- 683 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
VE KAR EN ÇOK ARDAHAN'A YAKIŞIR
Ne zaman yalnız kalsam çöreklenir yüreğime bir uzaklık duygusu. Bir sıla özlemi hasret yakıp kavurur ruhumun derinliklerini. Hatırlarım çocukluğumda karakterimi şekillendiren iki şeyden biriydi uzaklık. Biride kar Hep uzaklara gitmeyi arzulardık hayallerimiz uzaklara ilişkindi umutlarımızda öyle oyunlarımız bile bu minval üzere kurulurdu kim daha uzağa atlayacak kim daha uzağa koşacak en çok okulu bitirince gideceğimiz İstanbul un hayalini kurardık İstanbul’dan söz ederken dünyanın öteki ucu derdik.
Biraz çocukluğumu yaşadığım yerden söz etmeliyim galiba. Ocak ayının on üçünde karlı bir kış günü gelmişim dünyaya, benden önce bir kız bir oğlan çocuğu olmuş anamın Ama yaşamamışlar daha yaşlarına girmeden vefat etmişler. Babam ve annem benim de yaşamayacağım endişesiyle kundaklamışlar. Hatta babam nüfusa kaydımı yaptırmak için on ay beklemiş sonra bakmış ki ben kazık kakacağım dünyaya onuncu ayın ondokuz’unda kaydettirmiş. Kalabalık bu ailede ilk çocuk olmam hasebiyle amcalarım teyzelerim tarafından sevgi içre büyümüşüm. Yüksek rakımlı sert iklimli bu coğrafyada insanın kar ile ilk tanışması kundaklanmak için kardan eritilerek elde edilen suyla yıkanmasıyla olur. Bu yüzden yöre insanının karakterini şekillendiren ilk şeydir kar. Yılın sekiz ayı karla kaplıdır Ardahan.
Çocukluğumda henüz elektrik gelmemişti sokak lambaları yoktu ama gece yarılarına kadar oyunlar oynardık kar karanlığa kafa tutar bizi aydınlatırdı. Okula gitmek için sabah evimizin kapısını kapatan kardan bir dehliz açarak çıkmak zorundaydık. Biz beş arkadaştık okuldan gelince hemen toparalanır. İmece usulüyle hep beraber Sırasıyla her ailenin rutin işlerini yapardık çatılardaki karları kürer hayvanların altını temizler ot keser kura nehrinin üç metre buzunu kırar hayvanlara su taşırdık. Bu işler bitince de kar ile oynanan bütün oyunları kardan adam kartopu çatıdan kürediğimiz karda parende atmak, kızak kaymak güvercin avlamak gibi. Diğer çocuklarda katılırdı bize Ersin Tayfun Taner Hasan Hüseyin Kısaca güne kar ile başlar günü kar ile bitirirdik okula gittiğimizde civar köylerden gelen arkadaşlarımızın tipiyi yenip yenemeyeceklerini konuşurduk her yıl birkaç arkadaşımızı tipiye kurban verirdik kar ile bu amansız acımasız mücadelemize rağmen biz onu severdik yinede. Burada yaşayan herkes için hep güzeldir kar Ve kar en çok Ardahan’a yakışır. Güneşe ve karanlığa kafa tutar her yer bembeyazdır bu beyazlığın kendine has şavkı vardır ışıtır aydınlatır. Yöre insanının kar ile ortak mücadelesi birlik doğurur dirlik oluşturur dayanışmayı sağlar. Sekiz ay yöreyi kaplayan kar sadece toprağı kapatmaz kini nefreti husumeti kötüye dair ne varsa izole eder kapatır. Dostluk paylaşım dayanışma kültürü oluşturur. Uzun kış gecelerinde dedelerimizden anlatı geleneğinin en seçkin hikâyelerini Hz âli menkıbeleri battal gazi cenkleri dede korkut masalları Köroğlu hikâyeleri gibi anlatıları dinler. Yâda âşıklar meclisi kurulursa topluca oraya gidilir atışmalar lebdeğmezler, koçaklamalar kerem ile aslı Ferhat ile şirin Leyla mecnun halk edebiyatının en seçkin eserleri dinlenir. İliklerimize kadar yurt sevgisi kahramanlık dostluk yiğitlik duygularıyla beslerdik ruhlarımızı. Ve bu hikâyelerde anlatılan başka diyarların uzak ve güzel memleketlerin özlemi ile kavrulurdu yüreklerimiz. Hele İstanbul tasavvur edebileceğimiz en uzak en güzel, taşı toprağı Altın her istediğimizi elde edebileceğimiz her amaca ulaşmamızı mümkün kılacak eşi benzeri olmayan bir şehir olarak nakşolunurdu belleklerimize.
Biz beş arkadaştık beş fidan hiç ayrılmazdık birlikte okula gider birlikte çalışır birlikte oynardık. Pazar günleri tek farklı eğlencemiz olan sinema ya da birlikte giderdik böyle bir sinema gününde iyice perçinlendi dostluğumuz izlediğimiz film maskeli beşlerdi kendiliğinden paylaştık karakterleri her birimiz bir maskeli olmuştuk. Aramızda görünmez bir kural oluşmuştu <yârin yanağından gayrı her şeyde hep beraber.> hatta içimizden birinin parası yok diye hiçbirimiz asla Kaçıramayacağımız filmin son gösterimine bile gitmemiştik. Çocukluk işte o zaman müthiş bir fedakârlıktı. Bir ağacın beş farklı dalı gibiydik hepimizin farklı özellikleri vardı ama kökümüz aynı ağaç üzere idi Kaya elastiki bir vücuda sahip ti
Bizim evin önündeki oyun alanımızda bir barfiks aleti yapmıştık müthiş hareketler yapardı
Tekin haşarı çocuktu türlü yaramazlıklar yapar güldürürdü bizi Yalçın ağır ağabeyi oynardı pek konuşmaz sessiz sakin soğukkanlıydı Bülent’le biz başka havadaydık edebiyatçı takılırdık çizgi roman kahramanlarımız Tarkan Karaoğlan kara murat tan etkilenerek piyesler yazar rolleri arkadaşlara ezberletir kasete kaydederdik. Biz beş arkadaş birçok şeyin ilkini hep beraber yaptık ilk sigara içişimizi hatırlıyorum. Zar zor elimize geçen harçlıklarımızdan biriktirdiğimiz parayla üç paket ikinci sigarasını peş peşe yakarak üç saatte bitirmiştik. Ama pek sevmemiştik sigarayı o zaman. Uzun yaka gömlekler İspanyol paça pantolonlar giyerdik Ağabeylerimizden öğrendik devrimci olmayı milliyetçi olmayı Devrimci olanımızda oldu milliyetçi olanımızda ama hiçbir ideoloji dostluğumuzu bozmadı bozamazdı. Yıllar bu minval üzere çabucak geçti lise sona başladığımda farklı bir heyecan söz konusu oldu bizim için. Sınıf kalanlar geç başlayanlar vardı aramızda ben hiç kalmadan bitirecektim okulu. Üstelik ailem okul bitince İstanbul göç etme kararı almıştı. Bu durum bir ayrıcalıktı, hepsinden önce İstanbul’a gidecektim. Artık sadece bu durumu konuşur olmuştuk en az benim kadar arkadaşlarımı sarmıştı heyecan anımsarım kaya gördüğü rüyayı anlatıyordu güya bir yıl sonra oda gelmiş İstanbul’a kitaplığı olan bir ofiste karşılıyormuşum ve viski ikram ediyormuşum onu, arkasından tekin ile yalçın da gelecekmiş. Bir yandan bu heyecan bir yandan ayrılığın buruk tadı çörekleniyordu yüreklerimize yavaş yavaş artık günler sayılıydı ve çabuk geçti. Ayrılık günü gelip çatmıştı
Beni uğurlamaya garaja gelmişlerdi. Ben otobüste onlar yerde birbirimize el sallarken
Gözlerim ıslandı o an fark ettim onlar artık beş kişi değildiler. Bu anı hiç unutmadım hayatımda ki yegâne ayrılık sahnesi olarak kaldı hep. Ben İstanbul da herkes gibi bir yaşam kurdum elbette çok güzel günlerimde oldu zor zamanlarımda. istanbulda yaşayan birçok insandan daha da İstanbulluyum üstelik istanbuluda hep sevdim ilk zamanlar müthiş hayal kırıklığı yaşadım elbette asla çocukluk hayallerimizdeki İstanbul olmadığını fark etmem fazla zaman almadı çünkü dönüşüm kabil olamazdı tutunmak zorundaydım. Üstelik sadece kendimi değil ailemle beraber tutunmayı başarmalıydım. Bu amansız şehirde onurumla haysiyetimle ayakta kalmanın zorluklarını da yaşadım üzüldüm ezilmedim, horlandığımda oldu ama kimseyi hor görmedim. Şimdi hala çalışıyor olsam da emekliyim. Üstelik torun sahibiyim. İçimde hala uzaklık duygusu ve doğup büyüdüğüm şehrin karla kaplı dağlarına duyduğum özlem var. Kim ne derse desin bütün olumsuzluklarına rağmen bütün geri kalmışlığına rağmen, benim memleketimin farklı etnik unsurları farklı aidiyetleri yüz yıllar boyu bir arada barış içinde kardeşçe yaşamayı başarmış kadim kültüre sahiptir. Ve ben aidiyet duygusu ile bu kadim kültüre mensubum. Ve yaşamın bu aşamasında bu kadim kültürü gelecek kuşaklara aktarmak gibi sorumluluğum olmalı. Üstelik yalnız olmadığımı da biliyorum. Büyükşehirlerde ve yurt dışında yaşayan birçok hemşerimin de bu duyguları paylaştığına eminim. Bu kadim kültürü gelecek kuşaklara aktarmak sorumluluğu, hepimizin omuzlarında.
Yunus KÜÇÜK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.