- 1053 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Gençlik 17 Kavgalarım
Farklı farklı zamanlarda yeri hep İmrahor, zamanı pek önemli değil.
23 Nisan törenleri yapılıyor, küçücük çocuklar rapt rapt yürütülüyor, cadde Trafiğe kapatılıyordu, minübüsçüleride ben durduruyordum.
Muhtar’ın karısı olan okul müdürü de orda.
O dönemler köy olan İmrahor’un su ve diğer gelirleri muhtarlığa ait bir kulübede tahsil ediliyordu.
Orda çalışanlardan yaşı nerdeyse 40 olan biride, zaten benim salmadığım minibüsçülere bağırıyor, Muhtar’ın karısına yalakalık yapıyordu.
Ben yanına gidip tutmuş olduğum minübüsçülere niye bulaştığını sorduğumda, ortalık karıştı, orda küçücük çocukların gözü önünde birbirimize girdik,
Kimse öyle bir darbe almadı, ama koca koca bir adamın bana kafa tutmasını ber taraf etmiştim.
Bir kavgada ne kadar vurursanız vurun, önemli değildir; önemli olan onun gözünde belirgin bir morluk, kafasında bir kırık, veya yüzünün herhangi bir yerinde kanayan bir yer bırakmak.
Bu adam şu an yaşamıyor, hastalıktan öldü dediler.
Jandarma geldi, ben saklandım, beni sordular? şöförler jandarmayı ikna edip yollamıştı.
Çay bahçesinin önüne, Başı ve sonu nerdeyse üçgen bir hizada römorklu bir Traktör çekilmişti, bize kasıtlı yapıldığını düşünüyordum, traktörcüyüde allet etmişlerdi buna.
Traktörün sahibini buldum ve ona küfürler edip, bu traktörü çekmesini istedim,
Çekmeyeceği taktirde, yine küfürlü bir tehdit savurdum.
Kayboldu, 3-4 gün ortalıkta gözükmedi.
Sonra ortaya çıktı, çay bahçesinde karşımda oturuyor umursamıyordu.
Gitmezsem hayatımın sonuna kadar unutmayacak, geceleri uykularımı bölmeye sebep olacaktı.
Gittim, gitmeden önce uzaktan akrabamız bir minübüs şöföründen, adı Mehmet, nerdeyse kol kadar bir bıçak alıp belime koydum.
Ben sana bu traktör burdan çekilecek demedimmi?
Kalkıp bana bir tokat attı, o sinirle öyle bir vurdumki ona, kaşı patladı, olduğu yere gerisin geri düştü, 5-6 kişi ayırmaya çalışıyordu, arada banada vuruyorlardı, Memet aşağıdan koşarak yetişti, etraftakileri çil yavrusu gibi dağıttık.
belimdeki bıçağı herzaman yemek yediğim lokantaya bırakıp, arabaya doğru ilerlerken, muhtarla birlikte en az 15 kişinin olduğu bir grup, traktörle duvar arasındaki boşluktan bize doğru geliyordu, kalabalık traktör ve duvardan bize yetişemiyordu, içinde muhtar olduğu için, konuşmaya geldiğini düşündüğümüz grup,
sadece öndeki iki üç kişinin, o arada bize doğru hamle yapabileceği bir iki yumruğu, toparlanıp yumrukluya yumruklaya gerisin geri defettik onları.
Bir kavgaya yüreğiniz olmadan girerseniz kaç kişi olduğunuz önemli değil kaybedersiniz.
Yumruklarınız kalkmaz.
Biz Mehmet’le minübüse atlayıp çıktık, yoldan yolcuda aldı, bizi arnavutköy merkezde jandarma karakolunun önünde durdurdular, yolcuları indirdiler, bende yolcularla birlikte indim, yarım bir Belediye otubüsüne binip ayrıldım ordan.
Memet’i göz altına almışlar ben gidip teslim olmayana kadar salmadılar, o geceyi karakolda geçirdim.
Jandarma karakolunda, Ahmet Kaya dinleyen bir subay gördüğümde hem şaşırmış, hemde onu tanımayı çok istedim.
İşiyle çok meşkuldu ve beni umursamıyordu.
Kavga ettiğim traktorcu, köylüler ve muhtar,
Lokantaya bıraktığım bıçağı alıp doktor raporuyla, kaşını bıçakla yardığımı ifadelerinde belirtmişlerdi.
Belkide bana, gerektiğinde yalan dolana, her türlü oyuna başvuran bu kişilere boyun eğmediğim için biraz hak verirsiniz.
Dahası onların yalanına uyan doktorun verdiği raporda cabası.
Eve gidip uyudum, akşam kötü bir haberle uyandım.
Memet hiçbirşeyden gözünü sakınmaz, korkmadığı içinde İmrahor’a gitmiş bir daha.
Ve ona el hareketi yapan birini evire çevire dövmüş, bu kişinin babasıda, manavın birinden aldığı demir kiloluğu Memet’in çenesine vurmuş ve çenesi kırılmıştı, bu ömür boyu mahcubiyetini ve minnetini taşıyacağım bir borç benim için...
Başlarda anlattığım, kavga ettiğim çaycının kardeşi, o çay bahçesinde sürekli sorun yaşadığımız için, hemen karşıda açılan yeni kahveden ihtiyaçlarımızı gideriyorduk.
Yaşıttık bu gençle.
Bana karşı çok saygılıydı ve önemsediğini belli ediyordu.
Son zamanlarda minübüsçülere Külhanbeyi edasında çay getiriyor, biri bir şey söylediğinde paylıyor, köy meydanında it kopukla beraber, kollar arkada kabadayı kabadayı yürüyordu.
çay getirdiği bir sırada;
Ne oldu sana tavırların çok değişti derken.
Baya sert bir şekilde çıkıştı ve gitti.
Onu hep adıyla çağırırdım, çaycı bir çay getir karşıdan duyabileceği tonda.
Zoruna gitti, ama getirdi.
Başkalarınında duymasını istediği bir tonda; sen kim oluyorsun diye bağırdı, Bana kafa tutup, isim yapmak istediği belli oluyordu.
Yolu yarılamamıştı;
Dur bi dakka çaycı.
Koşup bir tekme attım, insanlar araya giriyordu, ama ben vurmaya devam ediyordum.
Yere düştü dizi kanadı.
Kötü olmuştu, birazda üzüldüm haline
Ben sadece onu uyarmak istemiştim.
Kahvenin sahibi bizi biraraya getirip barıştırdı, birazda rahatsız olmuştu.
Ve sonra onunda kurşunlanarak öldüğünü duydum.