- 511 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
[…] Nasıl yazıyorsun bunları?
Günlerden pazartesi ve saatler 17:45 gösteriyor. Bir grup hanımlı-beyli aklı selim okur yazar genç bir araya gelmiş aralarından bir gönüllü seçmişler. Bu gönüllü yazarın karşısına dikilecek ve bunca zamandır yazdığı bütün deneme türündeki hikayeleri, kurguları nasıl yazdığını soracakmış. Hal böyle ya kimse cesaret edip ben sorarım diyemiyormuş. Dakikaların bir birini kovaladığı anlarda vakit epeyce kendini biriktirivermiş. Bu sırada sesler üst üste biniyor ve kimin bu soruyu soracağı belirsizliğini korumaya devam ediyormuş. Zamanın noksanlığının karşısında yazarın kahvehaneye yaklaştığı görünmüş tam da o sırada aralarında en cesur olan tatlımı tatlı bir dile sahip bir hanım kızımızı ben sorarım demiş soruyu. Bu kararın ardından kimseciklerden ses çıkmayı vermiş. İşte o anda seslerin üst üste bindiği kahvehane köşesi bir anda ıssız ormanların ürpertici yalınlığına bürünüvermiş. Bu olayların akabinde hiçbir şeyden haberi olmayan yazan düşünceli tavırlarla kahvehaneden içeri girivermiş ve sessizce her zaman oturduğu yere, yani begonyalarla süslü olan balkondaki masaya oturuvermiş. O an sessizce izlediği çiçekleri bir iki dokunuşla göklerin Tanrısına bir şiir ile armağan edivermiş. Hal bu ya bizim güzeller güzeli kızımız yanına gitmeden önce fazlasıyla incelemiş yazarı ve yanına gitmeden önce ona sunabileceği bir şeylerin olmasının kanaatine varmış. O an alt kat balkonunda bulunan kaktüsü kaptığı gibi yanına gitmiş hemen. Öncelikle yazara elindeki kaktüsü uzatıp bunu da sevebilir misiniz sözleriniz demiş ve ardından eğer müsaade ederseniz size sormak istediğim bir soruyu arkadaşlarımın huzurunda yanıtlamanızı isterim demiş. Yazar bu ilginç yaklaşımı son derece naif bir tavırla kabul etmiş. Ardından üzerinden kaktüsün yer aldığı avuç içi saksıyı kendine doğru çekip lütfen sizi dinliyorum diyerekten sorunun bir an önce sorulmasını ve karşısında ki meraklı bakışları bir anda sulayıp rahatlamalarını görmeyi arzu ediyormuş. Neyse ki bizim kız fazla beklemeden yazara hemen soruyu soru vermiş. Soru da şu ki; bunca zamandır sizin hikayelerinizi, denemelerinizi ve kurgularınızı kitap olmaksızın müsvedde sayfalarda veyahudda belli başlı platformlar üzerinde görmekte ve keyifle okumaktayız. Önceliğimiz her gün içerisinde nasıl oluyor da bir birkaç paylaşımda bulunabiliyorsunuz. Bunca yazıyı nasıl kaleme aldığınızı çok merak ediyoruz. İkinci merakımız ise neden bir kitap çıkarmadığınız? Sorularımız bunlar efendim; siz müsait olduğunuzda cevabınızı dinlemek için bekliyor olacağız. Kusura bakmayın arkadaşlar sizleri fazla bekletmeyeceğim hemen cevaplamak isterim sorularınız yoksa kiminizi merakta acile kaldırmamız gerekecek. Öncelikle yazdıklarımın hepsi çaldıklarımdır. Çalıyorum. Her şeyi herkesten çalıyorum; aynen şuan yaptığım gibi. Şu an sizlerle konuşarak bana sunmuş olduklarınızı çalıyorum. Geceleri uykunuzdayken sizleri çalıyorum. Kimi zaman sizlerle uyuyorum. Sizlerle uyanıyorum. Sizlerle yüzümü yıkıyorum. Sizlerle dişlerimi fırçalayıp, sizlerle kahvaltıya oturuyorum. Kadın-erkek fark etmeksizin sizler siz oluyorum. Sizden sizi, siz olarak çalıyorum. Bunun içinde her gün sizleri düşünüp, sizler gibi düşünmenin gerçekliğine ulaşmaya çalışıyorum. Kimi zaman bir kahvehanede bir çaycı oluyorum. Bazen camii de bir hoca. Bazense yaşlı bir teyze önemli olan ne olduğum değil olduğum yerden baktığım noktadır. Eğer olduğum yerde sizi var edeceksem eğer ne sizin haberiniz olur bundan ne de kendi benliğimin. Ben kendi içinde iç dünyası olan bir yazarım. Sizleri hisseden ve anlayan bir kaleme sahibim. Ruhum sizlerin ki gibi çöplüklerin derinliklerinde yer alan geçmişimi kurcalamıyor. Aksine sizin olmayan sizleri kalemin ucunda tutarak nefes alıyor. Ben kimse değilim. Sakın kimseyle karıştırmayın beni. Sade ve yalın olan dilimi sizler olmasanız var edemem. Siz benim gerçekliğimin yanılsaması gibi her günümde var olan acı bir tablosunuz ve bu durum kimi zaman beni mutlu etse de bazen hiç olmadık durumlara da sokabiliyor beni. Umarım birinci sorunuzun yanıtı yeterli olmuştur. Gel gelelim ikinci sorunuza neden kitap çıkarmıyorum. Çok basit herkes gibi helalle haramın yerini değiştirim haram kazandığıma helal, helal kazandığıma haram demediğim için. Yani daha iyi anlamanız için şu üç günlük dünyada helaliyle yaşayacak kadar param var gerisi için henüz o kadar paraya sahip olmadım. O yüzden yazılarımın da para karşılığı satılmasına karşıyım. Varsın bu seferde yazar kendine yazsın. Bu sorunuzu da umarım hakkıyla yanıtlayabilmişimdir. Başka bir sorunuz yoksa aranızdan biri şu kahveci güzeline seslensin de hepimizi bir güzel çaylasın. O kadar masam gelmişsiniz bir çay içmeden kalkmak olmaz. Seslen bakalım yakışıklı şu kahveci güzeline.
Rıfat abi bize yedi çay. Tavşan kanı olsun mümkünse…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.