kadın-2
….. Sevme ve sevilme denilen duyguyu fazla hafife almamızın nedeni biraz biziz evet. Kendi gücümüzden başımız döndü, kendine yeten her işini kendisi yapan birer birey olduk evet. Daha doğrusu iki i tip kadın yarattık toplumda; ya hayatında bir erkek olsun onu kollasın isteyen yada ben her işimi yaparım bir erkeğe ihtiyacım yok diyen.
Peki bu kutuplaşmanın nedeni ne ? Tek sorumlu yada suçlu kadınlar mı ? tabi ki değil.
Bu bir çeşit kısır döngü halinde ilerleyen bir dişli makineden farksız bir durum. Şöyle ki ;
Olayın özü her şey gibi aile de başlıyor. Anne ve baba rol modeline anne karnından itibaren yakın temasta bulunup bilinçaltımızı oluşturuyoruz. Buraya kodladığımız her hangi yanlış bir eşleşme bizim ömür boyu seçimlerimizi etkiliyor. Hayatımıza giren erkekleri de, sevdiğimiz yemekleri de. Eğer bir kadın çocukken ya da bebekken annesinin şiddete maruz kaldığını görürse bu iki şekilde bir eşleşmeye neden oluyor. Ya ‘’babam annemi sevdiği için ona vuruyor bu bir sevme şekli’’ diyoruz yada ‘’ bir erkeğe ihtiyaç duyarsan dayak yer ve acı çekersin’’ diyoruz. Bu ,ikiliğin başladığı temel noktalardan bir tanesi. Kendisi babasından şiddet gördüyse de bu eşleştirmeler vasıtasıyla hayatının ilerleyen dönemlerinde erkeklere yer veriyor ve algılıyor. Bir erkek onu dövdüyse bu onu mutlu bile edebiliyor çoğu zaman. Ya da çocukluğundan itibaren bir erkek rol modelini reddedip her şey olmaya çalışıyor. Bir erkeğe ihtiyaç duyduğunda duvarlarını daha da yükseltip bu açığı gizlemeye, hayatına giren erkeklere size ihtiyacım yok canımızı yakamazsınız demeye çalışıyor kendince. Her kadının ilk rol modeli babasıdır ve seçtiği erkek onun çocuklarının rol modeli olacaktır.
Ya babası gibi birisini hayatına alıp çocuklarına da kendi yanlış eşleştirmesini doğrulatmaya çalışacaktır. Yada tam tersini yapıp kendi ayaklarının üstünde dur ve hiçbir erkeğe muhtaç olma diyerek çocuğunu yetiştirecektir. Bu nokta da kendi ayaklarının üzerinde duran kadın yanlış mı yapıyor? Yada evde oturup çocuklarına ve kocasına özveride bulunan kadın yanlış mı?diye düşünebiliriz. Problem ne seçtiğimiz ve nasıl bir hayat yaşamak istediğimiz değil. Sorun bunu neden seçtiğimiz. Yanlış kodlamalar ve eşleştirmeler nedeniyle acıyı sevgi algılamamız. Bir erkeğe sığınmamaya çalışmak adına yıllarca kendi kendimizi haddinden fazla zorlamamız. Bir erkeği hayatımızın merkezine almak hata olmadığı gibi tamamen doğru da değil. Herkesin hayatının merkezinde kendisi olması gerekir. Bir erkek ya da kadın değil. Ya da bir dost anne baba değil. Kendini önemseyen, değer veren, dünya üzerinde ki varlığının tek nedeninin çocuk doğurmak ya da erkekler dünyasında bir numara olmuş bir kadın olmak olmadığını bilen kadınlarımız olmalı. Kendi ayakları üstünde dururken bir erkeğe yaslanarak dinlenebilmeli. Bir insan ona acı çektirdiğinde ona sığınabilmeli ve bunu ayıp, hata ,suç yada acı verici bir şey olarak görmemeli. Her şeyi dengeli yaşayabilmeli kadın dediğimiz varlık. Ailesi için kariyeriyle karşı karşıya kalmamalı. Boşanmalar neden çok, neden aile kurumumuzda zayıflıklar var dediğimiz nokta da bunları göz önünde bulundurmalıyız. Çünkü ufacık bir yanlışın nesiller boyu aktarılmasını sağlayan varlıklardır insanlar. Çalışmak istediği halde hayatında ki erkek onu terk etmesin diye her şeyinden vazgeçen kadın bir gün artık o erkeğin aslında doğru kişi olmadığını anlayarak evliliğini bitirebilir. Sadece sevginin değil değerli olmave sevilme hislerinin de önemli bir ihtiyaç olduğunu fark edebilir.
Her şey olmaya çalışıp mantığının seçtiği, onu ve kariyerini zorlamayan bir adamla evlenen kadın da aklın bir evliliği devam ettirmeye yetmediğini , kalbin ,hislerin sevmek ve sevilmek duygusunun eksikliğinin bir evliliğin temelinde olması gerektiğini fark ederek evliliğini bitirebilir. İşte bu yüzden aslımızı hatırlamak zorundayız. Bir kadının şefkati, gücü, anneliği, sevgiyi, affetmeyi ifade ettiğini hatırlamalıyız. Koca bir nesle yön vereceğimizi unutmadan kendimizi hem eğitmeliyiz hem de sevgi ve şefkate doyurmalıyız. İkisi yan yana değilse asla tam bir kadın ya da anne olamayacağımızı hatırlamak zorundayız. Dayağa bile katlanan aciz bir kadın olmakla; sevemeyen, kendini açamayan, kalbi buz tutmuş bir kadın arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü iki kadında eksiktir ve eksikliğini tamamlamadan asla mutlu olamaz, mutlu edemez ve mutlu eden, mutlu olan bireyler yetiştiremez. ….
YORUMLAR
bir kadın meselemiz olduğu gibi erkek meselemizde var ülkemizde tabiki bu yazının devamında yazmak istediklerimi çok güzel özetlemişsiniz. işin rengi boyutu o kadar katmanlı ki yazmakla bitmiyor dediğiniz gibi. kadınların daha çok sevgi saygı ve merhamet gördügü bir dünya dileğimle. tesekkür ederim yorumunuz için :)
Kadın olmak zor.. Hatta kadın kalmak zor açıkçası.. Günümüzde ki şehir kadınları hem erkek, hemde kadın görevi üstlendiği için, özellikle salt kadın kalmak zor... Çoğu evliliklerin istekler doğrultusunda yapılmadığını da belirtmek isterim.. Kadının maruz kaldığı her türlü şiddete ses çıkarmaması yuvası yıkılmasın adına değil.. Çocukları telef olmasın diyedir.. Duygudan yoksun ve soğukluğu benimseyip hissizleşmiş olan Kadınlarsa Can'ları defalarca yandığından güven duygusunu kaybetmelerinden ileri gelir.. İki kadın tipide aslında yaşama direnirken kendilerinden güç alırlar.. Kadınlar sevgi saygı şefkat göremediklerinden bunu ya evlatlarına gösterir yada kendilerine saklarlar.. Ancak bu bütünü değecek insana gösterirler... Kadının devamı olan güzel bir eleştiri hatta didikleme olmuş.. Yalnız şunu hatırlatmak isterim ki.. Ülkemizde hala kadın katliamları yaşanıyor.. Yani öyle söylenildiği kadar Özgür ruhlu varlıklar değiliz... Umarım sizden birde erkeklere dair analizler okuruz :-)) kaleminiz daim olsun... Saygılarımla..