Sevmek, sevmekti işte
Yorgunum… Çiğliğinden insanların. Dönen dolaplardan, kuyu kazmalardan, ikiyüzlü insanlardan, yalandan ve dolandan yorgunum…
Kandırmacalar, birbirini aldatmacalar… Egolar yüzünden insan harcamalar… Bu kadar kötü bir yer mi dünya?
Oysa benim büyüdüğüm mahallede güler yüzlü, sıcakkanlı insanlar vardı. Fakir ama dürüsttü hepsi. Yardımseverlerdi… Düşene eller uzanırdı… Komşularda pişen yemekler bizim soframızı, bizde pişen aş komşuların sofrasını zengin ederdi. Kapılar çalınıp çaylar, şekerler, unlar istenirdi, ödünç olarak. Ardından da eklenirdi ‘’Annem alır almaz gönderecekmiş’’ diye. Kimse kimseye kem gözle bakmazdı. Büyük bir akrabalar kasabası gibiydik. Benim büyüdüğüm mahallede ‘SEVMEK’ ana fikriydi bütün kucaklaşmaların…
Toprak ve çam reçinesi kokardı çocukları… Neredeyse hepsinin dizleri çimen yeşiliyle boyalıydı. Yokluktan yamalı giyerdik çoğumuz. Çerçi geldiğinde plastik, kilteli ayakkabı alırsa babamız, mutluluktan uçardık. Tahtadan tabanca ve tüfekler, telden ve kamıştan arabalar, hortum parçalarından çemberler yapardık. Yakar top, istop, kale yıkmaç, saklambaç, körebe, birdirbir ve çelik-çomakla büyüyen son kuşak bizdik sanırım.
Paylaşmayı o mahallede öğrendik biz. Ufacık limelere ayrılırdı bir parça ekmek, herkese yetsin diye… Açlığın verdiği negatiflik, tokluk hissine dönüşürdü bütün gülüşlerde…
Herkes olduğu gibiydi o mahallede… Kötüsü de vardı elbet. Ama olduğu gibiydi hepsi… Sesimizden rahatsız olup bizi kovalayan, yüzü hiç gülmeyen Necla teyzeyi hatırlıyorum… Öyle kalabalıktı ki cenazesi ‘’nesini seviyorlar bu kadının acaba’’ diye düşünmüştüm çocuk aklımla ve anneme sormuştum.
“Gözüne kötü görünenden değil, yüzüne karşı iyi olup arkandan işler çevirenden kork” demişti annem. O zamanlar anlamamışım meğer. Şimdi anlıyorum… İçten pazarlıklı olmanın anlamını bir türlü anlayamamıştım, yeni yeni kavrıyorum…
‘SEVGİ’ tek gerçekti benim büyüdüğüm mahallede… Laf olsun diye seviyorum denmezdi. Ne yani ‘yalandan sevmek’ de mi vardı? Almamıştı bir türlü aklım, aslına bakarsan hala da almıyor ya… Neyse…
Ve fakat çok sevenim oldu benim de… Ya da onlar öyle derlerdi. ‘Gerçekten seviyorum’ lafını ise ilk kez senden duydum ben… İlk kez sende inandım sevildiğime...
Sevmek, sevmektir öyle değil mi? Yoksa hala yanlış mı biliyorum ben…
Çabuk unutan, iki günde acısı dinen insanlara şaşırırım hep… ‘Nasıl da güçlüler’ diye düşünürdüm… Onlar gibi olmaya çalışırdım, olamazdım… Ki ben, bir filmin kavuşma sahnesinde bile ağlayan bir adamım…
Acının dozu sevgiyle eş değermiş, meğer ne kadar çok seversen, o kadar çok acırmış canın…
İki günde acısı dinenlerin, aslında, hiç sevmediklerini anladım…
En büyük değer ‘SEVGİ’dir demişti babam… ‘Severken cömert ol’ diye de eklemişti… O yüzden hesapsız, pazarlıksız sevdim ben… Sevebildiğimce sevdim… Bu yüzdendir dinmeyen acılarım, kapanmaz yaralarım bu yüzden… Gidenin ardından dökecek gözyaşım vardır hep… Sol yanımı sızısı hiç dinmez mesela…
Giden, ne kadar uzağa gitmiş olursa olsun; Ya yüreğimdedir, ya da aklımda… Hiç unutmadığım bir cümle daha var hatırımda…
“Sevmek Kelime -i Şahadet getirmek gibidir” demişti hacı dedem… Sevgini yitirirsen inancını yitirirsin…
Sevmek, sevmekti benim büyüdüğüm mahallede… Karşılıksız, çıkarsız, beklentisiz, yalansız ve dolansız… Sevmek bir ömür boyu değil, ömürler boyu sevmekti… Çağlar boyunca, milyonlar ötesi, milyarlar boyunca, matematikte adı olmayan sayılar boyunca uzaklara erebilmek, sırrını bilmediğimiz fizik ötesi âlemlerden çok ötelere, bitimsiz ötelere kadar sevmek…
‘Bütün ömrümce seni seveceğim’ diye fısıldayan dudaklar, ne kadar güçsüz bir yüreğin anten tellerine bağlanmış! Ömür dedikleri ne ki? İnsanoğlunun ömrü saniye bile değil uzak ötelerin eşiğinde... Demiş ya Şemsi Üstat…
Sevmek, sevmekti işte… Hepsi bu…
Unutmuyorsam, delice özlüyor, umutla bekliyorsam… Kapanmıyorsa yaralarım… Sızılarım dinmiyorsa;
Sevdiğimdendir… Sevmenin, ne olduğunu bildiğimdendir…
İnsanların arkasından işler çevirmiyor ve inanıyorsam, her şeye rağmen güveniyorsam, ısrarla değer veriyorsam… Sevmekten başka bir şeye basmıyorsa kafam…
Tek gerçeğimin ‘SEVMEK’ olduğundandır…
Aklına başka bir şey gelmesin sakın…
Dedim ya benim büyüdüğüm mahallede sevmek, sevmekti işte…
Antakya, 30 Mart 2012
Ali ASAFOĞULLARI
YORUMLAR
Sevmekte artık kıt kanaat geçinmek gibi... gıdım gıdım bulduğunda dirhem dirhem sindiriyor insan... Zamanındaymış tıpkı sizin mahallenizde olduğu gibi sevmeler... şimdi sevgilerin rengi değişti... sevgilerin anlayışı değişti... ve sevgi boşluklarını farklı şeylerle doldurma peşinde insanoğlu... babanızın dediği gibi sevgide cömert olunmuyor artık.. herkes naftalinleyip raflara kaldırdı cömert sevmelerini... azla yetinme zamanı şimdi... sevmek üzerine güzel bir yazı.. düşündürücü ve ah çektirici... kaleminize sağlık...