- 575 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hayalet...tik…çe…
Uzak,çookk uzak bir ülkede küçük insanlar yaşarmış. Bu ülkede hiç renk yokmuş, her şey, herkes,tüm ülke sadece siyah ve beyazmış…Bütün insanlar birbirinin aynıymış.Yağmur bile yağmazmış bu ülkeye,mevsim diye bir şey yokmuş.Herkes sabahtan akşama kadar aynı şeyleri yaparmış, her gün her saat, her dakika insanlar aynı tekdüzeliğe hapis,sanki kurulu robotlar gibi çalışırlarmış.
Bir gün içlerinden biri kendine gelmiş,durup etrafına bakmış ve renksizliği, tekdüzeliği fark etmiş.Tüm insanlar kendisine benziyormuş,her yerde sanki aynaya bakar gibi hissediyormuş.Çevredeki insanlara seslenmiş, gerçeği haykırmış, "Hiçbirimizin bir özelliği kalmamış. Kişiliksiz, renksiz kuklalara dönmüşüz. Lütfen uyanın" demiş ama sesini duyan olmamış..Kendine gelen bu minik insan yavaş yavaş renklenmeye başlamış.Önce kahverengi gözleri çıkmış ortaya,sonra utanınca kızaran yanakları…Gülmeyi öğrenmiş sonra..Ama O renklendikçe diğer insanların tepkisini çekmeye,dışlanmaya başlamış.Güldükçe diğerlerinin öfkeli bakışlarıyla karşılaşmış.
Sonunda isyan etmiş : “Yeter” demiş, “yeter artık,diğer insanların kopyası olmak istemiyorum,ben başkayım,ben farklı ve başlı başına bir bireyim,renklerimi istiyorum..!!Kendi hayatımı kendi kaderimi yaşamalıyım,başkasınınkini değil..!!” demiş ve koşarak kaçmaya çalışmış renksiz ülkeden.Ama karanlık onu yutmuş ve bir daha onu gören olmamış. Zaten hiç kimse hatırlamamış bile…
Bir süre sonra çok garip şeyler olmaya başlamış. Artık yağmur yağıyor,rüzgar esiyor,hatta gökkuşağı bile görünüyormuş. Herkes paniklemiş. Tekdüze dünyaları renklenmeye,bütün kalıplar yıkılmaya başlamış.İnsanların yüzleri değişiyor,hepsi farklı bireylere dönüşüyormuş. Merak ve korku ile neler olduğunu araştırmaya başlamışlar.Her sabah uyandıklarında ülke biraz daha renkleniyor,güzelleşiyormuş.
Bir gece; uyanık kalıp neler olduğunu öğrenmeye karar vermişler ve saklanıp beklemişler..Gece olup tamamen el ayak çekildiğinde bazı tıkırtılar duyulur olmuş. Bu düzensiz tıkırtılar iyice korkutmuş onları ama neler olduğunu merak ettiklerinden sesi takip etmeye başlamışlar. Yürüdükçe tıkırtılar artmış…artmış..sonunda bir evin kapısında bulmuşlar kendilerini. Evin kapısında “Rüya Atölyesi” yazıyormuş. İçlerinden biri hatırlamış; “yıllar önce biri kaybolmuştu aramızdan,bu ev onun evi değil mi?”. (Evet O’nun evi ama hanginiz farkettiniz ki yaşarken?)
yavaşça kapıyı aralamışlar,bakmışlar ki evde renkler,şekiller uçuşuyor. Ufak tefek bir kız minik bir ekranın başına oturmuş tıkır tıkır birşeylerle uğraşıyor,hayallerini,düşlerini eline almış işliyor…küçük bir ekranda rüyalarını yatırmış tezgaha,minicik bedeniyle kendini kaptırmış uğraştıkça uğraşıyor, o uğraştıkça da o ekrandan odaya,şehire, ülkeye ve dünyaya renkler yayılıyor,renklerin bulaştığı insanlar gülüyor,çocuklar neşeli şarkılar söylüyor…Ağladığında yağmur yağıyor,öfkelendiğinde şimşekler çakıyor,güldüğünde çiçekler açıyormuş…Kendisini birilerinin izlediğini hisseden kız birden bire şaşkın bakışlar arasında kaybolmuş ortadan.
Rüya Atölyesi’ndeki minik kızın hayaleti ülkede bir efsane olmuş.Artık insanlar dileklerini Rüya Atölyesi’nin kapısına yazıp bırakıyorlar ve sabah uyandıklarında rengarenk dileklerinin gerçekleştiğini görüyorlarmış.
Ve bir gece,minik hayalet kız son defa yüzünü göstermiş insanlara,onlara demiş ki;
” Hayallerinizden korkmayın…Kendinizi siyah beyaz cehenneme hapsetmeyin.Bırakın düşünceleriniz serbest kalsın,bırakın tüm dünyaya yayılsınlar… İyi veya kötü,güzel veya çirkin,uzun veya kısa ne farkeder? Fotokopilenmiş hayatlar değil,size özel,sizi anlatan bir hayat yaşayın. Yapamıyorsanız,duvarlar etrafınızı kapatmışsa,etrafınızda sizi aynı renge sokmak isteyen insanlar varsa sizde bunu “hayaletçe”yapın o zaman…Renklerinize,hayallerinize,hayal gücünüze sahip çıkın..İhtiyacınız olan herşey sizinle zaten,kurun sizlerde kendi rüya atölyelerinizi,çekinmeden sergileyin düşlerinizi…” demiş ve bir daha dönmemek üzere ortadan kaybolmuş….
Minik hayaletten geriye bir küçük ekran,bir klavye ve üzerinde Photoshop,Corel,Illustrator gibi anlamsız sözcükler yazılı birkaç CD kalmış…
ve bir gün….
yıllar sonra…
yine aynı tıkırtıları duymaya başlamış insanlar…
her gece….
her gece….
“Hayaletçe….”
Hayalet…
“Hayal..et…tik..çe..”
Ekim 2009 / Ankara
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.