- 812 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Pazar Günlüklerim 7
Bu hafta iyi hazırlandım, daha fazla bitki, daha çok çeşit götürüyorum.
Her geçen hafta cesaretim artıyor. Edebi olarak değeri olmadığını bilsem de, yazılarıma yapılan güzel, cesaretlendirici yorumlar, yaptığım işe verilen destek, sevdiğim, değer verdiğim dostlarımın fikirleri…egom şiştikçe şişti. Yoksa, bir sandık ve iki kutu dolusu bitkiyi, nasıl taşıyacaktım. Sağ olun, var olun Sevenlerim..
Kollarımın gücü artık tükenmek üzereyken vardım Ömer Abi’nin yanına. İlk gözüme çarpan, tezgahın önünde, benim çiçeklerimi koyduğum yerde duran, içi kestane ve biber dolu, birkaç küfe…
Yüzünde kocaman bir gülümseme, yeni oyuncağı ile oynamanın zevkine vardığı esnada, aslında oyuncağın onun olmadığı söylenen, suratı birden düşen, dudakları titreyerek, gözlerine yaş hücum eden bir çocuk oldum o an. Bana burada yer yok bu hafta.
-Abla kusura bakma, bi arkadaş getirdi, satarmısın dedi, hayır diyemedim.
-Tamam Abi, şu kutularım dursun biraz, başka bir yer bakayım. Boğazımdaki düğümü atmaya çalışırken, hızlıca turluyorum pazarı.
İşte boş bir tezgah, kocaman hem de.
-Burası boş mu?
-Yok Abla, yeni geldiler, yerleşirler şimdi. Bunu söyleyen, karşı tezgahın sahibi. Mısır satıyor.
Çok belli etmiş olmalıyım ki, hayal kırıklığımı; ‘Ne satacaksın abla, benim tezgahımın şu köşesinde yer var, çok değilse, buraya gelebilirsin’
Sarılsam boynuna, öpsem yanaklarından ayıp olur değil mi?
Mısırcıya minnettar kalarak, koşarak gidiyorum Ömer Abi’nin yanına. ‘Kusura bakma Abla be, eğer istersen bak şuraya koyabilirsin saksılarını’
‘Bi yer buldum, şimdi ona ayıp olur Ömer Abi. Bu hafta orda olayım bakayım’
Mısırcı yer açmış. Saksıları yerleştirmeme de yardım ediyor. Uzunlar arkaya, kısa ve küçükler öne. Asker gibi dizildiler, mavi brandanın üzerine..
Çaycının yakınındayız, gidip iki çay aldım. Mısırcı şaşırdı birini ona verince. Beklemediği bir şeydi. Biraz sohbet ettik, çaylarımızı içerken. Uzun yıllardır pazarcılık yapıyormuş. Mısır bitince, yeşillik satacakmış. Meraklı görünmemeye çalışıyor, direkt sorular sormuyor bana. Ama merak ettiğini anlayabiliyorum. Diğer pazarcı Kadınlar’dan farklı geliyorum sanırım insanlara. Hemen yan tezgahdaki, şalvarlı, lastik çizmeli, başı annelerimizin ki gibi örtülü, genç Kadın da merak ediyor, anlıyorum bakışlarından. Bilmeleri gereken kadarını açıklıyorum.
Aile gibi olmuşlar komşu tezgahlar. Çocukları, onların sağlıkları, okulları hakkında konuşuyorlar. Eşleri çekiştiriyorlar, şakalaşıyorlar. Yan tarafta ki Çizmeli Kadın ı gözlüyorum çaktırmadan. O da yıllardır bu işi yapıyor gibi. Güneşin, soğuğun, çalışmanın verdiği bir yıpranma ve olgunluk var yüzünde, teninde. Belli ki, kolay bir yaşam sürmüyor. Ama başa çıkacak, mücadele edecek güvene sahip bir kadın görüyorum, ona baktığımda. Sattığı domates, biber patlıcan, salatalıkları kendi yetiştiriyormuş. Tepesindeki branda yağmur damlatırken, eşine söyleniyor..Gülüyorum, hoşuma gidiyor. İsmi Nagihan. Ben Çizmeli Kadın diyeceğim ama.
Yağmurun hızıyla doğru orantılı, pazardaki müşteriler de hızlanmaya başladı. İhtiyaçlarına yöneliyorlar sadece. Bu konuda mısırcı şanssız, ben ondan da şanssız. Yağmurda kim baksın çiçeklere, herkes deli mi bizim gibi.
Çizmeli Kadın, 15 dakikada bir, çadırda biriken suyu, uzun saplı bir fırça yardımıyla yere akıtıyor. Aynı fırça ile, tezgahının önünü sudan arındırıyor. Su birikintisi olunca, müşteri yanaşıp, alışveriş yapamıyor. Mısırcı (tabii ben de) bu konuda da şanssız. Bizim tezgahın tam önü çok hafif çukur olmuş. Pazarın bütün suyu doldu sanki oraya. Müşteriler, hoplaya zıplaya geçiyor önümüzden. Üstümüzdeki şemsiye de, yer yer yırtılmış. Çizmeli Kadın gibi akıtmaya gerek kalmıyor. Epey ıslandık mısırcıyla. Aklıma Akepe nin seçim şarkısı geliyor.
Akşam olmak üzere, hiç satış yok. Üç kasayı nasıl götüreceğim ben şimdi geriye. Kollarıma, bacaklarıma kuvvet veren güvenim de sarsıldı. İmdadıma, haftalardır beni yalnız bırakmayan, Serpil ve Fatih arkadaşım yetişiyor. Erken de gitmem lazım eve bugün, akşama mutlaka gitmem gereken bir düğün var.
Bulutların bardağı bitmiş, varille dökülüyor sular sanki. Branda kaplı şemsiyelerden, şelale gibi sular aktıkça, pazarcıların çilesi de çıkıyor ortaya.. Gitmeme yakın gelen müşterilerim sayesinde, siftahsız bitmiyor gün en azından. Sırtım ıslak, ayaklarım ıslandı ve üşümeye başladım. Akşam çöken serin hava ile birlikte, çay da ısıtmaz oldu. Haftaya daha sıkı giyinmeli..
Sanırım ben bu haftaya kadar staj yapmışım. Asıl pazar hayatı şimdi başlıyor..