. ( Ne yani, dünyanın ilk kıskanç adamı sen misin ki ölmeyi düşünüyorsun?) Adam, şaşkınlıkla geri döndüğünde, kendiyle konuşanın bir balık olduğunu görüyor ve hayretler içerisinde kalıyordu. Balık, konuşmasına devam ediyor ve (Hem sen hiçte kötü biri değilsin ve sen iki genç insanı ölümden kurtardın ve onlara nasıl hayatta kalabileceklerini öğrettin. Ben de bu iyiliğinin ödülünü haber vermeye ve seni, ödülünü alacağın yere götürmeye geldim. Beni takip et.) …diyordu.
Balık, gitmek için denizin altını işaret edince Adam. (Ben uzun süre hava almadan yaşayamam. Seni nasıl takip edeyim?) diyordu. Balık, (Sen bir dene . Mümkün olacağını göreceksin) ..diyor, suya dalıyordu. Adam bir süre bocaladıktan sonra o da suya dalıyordu. İki kulaç sonra parlak bir halkadan oluşan kapıyı geçer geçmez, artık nefes bile alabildiğini hissediyor ve rahatlıyordu.
Bir süre sora balık, bir kapının önünde duruyor ve onu, ödülünü görmesi için içeri davet ediyordu. Adam, merakla içeri girdiğinde, sisler arkasında bir kadın silüyeti fark ediyor ve ona doğru ilerlemeye başlıyordu. Görüntü yaklaştıkça onun, ada da bıraktığı kıza benzediğini fark ediyor şaşırıyor bir yandan da kısa adımlarla ilerliyordu. Ona ulaştığında adadaki kıza benzemekle birlikte yaş olarak farklı, kendi yaşında olduğunu anlıyordu ki kadın, (Eğer) …diyordu (Adadaki kız senden genç değil de, senin yaşında olsaydı, buraya gelmeyecektin ve ben de tek başıma kalacak, senin gibi ölmeyi deneyecektim.) …diyor ve adama sımsıkı sarılıyordu. Böylece en uzun ve güzel mutlulukların da kapısı onlar için sonsuza kadar aralanıyordu.
Metin Ceylan
YORUMLAR
Yinede anlatım tarzınız hikayenin akıcılığı Hoşuma gitmedi değil sanki biraz uğraşsanız çok iyi bir şey çıkacak gibi geldi, tezatlık şurdaydı hem yabani bir insanı anlatıyorsunuz hemde şehir de yaşayan bir insanın duygularıyla hareket etirmişsiniz yani orda bazen karektere, öyle bir olayla karşılaşsanız davranabileceğiniz bir tarzda karakteri yönlendirmişsiniz.
Yinede güzel bir yazıydı severek okudum saygılar.
İlginç bir hikaye ama olayları birbirine bağlama gayretiniz basit kalmış, hiç insan görmeyen biri, ceylan avlıyacak silahı yapmayı nerden öğrendi.
yemeği çiy yemesi gerekmiyormuydu, ateşi yakmayı nasıl öğrendi.
oraya nasıl düştü????