AŞKIM ve SIZIM
Güneş doğuyor, çaresiz ayrılıyorum geceden. Bunu sana sözel yolla anlatmak mümkün değil ben de damarımı örseleyip kanımla büyüttüğüm çiçekleri veriyorum sana. Sana düşen yüreğinin duman çökmemiş zirvesine dikmek onları. Çünkü bu sızı sensin!
Neresinden anlatmaya başlamalı bu yüreği?
Nedir benim bu içimdeki ?
Yüksek ihtimalle kanayan bir yaradır ve ben bir merhem bulmazsam o kanayan yaraya sevdam usul usul akıp gidecek.
Nereye kadar çaresizce beklerim bilmiyorum. Belki haklısındır.. Belki ben o "diğer dünyanın insanlarından"ımdır. Hani derdin ya biz ayrı dünyaların insanlarıyız diye...
Yine de bir kez daha denenmeliydi..
Sırf sesini duymak için bile 3 ay daha yaşamaya değerdi..
Unutursun diyorsun(!) Sigarandan çektiğim bir nefes zehir hala içimdeyken seni nasıl unuturum?
Ama senin karanfil kokan saçların arsız nefeslerde savrulmuştur artık. Yani sen beni bir sonraki uçurumda bekleyen ölümsün artık. Yani artık ne saçların karanfil gibi kokuyordur ne de karanfiller saçının kokusunu veriyordur.
Hoşcakal Aşkım ve Sızım...
Hoşcakal bildiğim adınla "çilek tadında göz kamaştıran esrarengiz kadın"...
Alp Ay
Erzincan / 2001