- 386 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İmdat Eyle!
İMDAT EYLE
Sabah yürüyüşündeyiz Yavaş İsmail’le. Henüz güneş doğmadı. Bağlara yukarı çıktık. Yonuz’un bağını geçtik. Yöhmür’e giden tarla yoluna kavuştuk. Belörenliler’in pancar çektiği yola. Godduru’nun Ali’nin bağının oralardan Sallık gözüküyor. Niyetimiz Sallık’a çıkıp Yöhmür ovasını ve Kurşunlu’yu selamlamak. Güneşin doğuşunu da Sallık’tan seyredeceğiz.
O da ne? Sallık’ta bir eşek. Hareketsiz duruyor. Sanırsın ki yontu. Ayakta. Yönünü batıya, Yazıçepni’ye çevirmiş. Dikkatli bakınca kulaklarını oynattığını gördük. Yavaş sesledi:
“Çüşşş! Kırıı...Kırııı...Zırrı ha!..”
Gülüyoruz bir yandan. Çocuklukta tekerleme söylerdik:
“Eşşek gaçdı. Kurtünü düştü. Zırr ha!...”
Bu fukara eşeğin ne kürtünü var. Ne de kaçıp göçeceği. Şimdi “Kürtün ne ola?” diye merak eden canların sorusuna cevap verelim. Kürtün semerdir. Gerçi “Kurtünü düştü.” cümlesinden de bu anlaşılıyor ya yine de biz açıklayalım.
Ne diyorduk? Eşeğin kaçıp göçeceği yok. Dikilmiş heykel gibi duruyor. Arada bir kulaklarını gımçıdıyor. Gımçıtmak ne ki? Gımçıtmak, kulaklarını sallamak be cancağızım. Ön ayakları birleşik. Arka ayaklarını ayırmış hafiften. Öylece bakıyor.
Ben söyleniyorum. Bir iki görüntü alayım. Aman duruşunu bozma. Yaklaşıyoruz yanına. Yavaş, tam karşısına geldi. Hayvan duruyor olduğu yerde. Ürkmesi, korkması yok. Yavaş İsmail bir çığlık attı:
“Yav arkadaş! Eşşağan ön ayakları bağlı...”
Şaşırma sırası bende. Hemen bir kare görüntü aldım. Yavaş’ın şaşkın bakışı. Eşeğin Yavaş’a yalvarışı hal diliyle. Melul mahzun... O güzel gözlerini yere dikişi. Utangaçlığı...Bu kareye yansımış mı? Bakın bakalım. Elimdeki telefonun gözüyle ancak bu kadarını kaydedebildim.
Öyle bir bağlamış ki bağlayan. Eşeğin ayaklarını oynatması mümkün değil. Ayaklarını oynatabilse ipi koparabilir. Ama ne mümkün...
Yavaş, çıkardı çantasından Sivas bıçağını. Kesti eşeği olduğu yerde sabitleyen ipleri. İpleri,diyorum. Birkaç kat sarmış çünkü. Kördüğüm atmış. Hayvancağız saatlerdir olduğu yerde dikilmiş. Hareketsizlik iflahını kesmiş. İplerden kurtulunca yürüdü küçük adımlarla. Sendeledi. Dengesini sağlayamadı. Durdu bir süre. Sonra yürüdü gitti köye aşağı.
Yavaş İsmail’le baktık ardından. Hüzünlendik. Sahibinin neden böyle bir zulüm yaptığını anlayamadık. Araştırıyoruz. Köyde eşek yok. Olsa olsa çobanlardan birinin. Onlarda var eşek. Gökay’ın mı? Mizafer (Muzaffer)’in mi? Yoksa Belören’in çobanları mı bıraktı? Bulacağız o zalimi. Araya sora...
Andımız olsun. Bu zulmü yapanı bulup hesap soracağız. Hiç olmazsa ağzımızın harını alacağız. Bu vicdansızlığın hesabını sormazsak bize de adam demesinler.
YORUMLAR
Ne demişti ünlü yazar Goethe : ''İnsanları tanıdıkça hayvanları daha çok seviyorum ''
O mazlum ve günahsız hayvana o zulmü yapan 2 ayaklı eşek ya da eşekleri bulup, eşek sudan gelene kadar dövmek lazım. Yok yok, en iyisi, kısasa kısas yapmak lazım. O iki ayaklı eşşekoğlu eşşeği, yani bu zulmü yapanların ayaklarını kalın urganla bağlayıp, sabaha kadar kıçları donana kadar dışarda yatırmak lazım. Çok mu gaddar oldum ne? Onlar da adam gibi davransalardı kendi hemcinslerine diyeceğim de, eşeklere eşeklik olacak bu da. O 2 ayaklı eşekleri siz bana havale edin en iyisi, ben gerekeni yaparım, savcılığa şikayet ederim. Şimdi okurlar falan bu yorumumu, neme lazım.. En iyisi karışmamak.
Mustafa Topaloğlu
İlginden dolayı teşekkür ediyorum.Selam ve saygıyla...