ÖZLEDİM İŞTE…


Zilleri çalıp çalıp kaçan çocuklar…saklanmayın bu sabah…gizlenmeyin köşesindeki evlerin soğuk yüzlerinde…çıldırırcasına koşun…koşun..! adımlarınızı geride bıraksın ruhunuzdaki sevinç çığlıklarınız…bakın pamuk şekerlerini bugün bedava veriyor tüm sokaklar…en pembelisinden tutunda en deli mavisine kadar hem de… Elmaların üstünde kıpkırmızı renkli hayaller…
Erkenci serçelerle bir olup sizde söyleyin o kutsal şarkıları. Ve kaldırımlarım bitap duran yıpranmışlığına aldırmayın en azından şimdilik…Kur saatleri şafak vaktine, kur güzel düşler ama sakın ha sakın kurma b ü y ü m e y i emi…
Biriniz elindeki en gök rengi misketiyle ufka baksın, diğeri bezden bebeklerine çamurdan tabaklar yaparken izlesin toprağı. Biriniz çatı olsun yıkılan çatılara diğeri bir direk olsun düşmesin diye yere yıldızlar.


Yamalı pantolonlar döşek altı ütülerde, lastik ayakkabılar gıcır gıcır akşamın uyumunda yastıkların başucunda, yola telaşlı şimdiden. Sabrın yorgunluğudur kapanan gözlerin. Az uyu erken kaldırır zaten ezanlar seni. Bir naylon leğenin ortasında, arınıp terlerden, arapsabunu takmış bir kız çocuğu henüz örülmemiş saçlarını bağlamış rüyasına. Ol yanında bir teneke soba sağ tarafında tüm melekler…


Melahat baklava açmış üç akşam beş sabah, fırıncılarda gazete üstü tere yağlı siniler, biri gelir biri gider…Ekmekten daha çok taş fırında dizilenler, hepsi ama hepsi bir birinden kavruk ve ince…Yufka yüreklerin sevincine simgeler olmuş sanki baklava dilimleri…
Fatma bacı ocaktan zar zor kurtarmış sütlacı. Geline düşmüş, süt bulaşığı yanık pirinçlerinin tencere diplerine yapışanlarını yıkamak.
Emine yengenin beli, çırptığı el işleme yün halısından muzdarip değil bayram sevinci merhem olmuş sanki. Oysa üç ay öncesiydi bel fıtığından ameliyat oluşu… Komşular yetişmiş dikişi gül gibi açmasın diye. Bakkal Ramazan ayağına kadar getirmiş üç ekmeği fazladan. İki gün yorgun kapalı kalacak fırınlar nede olsa…

Ahmet amca bir dutun yere doğru uzanan kollarını eliyle budayıp atıp durmakta. Bir avcı çıkıp karşısındaki kekliği vuracak olsa “durun beni vurun kıymayın onun canına” diyecek kadar ipek yüreği.
Daha şimdiden farz olmuş sevdiği şeyi hem beslerken, ertesi sabah öldüreceğinin kurşun gibi Araflı bir ruh hali vardı… Mangalda köz bırakmamak için çıkıp bakkala en renkli şekerleri aldı. Herkesten gizlenerek kabristana uğrayıp iki buğday üç dua ekti. Havanın sıcak oluşundan çok karıncaların dışarıda oluşuna ve yuvalarına kışlık götürmesinden memnundu…



Yatan çocukların rüyasında bayram şekeri tadında düşler, bir eylül günü kocasını nemli mahpuslara emanet eden Emine de görüş günü, yaşlı Bahtiyar amca uykusuz bekleyecek toprağa gömdüğü oğullarını, yüzyıllık hayat ışığını…dermansız bir hastanede birkaç saat için şükür şerbeti içilecek, yan odadaki iliğine bulaşan zemherili biri, yeşil reçeteli bir şırıngayla uyuyacak…Uzak bir ülkede kan gövdeyi götürürken bombalar yağacak arife günleri ve atılan gazlar hiçbir gazeteden kese kağıtlarına yazılmayacak…



Zilleri çalıp çalıp kaçan çocuklar…saklanmayın bu sabah…gizlenmeyin köşesindeki evlerin soğuk yüzlerinde…çıldırırcasına koşun…koşun..! adımlarınızı geride bıraksın ruhunuzdaki sevinç çığlıklarınız…bakın pamuk şekerlerini bugün bedava veriyor tüm sokaklar…en pembelisinden tutunda en deli mavisine kadar hem de… Elmaların üstünde kıpkırmızı renkli hayaller…

Hadi toplayın yeryüzündeki en güzel şekerleri ve çiçekleri, hepsi size amade, ama sakın ha sakın büyümeyin çünkü ben eskilerimi özledim işte…