- 571 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ÖMRÜN ÖZETİ
Kıçımıza şaplağı yiyerek doğduğumuz o ilk an. Annemiz ve bizim için bitmeyen geceler. Her ağlamada süt vermeler, kucağa almalar, sallamalar… Acaba gazı mı var şüphesi, bir yeri mi ağrıyor endişesi. Kucaktan kucağa, sevilerek geçirilen bebeklik evresi. Anlamaya çalışan, soran gözlerle bakılarak geçirilen iki yıl. Konuşma çabası, yeni kelimeler öğrenme hevesi, büyükler tarafından sevgiyle karşılanan, gülünen, yanlış kurulan cümlelerin hoş edası…
Okul denen hapishanenin açılış günü... Yeni ayakkabı, çanta ve önlükle ilk okul heyecanı. Sınıf atladıkça yaşanan karşılıklı heyecanlar, çıkan ilk ergenlik sivilceleriyle birlikte aile hegemonyasına baş kaldırmalar. Yaşanan ilk platonik aşklar. Ellerin titrediği, yüzlerin kızardığı bakışmalar. Kalbin pır pır atma zamanları, el ele dolaşma anları. Bunalıma sahip olma hakkı, asilik dönemi, bireyselliği elde etme savaşı. Aileye başkaldırma; ilk yalanlar, saklı içilen biralar, kaçamak tüttürülen sigaralar…
Biz büyüdükçe büyüyen gelecek kaygıları. Adam olunup olunamayacağına karar verilen o büyük sınav. Politik düşüncelere akıl yormalar, idealler,ideolojiler, ne üdüğü belirsiz olan şeyler uğruna göze alınan fedakârlıklar. Genç kızlıktan kadınlığa atılan adımla birey olma kavramı arasında pişirilen yemekler. Evlenecek helal süt emmiş kız bulma arayışları…
Diğer taraftan gayri resmi eğitimlilerin kahve köşelerinde memleketi kurtarma tartışmaları. 68 kuşağına özentilerinin özeti, kurumların işlerini görmediğini bilme erdemine ulaşma başarısı. Vakit geçirme mantığı ile bir araya gelinip, başka özgürlüklere terfi etmeyi isteme hastalıkları. Büyüme hacmine kapılarak para kazanma arzusuyla iş bulma girişimlerinde karşılarındaki varlığa yaranma çabaları.
Kurulan yuvalar. Mantık zincirinde zorla sürdürülen evlilikler. İhanetler. Boşanmalar. Kaybolmaya başlayan hayatlar. Yapmak istedikleriyle değil yapabildikleriyle yetinme antrenmanları. Güçsüzlük. Yorgunluk. Yılgınlık.
Yola çıkarken seni başarılar diyarına götürecek, sana çok büyük mutluluklar vaat eden ideallerin yerle bir oluşunu umutsuzca izlemenin acısı. Her şeye rağmen yaşama tutunma çabası. Kaçamak mutluluklar, sigara, alkol, seks, üçkâğıtçılık, yiyip içme, hayallerden vazgeçmeme, tanrıya bugün ki gün için şükretme…
Farkına varamadan geçen yıllar. Yaşlılık. Torun sevme sefası, “ben sizin yaşınızdayken…” terminolojisi. Gerçekleşmeyen hayalleri sözcüklerle yaşatmanın yolları, aileye karşı üstlendiğimiz sorumluluk denen kamburun günden güne ağırlaşması. Pişmanlıkların verdiği kalpte ritim bozukluğu, ruhsal sorunların yarattığı uykusuz gecelerin yorgunluğu, acı ve mutsuzlukla uyanılan sabahların mahmurluğu.
Ve nihai son: teneşirde yatarken kendin için yaşamışçasına, çok mutlu olmuşçasına gülümseyerek verdiğin, senden geriye kalan o son poz.
YORUMLAR
Mutlak doğum ve ölüm arasında bir arbede koşturmacası olandır hayat... Ama içine sığdırılmış şeylerdir güzelliklerdir hayatı güzel kılan.. acısıyla tatlısıyla.. oturup anımsadığımızda yüzümüzde oluşan tebessümlerdir bize kalan karları... koşturmaca yaşıyoruz belki hayatı.. ama genede nefes alıp vermek.. hatta kemale erip torunlara nasihat bile etmektedir güzelliği... kendi devrini tamamlayıp bitirmektir hayat... güzel bir özet... kendimi başından sonuna koşmuş gibi hissettim :) kaleminize sağlık...