- 409 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sahneye Yığılanların Çökerttiği Tiyatro
Sahneye Yığılanların Çökerttiği Tiyatro
Ezbere okunan replikler, kalıplaşmış jestler, donuk gülüşler, makyajlı suratlar, bozuk plaktan çıkan cızırtılı müzik paralıyordu oyunu. Başlarda tek aksiyon, sigarasını yakan ışıkçının elinden sönmeden düşen kibritin çıkartacağı yangın ihtimaliydi. Biri içkiyi fazla kaçırmış olsa gerek, ışıkçının dibine kusup söndürdü kibriti.
Yas tutan kadın oyuncular, kaçıp giden hayatın ardından hırıltılı, boğuk haykırışlarla, kıyafetlerini delirmişçesine parçalarlarken, sarsılan bedenlerini yerden yere attıklarında kolonların ve tavanın çökmek üzere olduğunu fark etti izleyicilerden biri. O da panikle, sinsi bir bencillikle sıvıştı oradan. Bütün gün çalışmanın tükettiği bedenler koltuklarda uyuklarken, ağırlaşmış göz kapaklarının arasından sızan puslu, yarı hülyalı görüntüler, gösteriyi olduğundan daha eğlenceli ve katlanılır kıldığı için kimse şikayetlenmedi.
Arka koltuklarda oturan, dirseklerinin temasıyla irkilen bir kadın ve erkeğin gözleri kaçamak buluştuğunda, bedenlerinin açlığına uyup yakınlaşmak istediler. Bu yakınlaşma, bulutların sürtüşmesi gibi gerilimli olsa da açlık çoktan körletmişti onları. Bedenleri hala tiyatrodayken ruhları çoktan yasak bir aşkın kilitlerini kıran günahkâr ruhlar gibi ihtirasla doldular. Deneyimle tatbik ettikleri, birbirleri hakkında ne kadar az şey bilirlerse doyuma o kadar yakın olacakları hissi yüzünden birbirlerini merak etmediler. Bacanın ateş alması için ikisi de birbirinden küçük ama cüretkâr bir hamle bekliyordu.
Bu tiyatro hiç boş kalmadığı, teknik olarak bakım ve temizliği yapılamadığı için öyle çok yıpranmıştı ki, birazdan gerçekleşecek felaketin belirgin emarelerini örten bu etten yığına, “Neden buradasınız, evlerinize gitsenize,” dense kimsenin yerinden kıpırdamayacağını apaçık gösteren, isteksizlikleri ve bezginlikleri dışında, kalabalık içinde eriyen benliklerinin zayıflığıydı. Sanki asıl gaye tiyatro izlemek değil de kalabalıklara karışıp kendi karanlık kişiliklerinden kaçmak olduğu izlenimi oldukça kolay yakalanabilirdi. Bunun nedeniyse ne burada ne de kendilerinde olduklarını düşündüren yarı bilinçli, dalgın halleriydi.
Arkalarda sebebi anlaşılamayan bir hareketlenme oldu önce. Sarhoş bir güruh çevrelerindekileri de galeyana getirmiş olacak ki, yumruklaşmaya varan itişip kakışmalar, çığlıklar, küfürler sahnedeki oyunun bayağı şenliğini bastıracak şekilde arttı. Kimileri “Arka tarafa hiç ses gelmiyor, biraz yüksek sesle,” diye bağırırken birileri de “Bu ne biçim oyun, hayatım boyunca böyle berbat bir oyun izlemedim,” diye haykırıyordu. Yönetmen oyunu durdurmak yerine sonraki perdeye, düğün sahnesine geçilmesini söyledi. Sahnedeki oyuncular, kabarenin bir parçasıymış gibi gülmeye, şarkılar söylemeye, halaylar çekmeye başladı. Bu içi boş şenlik, öfkeli kalabalığı yatıştıracağına, canı fena halde sıkılmış sarhoş güruhun öncülüğünde, yığının sahneye doğru akmasına neden oldu. Birçok kişi peş peşe sahneye çıkıp oyuncularla beraber tepinmeye, şarkılar söylemeye başladı. Herkes çıldırmış gibiydi. Kolonlar, tiyatronun ön tarafına binen bu dengesiz yükü daha fazla taşıyamazdı. Büyük bir çatırtı koptu, önce tavan çöktü sonra duvarlar, büyük bir moloz ve toz yığını boşlukları doldurdu. Sessizlik son olarak her şeyi yuttuğunda tek bir kişi bile sağ kurtulamadı.
Tiyatro bir daha inşa edilmeyecekti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.