- 979 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
REMZİ AMCA VE HAYATA KATTIKLARI
Ilık havası ve yemyeşil örtüsüyle bahar huzur vericiydi. Küçük sahil kasabası olan Ören’e gelenler denizin mavisinin doğanın yeşilliğinin insanların, huzurlu ve renkli kişiler olmasına bir sebep sanırdı. Çünkü bu kasabada herkesin birbirine samimiyeti, hoşgörüsü, sevgi ve saygısı vardı. Masallarda olabilecek kadar huzur verici ve bir o kadar da güzel bir kasabaydı Ören.
Her evin avlusu sarmaşıklar, sardunyalar, rengârenk güller, nergisler çeşitli göz alıcı ve misler gibi kokan çiçeklerle samimi bir yuvanın yansımasıydı.
Güzel kokan kasaba da insanların ilişkileri saygı ve samimiyetle yıllardan beri devam etmekteydi. Kasabanın en yaşlısı 95 yaşındaki Remzi amca bu kasabada doğmuş, büyümüş ve bu kasabadan sadece askerlik için ayrılmıştı. Çocukluğunun hatıralarında sokaklarda oynadıkları Rum arkadaşları ve onların sevgi dolu büyükleri vardı. O kasabada ne Türk nede Rum vardı, orada “insan” vardı. Babasının ve annesinin dostları vardı Rum olan. Fakat onlar içinde bu dostluk din, ırk gibi ayırımcı bir gerekçeyle bozulamazdı.
Onlarda beraber büyümüşler birbirlerinin bayramlarını, özel günlerini, adetlerini dostça, samimiyetle anlayışla kabul etmiş ve hiçbir zaman düşmanlık beslememişlerdi. Çocuklarına da düşmanlığı değil insanı insan olduğu için sevmeyi, inancına, âdetine, ibadetine kısacası o insanın değerlerine saygı duymayı öğretmişlerdi.
Vatandaş olarak ırk, din gibi farkları önemlileştirmek yerine birbirleriyle samimi, dostluklar kurarak, sevgi ve saygı dolu yuvalarda mutlu olmuşlar. Fakat savaş denen anlamsızlığı kendi güç mücadelelerinde ırk, din, dil gibi fark gözetmeden bir ırkı diğer ırka ezdirme ve kendi çıkarları için bir ırkı diğerine düşman etme çabasındaki devlet adamlarının sorumlu olduğu savaşlar dünyanın heryerinde sıradan vatandaşı mutsuz etmekten başka bir şey değildi.
Remzi amca için, o savaş yılları, her şeylerini paylaştıkları Rum arkadaşlarının nüfus mübadelesiyle gidişi ve Rum teyzelerin, amcaların sıcak bakışlarındaki donuklaşmış son günlerini hiç unutmadı.Remzi amcanın annesi babası ve diğer Türk aileleri de bu ayrılığı sessiz bir acıyla yaşadılar.
Güzel bir kıyıda güzel bir kasabada böyle kötü anılar vardı.Bunları net olarak hatırlamasa da
buğulu bir camdan bakarcasına olanları izleyip yüreğinin daralmasını önleyemiyordu Remzi amca.Sanki şimdiki güzellikler içinde insanların samimi duyguları o savaş yıllarına taş çıkartırcasına renkli ve huzurluydu.
Bazen hayatındaki tek kötü olayların o yıllarda geçtiğini düşünürdü Remzi amca.Çünkü yaradan burada yaşanmış ayrım, ayrılık, özlem, haksızlık gibi acıların mükâfatını veriyordu, bu kasabada artık insanlar birbirleriyle samimi duygularla, saygıyla yaşıyorlardı.
Güneşin berraklaştırdığı kasabanın renkleri, yeşil ve mavi birbirleriyle dans edercesine sabaha“merhaba”der gibiydi. O kasaba sarmaşıklarla sarmalanmış avlu duvarların, balkonlara tutunmuş üzüm bağlarının rengârenk ve çok çeşitli çiçeklerin dolup sevgi ve umut saçtığı evlerle doluydu.
Art niyetsiz yaklaşılan güzellikleri paylaşan kasabalı bir gün hiç tahmin edemeyecekleri bir haberle uyanırlar. Remzi amcanın Yunanistan’dan hep sözünü ettiği dostları gelmiştir.
Bir yıl önce tanımadıkları 3 erkek kasabaya tatile gelmişler ve kasabanın çay bahçesinde Remzi amcayla konuşmuşlar ve samimi davranıp onun dostlarını tanıdıklarını ve haber getirebileceklerini söylemişlerdi.İnanmışlardı onlara Remzi amca samimiyetlerini gözlerinden anlayabilecek kadar akıllı ve tecrübeliydi
Remzi amca çok sevinmişti bu ziyarete. Kalbi duracakmışçasına heyecanlıydı.Kasabaya gelen insanların gerçektende Remzi amcanın dostları olduğunu öğrenen kasabanın halkı sevinç ve merakla yanlarına gelimişlerdi.Remzi amca çocukları, torunları gelinleri, kızları damatları ve eşi ikram ve hoş sohbetle güzel 3 gün geçirdiler. Tabii kasabalı da bu mutluluğu paylaştı.
Bu kasabanın en yaşlısı Remzi amca kasabalı için önemliydi. Gerçek samimiyetiyle,insanın art niyetsiz olmasının hem kendi hem de karşısındakiler için mutluluk nedeni olduğunu benimsetmişti kasabalıya.Yardımsever,sevgi dolu, çocukları önemser onlarla sohbet ederdi, oyunlarına katıldığı bile olurdu. Büyüklerin her konuda yardımcısı akıl hocasıydı, insanlara iyi olmanın bu dünyada ki mutluluğunu, ahi rette ki yerini cennet edeceğini söyler her zaman samimi davranır örnek olurdu.
3 gün sonra Remzi amcanın konukları vedalaşıp gittiler. Hasret dinmesede görüşmüşler ve sevgi dolu anılarını acılarını, mutluluklarını konuşmuşlardı.
Aradan 7 gün geçmiş ve o güven timsali Remzi amcanın tabutu musalla taşında,cenaze namazı kılanların gözlerinde yaşlar doluydu. Onu gömdükten sonrada Kur-an lar okudular. Onları teselli eden 2 şey vardı birisi onun gibi birisiyle yaşayıp samimiyetin, bütün güzellikleri ardından sürüyeceğini ve bu güzel niyettin, sahiplerine güzel değerler katacağını öğrenmişlerdi. Hayatları boyunca da samimi olmanın gerçektende kendilerine güzellikler ve iyilikler kattığını görmüşlerdi. Yaşadıkları samimiyet sayesinde her zaman kazançlı çıkmışlardı.
Bir şey daha vardı ki oda Remzi amcanın özlem duyduğu dostlarını dünya gözüyle bir kez görebilmesiydi.
Samimi bir insan bir kasabaya güzellikler katabiliyorsa, samimi olmak küçümsenmeyecek kadar yüce bir yaklaşım ve her insanın samimi olması durumunda da yaşamak hiçbirimiz için zor olmayacaktır.
ÇİĞDEM KARAİSMAİLOĞLU
YORUMLAR
Böyle işte.
Sevginin,
dili, dini, rengi olmazmış.
Ancak,
o mübadele yıllarından önce,
Anadolu'muznu bazı bölgelerinde, Rumlar ve Ermeniler tarafınfan öyle zalimlikler yapıldı ki;
sonuçta kuru rasında yaşlar da yandı.
Bir tutam hayat tarafından 10/1/2014 9:51:05 PM zamanında düzenlenmiştir.