- 1022 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
'blue in lips'
Gözlerimle görmeden inanamam.
Bunu biliyorum, gökyüzü bulanık. Kalabalık meydanın simetrik olarak var
olma çizgisinde var olabilmek için varoşlar var.
Bacaklarım üşüyor. Kasıklarıma kadar bu soğuğu hissediyorum
ve çıkış noktasında dört katlı apartmanın üçüncü katının apartman boşluğu olarak tabir edilen ve dışarıda onlarca insanın bu siyah isi görmeden önce umursamayacakları bir şeyin
milat öncesi hikayesine dayanıyorum.
Her şeyi olduğu gibi bırakabilirim.
Sakin ayaklar, yırtık ayakkabısıyla bir çocuğun nemli göz kapakları, tam ortasında iki dudak izi: söz.
Seni nasıl anlatabilirim şimdi? Tam olduğun gibi görünüyorsun. İzin almamalısın gitmeler için. Seni kutsuyor tüm nergis kokulu sağır yılanlar.
Bir ayakkabı, ağzımda birazdan intihar edecek sigara, ruhuma saygı duymuyorsunuz. Oysa ben…
Bahçe kenarında ekşi vişne cenneti; dudaklarına dokunmaktan bahsediyorum. Dokunmadan anlaşamayız. Kaba görülebilecek tek şey parmaklarım değil. Dahası ben kaba bir insanım ama parmaklarım nasıl gözükürse gözüksünler, bu işi onlardan daha iyi yapacak birileri de tanımıyorum. Sadece hissetmenin farklı bir yolundan bahsediyorum. Bu kadar güzel yaratılmamalıydın diyorum. Bunu anlamayacak kadar sıkı pantolonundaki ince kemer. Az yemelisin. Aslında buna yalnızca sen karar verebilirsin. Double po sana uygun. Kaçak kat çıkmanın manası da yok.
…
Darmadağın oldu her şey. Aklımda olanları yansıtamadığım için üzgün değilim. Yalnızlığı tarif eden adamın can sıkıcı bir hayattan sonra arzu ettiği şeyin az da olsa rahatlık olduğunu duyumsak tiksinç bir şey.
-peçete alır mısınız?
Öncelikle ellerime bulaşan kanı silmelisiniz. Kokuyor. Sıkıcı değilim. Yeni bir vizyon arayışı içerisine yıllarımı sığdırırken, sığ denizlerin aşabilmenin farklı yollarını öğreniyorum. Örneğin kabul! Ediyorum, türbülans geçiriyor yarım daire kanalları ve kulaklarınızın ihtişamı karşısında çarpılıp, kaldırıma yuvarlanıyorum. Bu kadar doğal olmamalıyım ama tadınızı merak ediyorum. Kan aralarsanız biraz daha… evet, az sağa, biraz öne doğru, evet, evet işte tam böyle daha rahat akabilirsiniz. Vahşi bir yok oluş teorisine güvenirken aslında kısır döngü de, çemberin doğum ve ölümle kısıtlandığı noktada çıkışların olduğunun farkındayım. Yoksa çıktıktan sonra bir daha giremeyeceğimi düşünmüştünüz. Pardon, yanlış düşünmüş olabilirsiniz ama bu benim olayım, uygar bir şekilde bileklerinize bulaşan kanın pıhtılaşma ayinini izlemekten keyif alacağım. Barınağım da, uzun radarsız yollarım da, gireceğim toprak da sizsiniz. Çemberden bahsediyorum, trompet çalabilir mi herhangi bir yerde? Size sormamalıyım, aslında müzik de açmamalıyım. Derinden alıp verdiğiniz nefeslerin sıkılaşıp, birer ezgi oluşturma çabalarına hayranlık duyduğumu da saklayamam. Akyuvarlar ve alyuvarlar arasında ayrım yapamayacağım. Akyuvarlar daha mülayim, mantıkla var olan hücrelere benzerken, alyuvarları daha çok kızgın tavada bir an patlayabilme tehlikesiyle içten içe ısınan mısır taneciklerine benzetiyorum. Yanlış bir benzetme ve tam tersini bilimin rahatça açıklayabileceğine gömleğime varım. Her şey güzel devam edebilir ve ben de size sonunda rengini sorabileceğim gömleğimin. Fakat sizin üzerinizde hayal ederken bile, içimde havai fişekler patlamakta, şehir asi bir dumanın çelişkili ifadeleri altında, gökyüzünde kendi sonuna doğru hızla uçuvermektedirler. Durdurma çabamız infilaka sebep verecekken, böylece geçerli zevklerin ani iptaline karar verişimiz sorgusuz acılara dair kıyafetlerle şehir turu atmamıza dair beis görmeyecektir. İkisi bir yana trombositleri daha fazla beğeniyorum. Koskoca pıhtılaşma işlerini içinde kendilerini anlatabilecek belli bir medya düzeneği kurulmamış olması onları hüzünlendirmiyor.
Bu bir manifesto olmamalıydı. Ben senin toprağa zarar vermemek adına Tanrı’nın hizmetkarları dikenlerden çektiklerini de anlatacak değilim. Kot ya da pamuk… vişne çürüğü, kan kırmızısı bir gömlek halbuki dünyanın en tatlı şeyi yapabilir seni; öyle olsan dahi!
Sizi öldürürken, aşkı çağırmadan sizi öldürürken, gün doğmadan akıl süzgecinde oynaşlara takılmış metal akıntısı fiziğin ruhsal banyolarından çıplak halde, herhangi bir tacize uğramadan sizi öldürürken, aynalardan bahsettiğimi biliyorsunuz. Çok güzel de kanıyorsunuz. İçim gidiyor; mavi karamel rengi toprağın ölümüyle ilgileniyor.
-hava güzel olabilirdi. Böylece ıslak ellerimiz daha rahat tutuşur, kendimi bir piç gibi, yanı başında, ayaklarının dibinde, kırık bir oje şişesinin çekmece de çöpe atılmayı beklediği saatle arasında birkaç dakika olan yalnız olmadım.
Sıkıcı ruhumdan ne istiyorsun eski?
Bahçe ortasında ekşi vişne cenneti
Emilmeyince küsecek tek dna ikizi kasıklar tanırım
Tanrım,
Mevcut yorgunluğumla panzehir kredisine muhtacım
Birdans
Her şey gitmeden önce söylenmemeli
Mesela sonbaharın lazımlığı
Toprak,
Ağaç kakası yapraklar ve mavi çiş yağmur
Kusuyorsun bu aralar
Düzenli olarak
Sevişmemeli bir insan
Kalbe yararlı
Yan âr ız
Irz meselesiyken onurlu yaşamak
Hâlâ
Trompet sever çünkü kötü çocuklar
İnanmıyorlar
Oysa ben…
Delinmeden önce nasıl da mutluydu balonuyla çocuk
bir çubuk
oysa ben…deldim
kamyon kasasına tutunup küfür yiyebilirdik
her şeyi anlattım ona
sakınmadım
argo, tango, seks
gözlerimle görmeden inanamam dedi. Bunu bildim. Benim de bilebileceğim, bilince mutlu olduğum garip huylarım var. Defalarca yazabileceğim çok güzel öyküler var.
…
Arka sokağı döndüğü zaman karşısına çıkacak devden habersiz karıncanın son duası, ağzında mikron sayılabilecek tatlıyı larvalara ulaştırmaktı. Kafilenin ilk kırk sekiz tanesi bir taban altında can vermişti. Savunmasızdı çoğu. İçlerinde eti sindirmede kolay çözümler sunabilen enzimleri var edici doğa üstü güçleri olanların devamlılığı bir şey ifade etmiyordu.
-Buradan nasıl çıkabilirim?
-Kime bakmıştınız?
-Adını tam olarak bilmiyorum ama giydiği tayyörün rengini hatırlıyorum.
-Bir bayanı arıyorsanız bu saatte, herhangi bir fahişe de olabilir bu.
-Böyle diyemezseniz onun hakkında.
-Onu tanımıyorsunuz bile ama onun adına söylenebilecek kötü sözleri kaldıramayacak kadar gururlusunuz.
-Sizin beni tanımadığınız apaçık ortada. Hislerime güveniyorum, pnu bulacağım.
-Nerede?
-On yedinci, yirmi ikinci, esirgenmiş, kutsanmış güzel bir sokak…
-Yalnızca hayal kuruyorsunuz.
-Ya size kanını gösterirsem?
-Kimin, sevgilinizin mi?
-Evet.
-Nasıl, anlayamadım…
-Kanını tamamen boşalttım vücudundan. Vücudunun içine hava almayacak şekilde, küflenmeyi, erimeyi ve yer çekimine yenik düşmeyi gerektirecek arızaları engelleyecek maddeyi bolca kullandım.
-Şimdi?
-Bir fanusun içerisinde. Dudaklarından öpüp, onu tangoya kaldırıp, ayaklarıma basacağı günü hayal ediyor.
-Peki ya kanını ne yaptın?
-İçtim.
-Tek başına mı?
-Evet.
-Anladım.
Oysa ben parmaklarımdaki kandan, güzel şiirden, bohem fanuslardan, savaşlardan, trenlerden, kahvelerden, sigaralardan, uygun olmayan dolum boşaltım işlerimden bahsetmeyi düşünüyordum.
Parmaklarım… Tanrım,
Son kez yüksek sesimle bağırıyorum ki kendime;
-sen yalancının tekisin! Hak ettiğin yer de donmaya mahkumsun.
Muşambaları önceden koyduğumuz için şanslıydık. Akrabanın çocuğu altına işemiş ama yatağa tesiri olmamıştı. Bazen kan yerine çıkardığı sıvının ham maddesi kızgın sabah şarkıları mırıldanıyor yatağında.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.