- 603 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
398- gırnata çalıyordu- ardahan öyküleri- yeniyazım
Şehir bir sonbahara girmişti.
Ağır kış yaşayacak ve bahara çıkacaktı.
Akıl ve izan hesabına binaen yaşlılar bu hükmü veriyorlar.
Sonbaharın lodosumsu sıcakları henüz elini oğuşturan herkesin tenine yapışıyordu.
Şehirde başını kaldırdığında insanlar bulutları yakın görürdü.
Misafirin biri bunu denese aynı algılamayı yapardı. Saklanacak gibi değildi şehir ululukta bir yerdi.
Bulutlar az başınızın üstündedir ve göğüs kafesiniz hızlı çarpardı. Oksijenin oransal düşüklüğünü, uzayda soğukluğun seviyesi gibi şehrin soğuğunu 250 veya 300 dereceye benzetirsinizdi.
Üşümeğe başlıyoruz!
Sıcak hava deniz aşağı inildikce kuytulukta hava ısınırmış.
Tepelere çıkıldıkça Ardahan gibi uzayın soğuğuna yanaşılır.
Bu sonbahar havalar iyi geçiyor...
Düğün var. Biz de gittik. Annem davetli, hediye almıştı. Diğer komşu hanımlar da kendi hediyeleriyle...
Murtaz’a amcaların evin önünde davul zurna çalıyordu.
Gençler halay çekiyor.
Davetlilerin merakla gözlemi: gençlerin kapı önündeki eğimli taşların çakır çukur zemininde oynayışlarını takip etmeleriydi!
Bıyıkları yeni terlemiş Gültaç abi, Asır abi ve arkadaşları davulun- zurnanın nağmelerini ayaklarıyla çayır da çiçek demetini itekler gibi füsunlu, indirip, basıyordular. Ayaklarını çoraptan çıkmış parmaklarını.
Taşların kayaların topraktan hortlaması zeminin doğal durumudur. Yapıştırma gibi irili ufaklı serpiştirme taşlıklar Ardahan’ın volkanik çayır olması yüzünden.
Yokuşun içinde kalmıştı düğünevi. Kulu Akçaylarla karşıberiydi. Beyaz kireçle badanalanmıştı. Kapısında balkon vardı. Üstündeki otlar kurumaya başlamıştı. Penceresi maviye boyalı, demir şişle kafesliydi.
İsmet abi ve Hidoş ablanın düğünüydü.
İkisini de mahalleli çok severdi. Zaten aynı mahallenin çocukları ve akrabaydılar.
Hidoş ablanın annesi Tükezban teyze, düğünü gördü mü, görmedi mi çok iyi hatırlayamıyorum? Teyze; Kürt Aligilin kirada oturdukları evde hakkın rahmetine ermişti. Bunu hatırlıyorum. Ama düğün ile bağlantıyı kuramıyorum.
Alabalık deresi bir düğünün önünden geçip gidiyordu.
Alabalık Hazara döküldüğü delta da Volga nehrinin sularını görecek!
" Düğün Volgayı görecek mi? "
Çünkü Volga da akıyor Hazara.
Suların kulağı var.
Ardahan düğünleri,
Ta oralar da duyulacak!
Sular mutluluktan; mutluluk duyar!
Fasıllar şen, düğün şaddır!
Unutmadığım ve hatırlaya durduğum bu şen ve mutlu düğün güzeldi.
En güzel düğün sahnesi " Godfather " filmindeymiş derler!
Benim hatırladığım bu düğün o filmdeki düğünden çok daha güzeldi.
Klarneti... Hüsnü Şenlendirici ve Mustafa Kandıralı isimleri... müzikte üstadlığı demek gibidir.
Klarnet Ardahan da gırnatadır. Gırnata çalgıların şahıdır. Tıpkı keman ve piyano gibi.
Rahmetli Yadigar amca üstad bir klarnetçiydi.
Her sanatkar kendisiyle rakiptir.
Süt makinası, torna işleri, makina tamiri... makina mühendisi gibiydi.
Yakışıklı adamdı.
Rahmetli siyah renk elbise giyerdi. Saçları her daim taralı ve bakımlıydı.
Ayakkabılarını siparişle yaptırırdı. Kazım usta siyah kundurayı yüksek topuk yapardı Yadigar dayı için. Yelek giyerdi. Her güne traşlı çıkardı. Keman çalardı. Müziğe hassas kalbi vardı. Hobileri çoktu. Saatçi arkadaşına dükkanında yıllarca müsaade etti. İyilikseverdi. Av merağı tutkularından biriydi. Makina tamiri yaptığı dükkanında bir ömür çalıştı. İki sanatkar oğul hediye etti Ardahan’a, Kemal abi ve Zafer’i.
Yadigar emiyi davet etmişler. Hatıra atfen gelmişti düğüne.
Sandalyede oturuyordu. Klarnetini kutudan çıkarmağa başlamıştı.
Kadınlar, yaşlı kanayaklılar, tahta sıraya oturmuşlar. Ağızlarında leçekleri, oyaların fır döndüğü leçeklere: Yaşmak derler, Çember, yazma derler... onlardan.
İhtiyar analar beyaz leçeği alt dudaklarının üstüne almışlardı. Genç gelinlerinse üst dudakları leçeği aşmıştı.
Fikret Otyam’ın leçekli kadınları iri gözleriyle düğünü seyrediyordu. Nuri İyem’in leçeklileri de benziyor Ardahanlı hanımlara.
Düğüne gelmiş kadınlar düğüne gelmeği sevmişe benziyordu. Nuri İyem’in kadınları sevinince Ardahanlı kadınlara çok benziyordu.
Çiçekli paltarları temiz ve paktı. Hiçbir ressam çiçeklere hayran kadınları çizmedi.
Çiçekli libaslar unutulmasın!
Hazar kraliçesi Çiçek hanımdan kalma modadır!
Ardahan’ın ihtiyar kadınları Kraliçe Çiçek hanım’dan kalan çiçekleri entarilerin üstünden topluyormuş gibi şen gülüşme gülüyordular.
Biyandan elleri ile yarenlik edip omuzlara elleriyle vurup:
- Vay anam cigeri yananın.....
- Serf olmuyasın bişe gız....
- Cigerin yanmasın anam....
Çiçekler dalgalar gibi kadınların eğninde göz hizasının altında çağlanıyordu. Ufuk haddine varınca geri med-cezir olup şırıldayarak akıyordu.
Yadigar amca rahmetli, fani dünyaya bir defa gene, klarnetiyle Murtaza kirvanın hal-a hatrına çalıyordu.
Muhtar İsmayil’in oğlu Yüksel abi, gelinin dayısı olur.
Karabağ’ı klanert nağme, nağme söylüyordu. Yadigar amca kalbinin surunu nefesiyle çalıyor! Dudakları üflediği nefesi parmakları altından geçerken yakalıyordu.
Yüksel abi Karabağ’ı kıyak oynadı.
Elleri melodilerin anahtarına asılmış gibi. Ot yığınında atlayıp yere düşer ya insan, öyle hafif ve süzülgen uçurtma gibi.
Yadigar emi ayağa kalktı. Gözleri kapanmış, aurtları göğsü gibi inip kalkıyordu. İzleyen herkes mat kalmışca elleri karınlarındaydı.
Yüksel abi Karabağ’ı meczediyor, elinin ucundaki parmakları açıyor, bırakıyor, Parmaklar uçun! Alıcı kuşlar gibi demeye getiriyor, parmaklar bir yere ayrılamıyordu.Yadigar eminin melodisi kimseyi ayrılmaya salmıyordu!
Ağızlar açık kalmış seyrediyordu insanlar!
Yadigar Usta bitiriyor müziği. Yüksel Abi yoruldu.
Melodiler ve dans figürleri hala havada ve taptaze.
" Dance me the wedding now, dance me on and on
Dance me very tenderly and dance me very long "
"OYNAYIN ŞİMDİ DÜĞÜN VAR, DEVAM...DEVAM EDİN
ÇOK UZUN ZAMAN OYNAYIN VE TÜY GİBİ HAFİF OYNAYIN! "
LEONARD COHEN
YALÇINER YILMAZ
28/11/ 2009 GEBZE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.